Yeni Asya Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz 27 yaşında bir hanımefendinin başına gelenleri köşesinde aktardı
Yeni Asya yazarı Kazım Güleçyüz, köşesinde cezaevinde olan bir hanım efendinin mektubuna yer verdi. Hizmet hareketine mensubu olduğu gerekçesi ile zulüm gören hanımefendi gördüğü hukuksuz muameleyi aktarmış .
Bir cezaevi mektubu
Ben 27 yaşında Akhisar’da yaşayan, yazları köyüne giden, köyde bağ bahçe ile uğraşan bir kadınım.
2 Ocak 2017 günü akşam ezanı vakti evimin kapısı çalındı. Mahalle muhtarı ve beraberinde 4 polis ile tesettürümün ve evimin uygunluğu göz önünde bulundurulmadan evime girildi. Malûm sebepten arama yapacaklarmış. Silahlı terör örgütüne üye olmak. Evim arandı, tek bir silah bile bulunmadı. “Hazırlan, gidiyoruz” dendi. 7 gün tek başıma nezarette kaldım. Mahkemede bütün sorulara samimi cevap verdiğim halde tutuklandım. Manisa E-tipi kapalı cezaevine. Benim hiçbir suçum yoktu, neden gidiyordum? Cezaevine giderken çok korktum. Acaba kimlerle karşılaşacaktım? Götürdükleri koğuşun 21. kişisi bendim. Hayatımda beni bu kadar iyi karşılayan insanlar görmedim. Herşeylerini benimle paylaştılar. Bana sahip çıktılar. Ama ben hâlâ neden buradayım... Derken o soruları bir kenara bıraktım. Bu kadar iyi insanlar neden burada? Şafak operasyonuyla tutuklanmışlar, 3. aylarındalar. 20 günlük gözaltı sonrası adresleri burası olmuş. Beş emzikli anne; 6, 7, 12, 14 ve 15 aylık bebeklerinden koparılmış anneler...
Diyanet‘in Kur’an mealinde Bakara Suresi 233. ayette Cenab-ı Hak ‘’Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını tam 2 yıl emzirirler” buyurmasına rağmen anneler zorla çocuklarından ayrıldı. Sütlerini sağıp dökmek zorunda kalmışlar ağlayarak ve bir süre sonra sütleri kesilmiş. Diğerlerinin de çocukları annelerinin cezaevinde olduğundan habersiz. Bazıları annelerinin hemşirelik yaptığını, bazıları oradakilere okuma-yazma öğrettiğini sanıyorlar. Birçoğunun eşleri de tutuklu. Çocuklar, bebekler, dedelere, ninelere, kardeşlere emanet. Ailesi olmayanlar Çocuk Esirgeme Kurumunda.
Benden 2 gün sonra koğuşa 3 aylık bebeğiyle Soma’dan bir kadın geldi. Eşi de tutuklu. Ondan sonra 58 yaşında yaşlı bir teyze. O da terör örgütü üyesiymiş (!) Daha sonra bir anne ve 20’li yaşlardaki kızı (tez yazmakla meşgulmüş tutuklanmadan önce). En son Turgutlu’dan 2 anne daha geldi. 100 metrekare alanda (30 metrekare yatakhane, 30 metrekare WC, banyo, mutfak, 40 metrekare bahçe) 27 kişi ve bir bebek. Koşulları anlatmaya gücüm yetmez, gelip görmelisiniz.
8 kişilik koğuşta 27-28 kişi yaşamaya çalışıyoruz. Artık her yer yatak oldu. Nefes dahi alamıyoruz. Hele bebeğin durumu hiç iyi değil, ama hâkim hâlâ tutuyor.
Yan koğuşlara 5 aylık bebeği ile gelen oldu, 25 günlük bebeğini bırakıp gelen lohusa bir anne de vardı. İslam dininde hiçbir yerde savaşlarda dahi kadın, çocuklara ve yaşlılara bu yapılmadı, gayrimüslimlere de yapılmadı. Burada herkes ağlıyor; kimisi battaniyenin altında, kimisi seccadede usulca, sessizce...
Tevekkül edilmiş burada, Mesnevi’de ‘’Sabretmek ve susmak, rahmeti çeker” deniyor. Buradakiler bunu düstur edinmiş, susuyorlar, ama siz “Haberimiz yoktu, görmedik, duymadık” demeyin. Burada hemşire, öğretmen, akademisyen, müdür her kesimden insan suçsuz yere cezaevinde yatıyor. Anneler evlatlarından ayrı. Down sendromlu kızı olan da var, 9 aylık bebeği olan da...
Hazret-i Mevlâna ‘’Ya kırdığın kalbi Cenab-ı Hak seviyorsa, bilemezsin, bilseydin korkardın, yaklaşamazdın’’ diyor ya belki öyledir. Siz bari sessiz kalmayın!
Burada her gün hatim yapılıyor. Kur’an-ı Kerim yetmiyor. Her hafta Kur’an dilekçesi veriliyor. Bu insanlar silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlanıyor. Sizce?
Ben içimi döktüm, sessiz kalamadım!