Hükümetin seçimden önce piyasayı suni şekilde canlandırmak için bankalara talimat verdiğini bankacılık cenahından bir isim de teyit etti. Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, fiilen battığı halde zorla yüzdürülen firmaları "zombi" diye niteledi ve ilave etti: "Kaynakları doğru kullanmak adına da ekonomik sebebi yoksa illa zombi firmaları canlı tutmaya çalışmak ekonomiye zarar verir." dedi. Krizden "V" şeklinde çıkış beklemeyin uyarısında bulunan Ateş, hükümete de bir tavsiyede bulundu: "Soru işaretleri az olan ve hukuk devleti olduğunuz zaman paralar da gelir."
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mehmet Ali Akben’in bankalara verdiği, “Seçime kadar kredi limitlerini zorlayın. Piyasaya biraz para girsin.” talimatını teyit eden sözler sarfetti.
Cumhuriyet gazetesine mülakat veren Ateş, “Kaynakları doğru kullanmak adına da ekonomik sebebi yoksa illa zombi firmaları canlı tutmaya çalışmak ekonomiye zarar verir.” dedi.
“BİZ BUNU HA BABAM TAŞIYORUZ”
Ateş’in “zombi” diye nitelediği firmalar kredi borçlarını vadesinde ödemekte zorlandığı halde yine kredi talep eden firmalar olarak biliniyor.
Merkez Bankası verilerine göre batık kredilerin tutarı 106 milyar TL olurken, yüzdürülen şirketlerin ödemediği kredilerle batık tutarının 200 milyar TL'yi geçtiği belirtiliyor.
Ateş “zombi” firmaların talimatla nasıl ayakta tutulmaya çalışılmasının ekonomiye zarar verdiğini şu sözlerle aktardı: “Bu hem firmaların hayatını kurtarmalı hem de bankalara büyük zarar vermemeli. Yani iki arada hassas denge. Bir tarafta brüt, bir kâr marjı olmayan bir firma var, biz bunu ha babam taşıyoruz, bu zombi bir firmadır, ekonomiye zarar verir.”
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş'in krizden çıkışın "V" şeklinde olmayacağını ve krizin birkaç yıl sürebileceğini söyledi.
“O FİRMA İLLA YAŞASIN DERKEN…”
Ateş, “İki ucu keskin kılıç hem elinden tutup firmaları aydınlığa çıkaracaksınız, fakat kaynakları doğru kullanmak adına da ekonomik sebebi yoksa o firmayı ‘illa yaşasın’ diye canlı tutmaya çalışmak ekonomiye zarar verir.” dedi.
Ateş’e yöneltilen bazı sorular ve Ateş’in verdiği cevaplar:
Son dönemlerde döviz kurunun artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sadece Türkiye değil gelişmekte olan ülkelerde dolarda bir güçlenme söz konusu. Seçim gibi bir belirsizlik de bunun üstüne eklendi. Hane halkı kaynaklı da diyebilirim. Ben biraz daha döviz alayım ne olur ne olmaz tarzı bir endişe var.
Kriz dönemi yaşanıyor, bankalar nasıl etkileniyor?
Faizlerin yükselmesi birinci etapta bankacılığa zarar verir ve bankacılığın kârını azaltır. Biz aktiflerimizi mevcut faiz oranında uzun vadede veriyoruz. Ama mevduatımız kısa vadeli. Bundan en büyük zararı bankacılık sektörü görür.
Bizim iç ve dış talebi dengelememiz şart. Biz bol bol inşaat yapalım... E yapalım da birader onun bir getirisi yok ki. Bizim ihracata dönük turizm, deri, gemicilik gibi hem stratejik hem döviz kazandıran istihdam oluşturan alanlara teşvik vermemiz lazım.
Döviz kurları hızla yükselirken döviz borcu olan şirketler kredilerini ödemekte zorlanıyor.
"ÖZEL SEKTÖRÜN YATIRIM İŞTAHI YOK"
İçerideki tüketimle ihracat dengelenmedikçe siz bir tek şeyi yapıyorsunuz, hak etmediğiniz refahı tüketiyorsunuz. Bu da çocuklarınıza borç olarak dönüyor.
Açıkçası özel sektörün yatırım iştahı çok canlı değil. 2018 ve 2019 aslında yaraları sarma, dengelenme yılı, 2020’de belli ölçüde enflasyonun düşmesine paralel rahatlama olacak ama yine bu devam edecek.
Öyleyse 2019 için umutlu değilsiniz?
Enflasyon ve faizler düşer. Ama benim gerçek anlamda kastettiğim ekonomi yatırım yapma ve büyüme eğiliminin geri dönmesi. Büyümenin yapısı da değişmeli. İç tüketimi artırarak belli bir süre büyüdük. Fakat bu size bir kâr getirmiyor.
Kişi başına gelirimiz 10 bin doların altına düştü. Artık daha az tüketerek daha çok üreterek ve ürettiğimiz mal ve hizmetleri dışarıya satarak bu sarmaldan ve sıkıntıdan çıkabiliriz.
ATEŞ: KRİZDEN “V” ŞEKLİNDE ÇIKIŞ BEKLEMEYİN
Geçen ağustos ayında yaşanılan gibi bir kur atağı tekrar yaşanır mı?
Geçen yaz gibi bir durum olacağını düşünmüyorum. Tek başına çok içsel sebepler değildir, çok karışık bir olaydı. Ama en temel şey enflasyonun düşmesi. Enflasyon düşecek.
Birincisi ekonomi yavaşlayacağı için düşecek, ikincisi alınan tedbirlerle düşecek. Türkiye’nin stagflasyona gireceği düşüncesinde değilim.
Türkiye hemen bir "V" şeklinde ikinci yarıda herşey hallolacak diyemeyiz. Böyle bir beklenti içinde girersek tedbir almaktan imtina ederiz. Yine başlarız inşaatları yapmaya.
Bu işte bir seferlik, onun imar affı, bunun imar affı, bunun vergi affı, bunun askerlik şeyi deyip bundan da kurtaramayabilirsiniz.
Hükümetin "kredi verin" talimatı kamu bankalarının kredi artışında bariz şekilde görülüyor. Özel bankalar kriz şartlarını dikkate alarak talimata daha temkinli yaklaştı.
“BU YILLARIN ÇABUK ATLATILMASINI BEKLEMİYORUM”
Şapkayı önümüze koyup bazı açı reçeteler varsa buna katlanmak gerekir. Aksi halde uzun vadeli kalıcı bir çözüm bulmanız sıkıntı olur.
Bu sefer biraz daha uzun sürecek bu alan. Çünkü dünyada da büyüme derdi var. Yavaşlayan bir küresel ekonomide büyüyen bir ekonomi olamazsınız, olursanız hata edersiniz. Onun için dünyanın bu geçiş yılları, 2020’li yılları çabuk atlatmasını beklemiyorum.
“HUKUK DEVLETİ OLDUĞUNUZ ZAMAN PARALAR GELİR”
Şu anda her şey seçime odaklı gidiyor, seçim sonrası ciddi bir fatura ödenebilir deniyor, IMF ile bir anlaşma olur diye konuşuluyor, siz ne diyorsunuz?
Ekonominin yeniden toparlanması için aynı bir ağaç gibi baharda yeniden sulanması ki sulamadan da kastım bankacılık faaliyetlerinin devam etmesi ve aktif olması ile ekonominin yeni dallar, yeni sürgüler vermesiyle mümkün olur. Bu IMF (Uluslararası Para Fonu) ile yapılır. Başka şeyle mi olur?
Önemli olan yurt dışındaki kredi musluklarını açmak. Doğrudan yabancı yatırımı yeniden cezbedebilmek. Soru işaretleri az olan ve hukuk devleti olduğunuz zaman paralar da gelir.