''Aynı mantıkla ben şimdi diyanetin yayınlarını ele alsam size yeminle söylüyorum satanistlik de çıkarırım işin içinden, alkol sevmenin efdal olduğunu da, namazın farz, orucun günah olduğunu da, zinanın iyi bir şey olduğunu da… İslam’da günahın olmadığını da yine diyanetin kitaplarını okuyarak çıkarmayan adam değildir.''
“Bir ülkede yaIakaIığın sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa o ülke batar.”
(Montesquieu)
Birçok yerinde ulusalcıların klasik vartalarında debelenip dursa da, o kesimin belki de en delikanlı ismi Ahmet Şık, dün mahkemede söyledikleriyle tarihe geçmiştir. Dikkat edin, “savunma” demiyorum kesinlikle. Ruşen çakır gibi tırıvırı gazeteci kılıklı ideoloji tüccarlarından farkını gösterdi Ahmet Şık. (Bu arada Ruşen için güzel bir yazı düşünmekteyim. Yeliz!!! Annem seni unuttum sanma, senin yerin ayrı tabi)
Ve şöyle dedi konuşmasının bir yerinde: “Cübbelerinizin insanların canından ve özgürlüğünden yapıldığını bilin…”
Oysa bir süreden beri hukukçuların giydiği cübbenin kumaşı sarayda üretiliyor. Herkes biliyor bunu.
Bu ülkede hukuk hiçbir zaman kusursuz ve dört dörtlük olmadı.
Her şey gibi…
Eğitim de olmadı, sağlık da, inanç da…
Ama kör topal da olsa en azından vicdanlı insanların akşam başını yastığa koyduğunda rahatça uyuyabileceği bir ortam oluşturabilmişti 90 yıllık yakın tarih.
Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük nedir biliyor musunuz?
Neredeyse her şeyi politize etmesi.
Ardından kendi cenahında olmayan herkesi kriminalize etmeye çalışması.
Bu kötülüğün bedelini belki gelecek 50 yıl ödeyecek bu millet.
Gerçi ‘kimin umurunda?’ dediğinizi de duyar gibiyim ama maalesef gerçeğin acı yönünü değiştirmiyor bu!
Erdoğan iğneden ipliğe her şeye politika enjekte etti bu topraklarda.
Hukuk diye bir şey kalmadı. Kendisinin emrettiği, adamlarının hukukçu kılığıyla kulp bulduğu (ki bu kulpların ne kadar aptalca, düşük zekâ seviyesinde olduğu, yaşanan her duruşmada ortayla çıktığı için mahkemeleri gizlemeye çabalıyorlar sürekli) trollerin infaz işini üstlendiği bir sistem var artık Türkiye’de. Adı değil hukuk, guguk bile değil…
Eğitim iliğine kadar politize olmuş durumda.
KHK ile haksız şekilde atılan öğretmenlerin, OHAL şikâyet komisyonuna verdikleri dilekçeleri okumak yeterli.
Hepsinde aynı tema; Biz aslında AKP’liyiz. Dayımın kuzeni partide, yengemin abisi Ensar’da filan…
Parti ülkesi olmayı bir tık aşmış durumdayız.
Tayyip ülkesine döndü artık Türkiye.
AKP’yi yıkayıp yağlamak yetmiyor.
Bizzat Saray ve Erdoğan ailesini yağlayamayana ekmek yok!
Reisçiler var artık bu ülkede. Bir de diğerleri…
Muhtarlara yaptığını zaten biliyorsunuz…
En büyük zararı ise şüphesiz İslam’a veriyor bu siyasal dinciler.
Camilere siyaseti çoktan soktular.
Cami içinde parti konuşması yapan siyasetçi dönemini de aştık, artık imam ve müezzinler bizzat parti temsilcisi gibi konuşuyor.
Camiler Tayyip Bey’in şubesi gibi.
Diyanet her dönem tartışıldı ama hiçbir zaman bugünkü kadar sefil bir hale düşmemişti.
Bunun bedelini çok büyük ödeyecek bu ülke.
Göreceksiniz yakın gelecekte camiye gidecek kimse kalmayacak. İmamlar toplum içine çıkamayacaklar!
Bunu görebilmek için müneccim olmaya da gerek yok!
Tarihe bakın…
Mesela Emevi camilerine…
Maksure bu dönemlerde girmiştir ibadethanelere.
Yani VIP bölümü…
Allah’ın huzurunda bile ayrıcalık yapmak, iktidarın sevmediği kesim ve kişileri lanetlemek cami imamına kaldıysa o toplum çürümeye başladı demektir. İktidarı yüceltip, muhalifleri lanetlemek din adamına kaldıysa toplum çöktü çökecek demektir. Ve emin olun bu çöküş ilk başta minarelerde başlar. Darbe bahanesiyle sela okunduğu gün yıkılmaya başladı bu ülkenin camileri.
Bakın şu ülkenin haline..
Yüzbinlerce taciz, tecavüz davası var.
Kur’an kursları, okullar artık maalesef tecavüz haberleriyle çalkalanıyor.
Havuzcular istedikleri kadar örtbas etmeye çalışsalar da bu gerçek değişmiyor.
Halı bir yere kadar gizleyebilir pisliği ama bir gün bir anda çekilir ve altta birikenlerin tamamı tüm kerihliğiyle fışkırır.
Öyle olacağı da kesin.
Gammazlama, jurnallemenin bini bir para.
139 iş arkadaşını ihbar ettirerek işten atılan adamın da işten atıldığı haberini okuyoruz.
Komşusunun sıkıntıda olduğu anda yardım eli uzatacağı yerde, malına mülküne konmak için fırsat kovalayan bir nesil türetti Tayyip ve AKP…
Kendi gazetecileri bile birbirini fiştekliyor, ayağını kaydırmaya çabalıyor.
Bir rant kavgasıdır almış başını gidiyor ki sormayın.
Hilal Yıldıray’a çakıyor, Ahmet diğer Ahmet’e.
Biri taş getiriyor, diğeri kekeliyor filan.
Hilal, Nihal’in kuyusunu kazıyor. Nihal, Elif’e küfrediyor dost ortamında. Elif, Halime’ye düşman, gayrı meşru ilişkisini onun fısıltıyla yaydığına inanıyor. Halime aday yapılmadığı için kendi müdürüne cam çerçeve dümdüz gidiyor kankileriyle gıybet seanslarında.
İmkânları olsa birbirlerini yarım tatlı kaşığı şalgamda boğacaklar.
Kırk yıllık dava arkadaşları Başbakan bile olsa harcanıyor, Cumhurbaşkanı bile olsa bir anda hain ilan ediliyor.
Rezillikler almış başını gidiyor.
TV ekranlarında din adamı kılıklı tüccarlar en yüksek maaşları alıyor.
Bir din adamının sadece Ramazan geliri milyonlarca doları buluyor.
Eskiden de vardı böyle tipler aslında. Misal Zekeriya Beyaz hoca. En fazla Ramazan aylarında görünürdü ama garibimin tek yaptığı saçlarını boyatmaktı mübarek aylarda. Bugünkü azgınlar gibi trilyonları gömecek kadar iştahı yoktu.
Açık söyleyeyim, Zekeriya Beyaz’ı bile sempatik gösteren bir iğrenç dinci âlim üretti Tayyip ve vasatı.
Reisleri milyon dolarlık makam arabasına binen diyanet camiası işi gücü bırakmış vatandaş jurnallemekle meşgul.
Ülkede işliyor bu sistem ama elin oğlu affetmiyor. Bu sebeple ağlak ağlak imza topluyorlar yurtdışındaki camilerde görevli muhbir imamlar.
Bir tane onurlu âlim çıkıp da “durun, ne yapıyorsunuz, en büyük zararı İslam’a veriyorsunuz” demiyor, diyemiyor.
O da bir şeyler götürmekle meşgul.
“Rüşvet hırsızlık değildir” diye fetva vereni mi ararsınız, “Hayır oyu verenlere de yaşam hakkı vermek lazım” diyen karaktersizleri mi ararsınız. Alayı aynı çağda aynı memlekette yaşıyor ne yazık ki!
Yeryüzünde en fazla bebek bulunan hapishane Türkiye’de.
Onbinlerce ev hanımı hapishanede sebepsiz yere tırt bahanelerle tutuklanmış zulmediliyor.
Onbinlerce hırsız, katil, çakal çukal, bu insanlar içeri atılsın diye serbest bırakılmış.
Hırsızlık devlet politikası olmuş artık.
Rüşvet, adam kayırma, fişleme rutini haline gelmiş devletin.
İyilik yapmak suç sayılmış. Hayatlarında kırmızı ışıkta bile geçmemiş insanlar terörist muamelesi görüyor.
Mafya liderleri baş tacı ediliyor, protokollerde ağırlanıyor.
Oluk oluk kan akıtacaklarını söyleyip, devlet töreni ile karşılanıyorlar.
Bir tek özgürlük cümlesinden dolayı 20-30 yıl hapis cezası alan insanlardan geçilmiyor ülke.
Yahu tişört giydi diye terörist muamelesi yapılıyor artık insanlara.
Telefonundan maklube fotoğrafı çıktı diye 6 yıl ceza aldı önceki gün Gaziantep’te bir vatandaş.
İmamlar esrar ile yakalanıyor, “satıcı değil içiciyim. Ottur günahı yoktur” diyor.
Bir diğer şerefsiz basılıyor kadınlarla, “hatim indiriyorduk” diyor utanmadan…
Rus kadınlarla aşna fişne halinde basılan sakallı din bezirganı, yanmayan kefen satarken, bir yandan da cemaate beddua edeceğini söyleyerek saraya sırnaşıyor.
Camiler günah merkezi olmuş, muslukları çalınmasın diye demir parmaklıklarla korunuyor. Ayakkabılar çalınmasını diye konulan güvenlik kamerasını çalıyor sözde müminler.
Trilyonluk arabaya binen reise sahip diyanet camiası ise Emevi kurumu adeta. Tayyip beyi yalamaktan başka amaçları yok, kalmamış.
Emir üzerine rapor hazırlıyorlar.
Fethullah Gülen’in eserlerini, vaazlarını inceliyorlar, yıllar boyunca.
Oturup rapor hazırlıyorlar, ilkokul düzeyinde.
İnanın raporu paçavraya çevirmek işten bile değil ama vaktinize yazık.
Şöyle diyeyim. Kes yapıştır, yarısını al, kalan kısmını sakla mantığıyla bu tür amacı belli taraflı raporların tarihte zerre kadar hükmü olmamış.
Aynı mantıkla ben şimdi diyanetin yayınlarını ele alsam size yeminle söylüyorum satanistlik de çıkarırım işin içinden, alkol sevmenin efdal olduğunu da, namazın farz, orucun günah olduğunu da, zinanın iyi bir şey olduğunu da… İslam’da günahın olmadığını da yine diyanetin kitaplarını okuyarak çıkarmayan adam değildir.
Bunu yaptırtmasınlar bana, zaten derdimiz bu değil, neyin ne olduğunu bizzat vaktiyle Hocaefendi’ye imzalı kitap yollarken eğilip bükülen reisleri çok iyi biliyor.
Reis böyle istiyor ne yapalım, deseler bile anlayacağız aslında. Ama öyle yapmayıp, dinin bu olduğunu yutturmaya çalışmalarıdır esas problem.
Yani sevgili kardeşim, eğitim siyasallaşırsa tehlike.
Hukuk siyasallaşırsa büyük tehlike.
Din siyasallaşırsa esas tehlike.
Hem eğitim, hem hukuk, hem de din siyasallaşırsa bunun adı felaket olur sevgili kardeşim.
Seyfi Mert