Zirve Yayınevindeki cinayetlere ilişkin dava

Zirve Yayınevindeki cinayetlere ilişkin dava -Davanın 66. duruşmasında tanık İlker Çınar, video konferans sistemiyle görüntüsü karartılarak ifade vermeye devam etti -Çınar: "Zirve Yayınevi cinayetleri, belirli bir plan, bir am
MALATYA (A.A) - Zirve Yayınevinde biri Alman uyruklu 3 kişinin boğazının kesilerek öldürülmesi olayına ilişkin davanın 66. duruşmasında, gizli tanık "Deniz Uygar" kod adıyla bilinirken kimliği deşifre olan İlker Çınar ifadesine devam etti.
     Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Çınar, 1954 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu içinde sivil unsur olarak yer alan Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesinin (TUSHAD), komünizm tehdidine karşı siviller arasından seçilen kişilerce oluşturulduğunu ileri sürdü.
     TUSHADın 1990da komünizm tehdidinin kalkmasıyla misyonerliği tehdit algısı olarak geliştirdiğini savunan Çınar, örgütün bu doğrultuda faaliyetlerini devreye koyduğunu iddia etti.
     Çınar, 1960lı yıllardaki Sahra Talimnamesinde yeraltı unsuru olarak gösterilen TUSHADın yeni tehdit olarak görülen misyonerliğe karşı yapılandığını, bu kapsamda "Beyaz ve Siyah Kuvvetler" olarak iki unsur yapılanması olduğunu öne sürdü.
     Özel Kuvvetler Komutanlığında görev yapacakların daha çok milliyetçi kişiliğe sahipler arasından seçildiğini belirten Çınar, Hrant Dink, Rahip Santoro ve Zirve Yayınevi cinayetlerinde aktif rol alan kişilerin özelliklerine bakıldığında bunun görülebileceğini ifade ederek, "Ortak nokta vatanı, devleti sevmektir. Kime sorulsa ben vatanımı, devletimi çok seviyorum der. Bu, zaaf unsuru olarak görülmüş ve yapı tarafından kullanılmıştır" dedi.
     JİTEM tarafından 1990lı yıllarda Türkiyenin doğusunda illegal faaliyetler yürütüldüğünü ileri süren Çınar, JİTEM personelinin operasyonel faaliyetler yürüttüğünü savunarak, "Aslında istihbarat değil, infaz yaparlar" iddiasında bulundu.
     TUSHADın, Beyaz ve Siyah Kuvvetler gibi JİTEMi de kontrol ettiğini öne süren Çınar, "JİTEM elemanları, küçük çaplı faaliyetler yürütebilirler. JİTEMin büyük toplumsal eylemler yapamadığının en önemli göstergesi 2005teki Şemdinli olayıdır. Bu olayda JİTEM tarafından toplu infial yaratılmak istenmiştir ama iyi çocuklar olarak tanımlanan JİTEM elemanları, bu işi eline yüzüne bulaştırmıştır" ifadesini kullandı.
     JİTEMin tetikçilerinin, bölge kültürüne hakim, genelde Kürtçe bilen itirafçılardan seçildiğini savunan Çınar, tutuklu sanık Abdullah Atılganın da bu şekilde seçildiğini iddia etti.
     JİTEMin, ülkenin batısında değil, doğusunda etkin olduğunu belirten Çınar, 1990ların başında aktif hale gelen JİTEMin Susurluk olayında deşifre olduğunu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın takip edilmesi olayıyla bu yapının açığa çıktığını ileri sürerek, "Bunun ardından yeniden organize edilmiş, sözde kendini yenilemiş ve hatta sözde artık yoktur. Tabii ki bu bir manipülasyon, yanıltmaydı" iddiasında bulundu.
     JİTEMin hala aktif olarak çalıştığını öne süren Çınar, TUSHAD, JİTEM ve Beyaz Kuvvetlerin illegal faaliyetlerine devam ettiğini, TUSHADın idari koordinasyon merkezi olduğunu savundu.
     Çınar, "TUSHADın içindeki birimlerden Beyaz Kuvvetler, hiyerarşik açıdan başta gelmektedir. Sonra Siyah Kuvvetler gelir. JİTEM ise bu hiyerarşi içinde yer almaz. Sadece operasyonel anlamda TUSHADdan talimat alır" dedi.
    
     -"Özala, kalp krizi geçirmesi için radyoaktif ilaçlar verildi" iddiası-
    
     Beyaz Kuvvetler içinde aktif rol aldığını iddia eden Çınar, Siyah Kuvvetlerin ise operasyonel silahlı bir birim olduğunu savundu.
     Çınar, şu iddialarda bulundu:
     "1990lı yıllarda Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi siyasi cinayetlerle Gaffar Okkanın öldürülmesi olayı da Siyah Kuvvetlerin yaptığı faaliyetler arasındadır. Ne kadar kaza gibi görünse de Eşref Bitlisin ölümünün de rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özalın ölümünün de bir suikast olduğunu TUSHADa girdikten sonra yapılan konuşmalarda bizzat duydum. Bu hususlar, misyonerlik faaliyetleri kapsamında TUSHAD tarafından Mersinde görevlendirildikten sonra 2 kez daha birebir eğitim almak amacıyla Ankara Güvercinlikteki jandarma okuluna geldiğimde jandarma görevlileri tarafından bizzat söylenmiştir."
     Özala kalp krizi geçirmesi için radyoaktif ilaçlar verildiğini ileri süren Çınar, ilaçların kim ya da kimler tarafından ne şekilde verildiğini bilmediğini söyledi. Çınar, Özalın otopsi raporunun kendisini doğruladığını belirtti.
     Bitlisin ölümünün de kaza süsü verilerek suikast sonucu olduğunun kendisine bildirildiğini öne süren Çınar, "Ancak bu bilgileri aktaran TUSHAD görevlileri, bu suikastları kimin ne şekilde gerçekleştirdiğini söylememiştir. TUSHAD görevlileri tarafından bunların söylenmesinin nedeni, neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmem gerektiğindendi" dedi.
     Çınar, "Zirve Yayınevi cinayetleri, belirli bir plan, bir amaç çerçevesinde spesifik eylemden oluşan bir operasyondur. Bu operasyon, Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda hizmet eden TUSHADın talimatlarıyla gerçekleştirilmiştir" iddiasında bulundu.
    
     Muhabir: Tuba Karahan
     Yayıncı: Ahmet Ekici
14 Mayıs 2013 16:40
DİĞER HABERLER