[ Prof. Dr. Osman Şahin ] Yürüyen canlı Risale-i Nurlar

Samanyoluhaber yazarı Prof. Dr. Osman Şahin geçtiğimiz cuma günü yayınladığımız 'Hakkı temsil davasında liyakat korunabilmiş midir? ' başlıklı yazının devamını yazdı

Prof. Dr. Osman Şahin- Samanyoluhaber.com 

HAKKI TEMSİL DAVASINDA LİYAKAT KORUNABİLMİŞ MİDİR? 2


Üstad Hazretleri Kastamonu Lahikası’nda imanla ilgili yüce hakikatlerin Risale-i Nur’larda tamamen ele alındığını ve bu hususta başka kaynaklara bakmaya ihtiyaç bırakmadığını, ama bundan sonra risalelerde ele alınan bu hakikatlerin, izah ve açıklamalara ve öğretilmesine ihtiyaç duyulacağını ifade etmektedirler:


Onun için bundan sonra Risale-i Nur’un tekmil-i izahı ve haşiyelerle beyanı ve ispatı size tevdi edilmiş, tahmin ediyorum. Bir emaresi de şudur ki: Bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettimse de çalıştırılamadım. Evet, Risale-i Nur size mükemmel bir mehaz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, mesela Kur’ân kelâmullah olduğuna ve i’câzî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı burhanlar cem edilse ve hâkezâ, mükemmel bir izah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir.


Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ile ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek.”


Hazret-i Bediüzzaman, Risale-i Nur’larda, imani hakikatler, başka yerlere bakmaya ihtiyaç bırakmayacak şekilde ele alınmış olsalar da, bu eserlerdeki hakikatlerin, içinde bulunulan zamanın ihtiyacına cevap verecek şekilde açıklanıp yorumlanmasına her zaman ihtiyaç duyulacağının tespitini yapmaktadırlar.


Bediüzzaman Hazretleri Sikke-i Tasdîk-i Gaybi’de, kendisinden sonra gelecek olan o mübarek zâtın, Risale-i Nur’u bir program olarak neşir ve tatbik edeceğinden bahsetmektediler.

Üstad Hazretlerinin Risalelerde kullandığı bir mantıktan hareketle geliştirilecek, “Hazret-i Bediüzzaman’dan sonra günümüze kadar baktığımızda, yukarıda bahsedildiği gibi umumi manada bu neşir ve tatbik işini yapan kimdir?” sorusuna cevap arandığında görülecektir ki bu tarife tam anlamıyla Fethullah Gülen Hocaefendi ve onun etrafında şekillenen Hizmet hareketinin uyduğu görülecektir.


Asrın beyin yapıcısı, ilk dönem eserlerinden olan Münazarat’ta bile kendisinden sonra geleceklerin uygulayacağı program hakkında önemli bilgiler paylaşmaktadırlar:

“Fikr-i milliyetle, milletin cevfinde havz-ı kevser gibi bir havz-ı mârifet ve muhabbet yapınız. Altındaki suyunu çeken delikleri maarif ile kapatınız. İçine su akıtan yukarıdaki mecrâları fazilet-i İslâmiye ile açınız. Büyük bir çeşme var, şimdiye kadar su-i istimal ile şûristana dağılıp bazı seele ve acezeye neşvünemâ verdi. Bu çeşmeye güzel bir mecrâ yapınız, mesâi-yi şer’iye ile şu havuza dökünüz. Sonra da bostan-ı kemâlâtınıza su veriniz. Bu, hiç bitmez ve tükenmez br menbadır.”


Hazret-i Üstad burada eğitime vurgu yapmakta, yapılması gerekli olan şeyleri hayat geçirebilmek için başvurulması gereken çok önemli bir kaynağı çeşme temsiliyle ifade etmektedirler.

Hazret-i Bediüzzaman, aynı eserde, bu kaynak bir havuzda biriktirilip, alem-i İslâm’ın en temel ihtiyaçları için seferber edilmediğinden dolayı çölde buharlaşan sular gibi buharlaşıp giden ve sadece dilencilerin ve fakirlerin ihtiyacına cevap veren bu çeşme nedir diye sorulduğunda, bunun zekat olduğunu, bu zekatın hem zekalardan hem de mallardan olması gerektiğini ve ayrıca buna ilave olarak adaklar ve sadakalar gibi İslâm’da var olan yardım kurumlarının da yapılacak hizmetlerde çok faydalı olacağını ifade etmektedirler.


Hizmet Hareketi”nin himmet adı altında zekâtları, sadakaları, adakları, kurbanları ve diğer kaynakları bir havuzda biriktirip, zikredilen programa uygun olarak eğitim kurumlarını ve benzer müesseseleri realize ettiğini, burslar vasıtasıyla eğitimli bir cemaat oluşturduğu ve buna değil sadece Türkiye’de, Dünya’nın birçok ülkesinde muvaffak olduğu, herkesin bilip kabul ettiği bir gerçektir.


Dolayısıyla, Üstad Hazretleri vasıtasıyla ortaya konan Risale-i Nurları en iyi anlayıp bunları uygulamaya geçirenlerin, bu eserlerdeki hakikatleri neşretme vazifesini en üst seviyede yapanların, Fethullah Gülen Hocaefendi ve cemaati olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz.


Denebilir ki, Pırlanta Serisi olarak ifade edilen Hocaefendi’nin telif ettiği eserleri, vaazları ve sohbetleri baştan sona -Kastamunu Lahikası’nda tarif edildiği gibi- Risale-i Nurların şerhleri, açıklamaları, dipnotları, ekleri, risalelerin ihtiyaca uygun olarak yeniden tanzim ve tertiplere tabi tutularak takdimleri ve tefsirleri mahiyetindedirler.


Böylece, Hazret-i Üstad’ın, risalelerin neşri ve tâlimi ile alakalı sonraki gelenlere yüklemiş oldukları misyon, en mükemmel bir şekilde, Hocaefendi üzerinden gerçekleşmiş olmaktadır.

Şüphesiz ki, bu sadece, hakikatlerin tebliğinden ibaret olmayıp aynı zamanda bizzat yaşayarak, bu hakikatlerin temsil edilmesi şeklindedir. Hazret-i Aişe annemizin (radıyallâhu anhâ) Allah Rasülû (sallallâhu aleyhi ve sellem) için kullandıkları “Yürüyen Kur’an” tabirine benzetme yaparak, bu zamanda Kur’an’ın en önemli bir tefsiri olan Risale-i Nurlar’daki hakikatleri en güzel bir şekilde hayatlarında yaşayarak gösterdikleri için, öncelikle başta Hazret-i Üstad ve sonrasında da Hocaefendi için “Onlar yürüyen canlı Risale-i Nurlar’dır” ifadeleri mübalağadan uzak bir hakikatin ifadesi olacaktır. Bu ifade, aynı zamanda, içinde bulunduğumuz zaman diliminde, Kur’an ve Sünnet-i Seniye’yi en iyi şekilde yaşayarak temsil ettikleri olarak da yorumlanabilir.


Zaten, bunun böyle olması gerektiği, her dönemde bir müceddid geleceği müjdesini veren hadis-i şerifin yorumlandığı Yitiklerimiz, Arayiş Ve Diriliş başlıklı Bamteli’nde de ifade edilmektedir: “Bu büyük insanlar, yaşadıkları çağ, dönem, durum itibarıyla, kırılmaların keyfiyetine göre bir diriliş projesi ile, diriliş planları ile ortaya çıkmışlar; insanlara dupduru soluklarla -İsrafil gibi- yeniden dirilme ruhu, dirilme havası üflemişlerdir. Biraz evvel o sözle ifade ettim: Mevcudiyetleri, başkalarında bir sinerjiye sebebiyet vermiş; “Onlar gibi biz de dirilelim!” denmiştir…


Çağın Sözcüsü (Hazret-i Bediüzzaman) esas bu duygu ve bu düşünceyi tetiklemek üzere vazifelendirildi (istihdam edildi). O yüksek fetânetiyle, engin düşüncesiyle, Kur’an anlayışıyla, Sünnet mülahazasıyla, kendi zamanını doğru okuyarak, zamanın yorumlarını kendi mülahazaları içine katmak suretiyle yeni yeni sentezler yaparak, insanlarda çok farklı şekilde “uyanma duygusu” meydana getirmeye çalıştı. Bir ba’s-u ba’de’l-mevt nefehâtı üfledi insanlara, bir diriliş nefehâtı üfledi insanlara…”


Sohbetlerinde, temel disiplinlere bağlı olmak kaydıyla, her zaman farklı içtihatlar ve yorumlar ortaya konulabileceğini ifade eden Hocaefendi, benzer şekilde, Risale-i Nurların ana ve temel kaynak olduklarını, ama teferruatta bazı farklılıkların, metodlarda bazı değişikliklerin ve yeni açılımların olabileceğine de vurgu yapmaktadırlar.

06 Eylül 2021 17:46
DİĞER HABERLER