Bu mecburi tecrit günlerinde, üniversite diplomalarını alıp dünyanın dört bir yanına dağılmış Hizmet gönüllüleri internetin imkânlarıyla "Hey gidi günleri" daha farklı hissediyor.
Hatırat-ı Hindistan ya da zor günlerin kardeşliği
TÜRKMEN TERZİ | Johennesburg
Hizmet Hareketi son 7 yıldır yer yer 20'nci yüzyılın eli kanlı diktatörlerinin başında gelen Hitler'in zulmünü arattırmayacak bastı ve zulme maruz kalıyor.
Yüz binlerce kişi sosyal ölüme mahkûm edildi. Aileler dağılmış, herkes hayatta kalma mücadelesi veriyor. Koronavirüs de son 2 aydır bütün dünyayı etkisi altına aldı. İnsanlar geleceklerinden endişeli.
İşte bu mecburi tecrit günlerinde, üniversite diplomalarını alıp dünyanın dört bir yanına dağılmış Hizmet gönüllüleri internetin imkânlarıyla "Hey gidi günleri" daha farklı hissediyor.
Tabii beyinleri kaynatan, nem ve hararetin ülkesi Hindistan'ın kardeşliği bir başka olur.
HİNDİSTAN HATIRALARI YAYIMLANDI
Kuzey ülkelerinde 9 yıl kalmış, cadı avı ile bugünlerde Avrupa'nın bir başşehrinde hayata tutunma mücadelesi veren Ömer Bey'in ifadesi ile, Hindistan'ın üç aylık zorluğu, Sibirya'nın 9 yılına denk.
Bir Ramazan Bayramı meyvesi diyebileceğimiz "Hatırat-ı Hindistan" isimli eser, son 20 yılda Gandi'nin memleketinde gençliklerini tüketen, şimdilerde dünyaya yayılan eğitim gönüllerinin hatıralarını ihtiva ediyor.
Kitep Birleşmiş Milletler'in (BM) tanımlamasına göre dünyanın en hızlı yazılan eseri olma iddiasında.
Uzun süre bulunduğu ülkede "Hindistan Kendini Yavaştan Sevdirir" kitabının da yazarı Ali Akkız'ın derlediği Hatırat-ı Hindistan'ı yayınevi CrabPublishing'in şöyle özetliyor: "Okul açmak ve Anadolu'nun hoşgörü anlayışını Hindistan'da temsil etmek için oraya giden insanların yaşadıkları garip olayları anlatması ile kendinizi Nasrettin Hoca ve Temel fıkralarının içinde bulacağınız bir eser."
KİTABIN ÖNSÖZÜ OKURU HİNDİSTAN'IN BAHARAT KOKAN RENKLİ DÜNYASINA GÖTÜRÜYOR:
"Bahar değil, Cennet ve Cehennem diyarı.
Hindistan’a nice milletler akın etmiş. Dünyayı fetheden Mekadonyalı İskender’in orduları Balucistan’da mikroplardan kırılmış. Nice Acem, Moğol ve Orta Asya sultanları erimiş gitmiş nem ve hararetin ülkesinde.
Şimdiler de teknolojinin imkânları ile Hint yarımadasını terk edebilenler ne kadar diyar gezseler de Hindistan kadar ruhlarında ve bedenlerinde derin izler bırakan başka bir belde yoktur evrende desem abartılı olmaz.
Hint’ten ayrılıp dünyaya yayılan yaklaşık 40 Anadolu ereninin Koronalı iki günde paylaştıkları hatıradan oluşan bu dünyanın en hızlı yazılan eseri olma iddiasındaki “HATIRAT”; Hint’in acı, tatlı, ekşi, trajikomik anlarını ölümsüzleştiriyor.
Türkiye'de Hindistan deyince akla hep inek gelir. Bollywood fimlerini bilmeyen, Awara Hu’yu izlemeyen kimse yok gibidir bizim ülkemizde. Cemil Meriç hiç gelmediği Hindistan’a “ebedi Bahar ülkesi” demiştir.
Üstad Meriç, “Bir Dünyanın Eşiğiden” isimli eserinde Hind’i şu alıntıyla esrarengizleştirir: “Altın Gözlü Kız’ın kahramanı sevgilisine şöyle seslenir: ...Hinde gidelim. Ebedi bir bahar yaşanır orada, topraktan yalnız çiçek fışkırır, kuşlar aşkı terennüm eder”.
Tabii Hind’e hiç gelmemiş Meriç’i, çok sevdikleri hayat arkadaşlarını bu Bahar ülkesine getirenlerin tasdik etmeleri mümkün değildir.
Gaziantep’in sıcağında yaşamış bir “sevgili” bile, Hint’e indiği anda havalimanında gördüğü manzara karşısında eşine “Sen beni kandırdın.” dediyse, Hümayunname’nin, Kelile ve Dimne’nin masalları ile hiç bir Anadolu genci sevgilisini tam avutamamıştır bu beyinlerin kaynadığı yerde.
Hint’in çilekeşlerinden Sadi Bey’in deyimiyle, bu coğrafya, Hizmetlerde sevap katsayısının en yüksek olduğu yer(lerden)dir.
Hint’te orta yol yani bahar yoktur. Her şey ya cennet ya cehennemdir. Selim ve Kerim restoranları cennettir, kapı önünde 50 derece sıcakta bekleyen, bir deri bir kemik yüzlerce dilenci size cehennemi hatırlatır.
Rikşalara, bisikletlere, motorlara, bazen atlara sürtünerek-mahşeri beşeri saymıyorum- sürtünerek ilerlediğiniz Lajpat Nagar cehenneminde ne cennetler sizi bekliyordur.
Herhangi sıradan bir dükkandan aldığınız kolyeler, yüzükler, ipek kumaşlar, halılar, panayırı andıran pazarlarda dev kupalı bardaklarla içtiğiniz nar suları cennettir.
Ekmek kırıntılarına koşan tavuklar gibi, onlarca farenin yerlerde bulduğu yiyecek artıklarına saldırdığı, dünyanın en dar, en pis, en ağır kokulu cehennem sokaklarından sonra ulaştığınız miski anber kokulu Abdullah Dehlevi’nin türbesi bir cennettir.
Atlar, filler, traktörler, kamyonlar arasından 100 kilometreyi 5 saatte kat ederek ulaştığınız şimdinin Serhend’i, cahiliye döneminin bütün adetlerinin yaşandığı Mekke ise, İmam-ı Rabbani’nin bu beldedeki duvarlarla çevrili küçük yeri cahiliye Mekkesi içinde bir Kâbe gibidir.
Bir zamanların cennet şehri Agra’nın, şimdiki cehenneminde dimdik ayakta duran Tac Mahal halen cennettir.
Her bir sokak başındaki putlara karşı Imam-ı Rabbani’nin izini sürdüğü, mezarlarını bilmeseniz de kalp ve ruhunuzu uçuran 5 binden fazla peygamberin, binlerce evliyanın gezdiği bir cennettir Hindistan.
Bombay’ın parkları, meyveleri, mangoları, baharatları, kumaşı, mücevheri, cehennem slumları arasındaki dünyanın en renkli cennetidir.
Jinnah’ın şehrinde basılan bir gazetenin resmettikleri, sanki başka diyarların gerçek vadisinden, çarşısından daha canlıdır. Hindistan’ın köprü altlarında yaşayan 700 milyon paryası cehennemi yaşar, fakat 70 milyon Racası da dünyada ne gözlerin gördüğü ne akılların alacağı dünya cennetini yaşar.
Nizamlarin Haydarabat'ı halen tarihten gelen kahraman ruhun yaşandığı yerdir.
Küçük Anadolu da Hint’e benzer... Nice farklı mevsimlerin, dillerin, ırkların memleketi Anadolu’dan Hint’e uçan, gençliklerini Gandi’nin ülkesinde tüketen Konya’dan, Mersin’den, Susurluk’tan, Maraş’tan, Kırşehir’den, Konya’dan, Diyarbakır’dan, İzmir’den nice farklı ses var, gönül var bu eserde. "
Kitaba şu
link üzerinden ulaşılabilir.