Mehmet Baransu tutuklanmadan önce son röportajını Haberdar.com'a vermişti. Baransu o röportajında iktidarın kendisiyle ilgili nasıl kumpas planları hazırladığını da açıklamıştı.
"Dün beni asker yargılıyordu, bugün iktidar yargılıyor ve aynı gerekçelerle. Değmezmiş." Bu sözleri söyleyen gazetecilik yaptığı için gözaltına alınan ve vesayete diz çöktüren, bir açıdan da AKP'yi kurtaran gazeteci Mehmet Baransu. Baransu'nun cezaevine atılmadan önce Haberdar.com sitesine verdiği son röportajında "Şu anda aynı şeyi yapar mısın?" sorusuna da çarpıcı bir cevap veriyor. Muhalif gazeteci ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan için "Tayyip Bey, şu an çevresini kimlerin kuşattığının farkında değil" ifadelerini kullanıyor.
“İKTİDARIN BENİMLE İLGİLİ ÇOK AHLAKSIZCA PLANLARI VAR”
Sizin Taraf’ın kuruluşundan bugüne hiç pişmanlık duyduğunuz bir şey var mı? Keşke yapmasaydım dediğiniz bir haberiniz var mı?
Öyle yaptığım bir haberden dolayı pişmanlığım yok. Ama pişmanlık duyduğum çok şey var.
Nedir?
Keşke hiçbir şey yapmasaydım.
Neden?
Bu ülke hak etmiyor. Şu an evde oturduğum zaman tek düşündüğüm şey bu. Bu ülke hiç hak etmemiş. Benim arabama bomba konuldu, suikastlar atlattım. Bunları kimse bilmez. Bunları atlattım ama değmezmiş bu ülke halkı için, siyasetçileri için.
Bugün geldikleri nokta ortadadır. Dün beni asker yargılıyordu, bugün iktidar yargılıyor ve aynı gerekçelerle. Değmezmiş. Bu kadar hırsızlık, pislik, ses kayıtları, paralar, kasalar filan varken, bu kadar hırsızlığı reva gören, dünün Taraf’ta çalışıp demokrat olduğunu yazan insanların bu noktaya savrulması, siyasetçilerin bu noktaya savrulması, Suriye benzeri El Muhaberat devleti kurmaya çalışmaları, askerin yaptığını bugün iktidarın MİT’in ve başka ellerle yapması, Hidayet Karaca’lar, Ekrem Dumanlı’lar, gazete baskınları, dün Taraf’ı basmayacak mıydı asker? Ne fark var Zaman gazetesini bastılar? İki köşe, bir yorumdan dolayı. O yüzden değmezmiş. Sağlığımı kaybettim, bir sürü şey yitirdim. Arabama bomba mı koyacaklar, ne olacak psikolojisiyle ben 5-6 yıl yaşadım. Herkesin, siyasetçilerin korktuğu dönem ben askerle ilgili haberlerimi korkmadım yapmadım. Üstüne askere gittim, işkence gördüm. Değmezmiş. Bir daha olsa yapar mıyım? Yaparım diyemiyorum. Yaparım da, yapmam da diyemiyorum. Şu an kendimi nadasa bıraktım. Haber kaynakları bitti filan diyorlar da yok öyle bir şey. Çok yoruldum. Şu an mahkemelerle uğraşıyorum. İktidarın planları var benimle ilgili.
Ne planı?
Çok ahlaksızca planları var. Davalarla indirmek istiyorlar. Davalar filan açıp, uğraşmak istiyorlar. O yüzden, artık yoruldum.
“TARAF’TAN DOLMABAHÇE BELGELERİNİ ÇALAN MİT AJANI, BUGÜN ALÇAKLIĞINA DEVAM EDİYOR”
Siz yine bir ara twitter’da gazeteden birilerinin MİT’e belge taşıdığını yazmıştınız. Şöyle bir tweet’iniz var, “Ah Ahmet Altan ah. Sana gazetedeki MİT ajanları söylediğimde keşke beni can kulağıyla dinleseydin. Ama şimdi görüyorsun.” Kim bu MİT ajanları?
Bakın ben size sadece şunu söyleyeyim, bugün bir sürü alçaklık yapan isimlerin yüzde 80’ninin hepsini söyledim Ahmet Altan’a. Güvenilmeyeceğini söylemiştim ama anlatamadım, onlar çok güvendiler.
Kim bunlar?
Ben isim vermem. Ben isim verdiğim an, onu indirmek için veririm. Yere sere serpe sermek için veririm. Benim gördüğüm, yaşadığım şeyler var.
Nedir bunlar? Anlatır mısınız?
Ben anlatmam. Ahmet Altan, manevi oğlum dediği adama baksın. Bir ara, Ahmet Altan’ın manevi oğlu diye birisi gazetede dolaşıyordu.
Kim bu?
Benden isim isteme. Git, Taraf’ta tanıdığın başka birinden öğren. Benden isteme. Senin Taraf’ta tanıdıkların var. Onlardan öğrenmeye çalış. Ben bunları anlattım. Belgeler çalındı orada.
Hangi belgeler?
Ben size söyleyeyim, Veysi Polat’ı arayın. Onu arayın bakalım, Dolmabahçe belgelerini kim çalmış?
Dolmabahçe belgeleri miydi çalınan?
Tabi! Veysi’yle geldi onlar. Dolmabahçe görüşmesinin detaylarını birazcık biliyordum ben. Belgelere bir baktık, benim bildiklerim var, başka şeylerde. Geldiği gün çalındı o belgeler. Kim çaldı? Nereye götürdü? Bak buna. Kandil’le irtibat halindeyim diye haber yapan adam, Kandil’le mi yoksa Ankara Yeni Mahalle’yle mi irtibatlı? Şimdi bazı yöneticiler hatırlamış mıdır, ben söylediğimde inanmıyorlardı.
Peki, siz bunları nereden biliyordunuz?
Şuradan biliyorum, adam bir gün başka bir şey yazıyor, başka gün başka bir şey yazıyor. Yazdığı yazılar çelişkili.
Sadece yazılardaki çelişkiden mi şüphelenip MİT ajanı diyorsunuz?
Bildiğim bazı şeyler var. Başka bir şey daha söyleyeyim size, bir gün bana birisi geldi, Ahmet Altan sonrasıdır bu diyeceğim olay da.
Oral Çalışlar dönemi mi?
Hayır, şimdiki Neşe Düzel döneminde. Geldi biri ve biriyle ilgili bir şey söyledi. Şimdiki yazı işlerini ben tanımıyorum çünkü gazeteye gitmiyorum. Yazı işlerinde olan birinin MİT ajanı olduğu bana söylendi.
Kim?
İsim vermem Eylem. Sen o dönem vardın herhalde, bak işte kimdi kaçan.
Ben o Oral Çalışlar döneminde kısa bir süre orada çalıştım. Neşe Düzel dönemi değil.
Sen yine de bak kim kaçtı.
Ümit Aslanbay istifa etti mesela?
Hayır, o asla değil, mümkün değil. Ümit’ten sonra bir kişi daha çıktı. Ümit’in çıkmasına yakın bir kişi daha çıktı. İsim vermem. O yüzden ben bilirim. Ben bunları anlattım.
Ahmet Altan döneminde de mi, yine size biri söyledi belgeyi kaçıran bir MİT ajanı var diye?
Ben bunları bilirim. Anlattım hep. Bana inanmadılar. Köşe verdiler.
Peki, neden Dolmabahçe belgeleri sadece kaçırıldı? Ne vardı içinde?
Veysi anlatsın. Devletin gizli belgeleri ya, ne vardı, niye çalındı Veysi anlatsın.
Siz de okumuşsunuz ne vardı?
Kapalı Çarşı hikâyeleri vardı içinde, bir sürü şey vardı o belgelerin içince. O yüzden bana sürpriz değil bu insanlar. Ahmet Altan, asosyal olduğu için, asosyalden kastım sosyal çevreye girmemesi. Sosyal çevreye girmediği için bilmiyor bunları. Ahmet Altan, ev, iş arasında yaşayan biridir. Açılışa gitmez, hiçbir yere gitmez, böyle yaşar. Böyle olunca da insanları tanıyamıyor.
Bahsettiğiniz kişi, Ahmet Altan. Yılların gazetecisi. Bu ülkede yazdıklarının bedellerini ödemiş, uzun yıllardır bu işi yapmış biri. Ahmet Altan gibi biri, gazete kurarken, oraya muhabir, yazar alıyorsa elbet bir bildiği vardır.
Değil, öyle değil. Yöneticilik başka bir şey. Tanırsın alırsın da bunu tanıyamadılar maalesef işte, tanıyamadılar. Bir tane de değil, hepsi defolu çıktı. Başörtülüsünden başörtüsüzüne hepsi defolu çıktı. Gördün işte nereye savruldular.
Ahmet Altan ve Yasemin Çongar neden istifa etti? Siz bu istifalardan sonra gazeteden çıkmayı düşündünüz mü?
Hiç bilmiyorum. Ayrıldılar. Biz bir gün gazeteye geldik, haber toplantısı yapıldı. Yasemin geldi, biraz da geç geldi ve “Arkadaşlar biz, Ahmet Altan ve ben gazeteden ayrıldık” dedi. “Ne yapacağız?” dedim Yasemin Hanıma, pek bir şey söylemedi. Sonra ben düşündüm, patron açısından da düşününce fırtınalı günlerdi o zaman ve arkadaşlara dedim ki, “Gemiyi limana yanaştıralım, o zaman biz de ayrılalım” dedim. Bu bana doğru gelmiyor. Bu sol gelenekte böyle bir şey var, hemen bırakıp giderler. Bırakırsın, sonra yine devam edersin. Patron olur, genel yayın yönetmenin olur, kavga edersin, ayrılırsın ama geçmişte iyi günleriniz var fazlasıyla, daha doğru bir düzlemde bırakırsın. Bu niyetle demiştim, “Yanaştıralım gemiyi limana, fırtına biraz geçsin, ondan sonra ayrılalım” diye. Yasemin’de, “Valla ben ayrıldım, beni ilgilendirmez” gibi bir cümle kullandı. (gülüyor) Netice itibarıyla o gün herkes biz de ayrılacağız dedi. Herkes Ahmet Altan’la, Yasemin’le akşam yemeğinde buluştu. Ağlaştılar. Koklaştılar. O toplantıya ben çağırılmadım.
Neden çağırılmadığınızı biliyor musunuz?
Bilmiyorum. Sonra ben Ahmet Altan’la telefonda konuştum. Sadece şunu söyleyeceğim, Yasemin ve Ahmet’in yemeğine gidip, o toplantıda ağlaşanların hepsi bugün Ahmet Altan’a ve Yasemin’e küfür ediyor. Nokta! Bakın, ben Anadolu’nun bağrından yetiştim, Erzurum’da doğuda büyüdüm. Biz de vefa önemlidir. Biz de bir çayın hatırı önemlidir. Bunu şimdi Ahmet Altan’la, Yasemin Çongar’ın anlamış olabileceğini tahmin ediyorum. Ötekilerin duruşları ortada. Bunları eleştirmek için söylemiyorum, insanlar yanılabilirler. Ben bugün, Kerem’le görüşüyorum, onlar hayretler içerisinde ama ben değilim. Ben gördüm. Yan masam, karşı masamda insanları gördüm. Onlar ayrıldıktan sonra, Markar’la ben odada ağladığımızı biliyorum. Onlar ayrıldı, gazetede gazeteyi çıkaracak insan yoktu. Biz 10-15 kişiyi zor ikna ettik.
“ORAL ÇALIŞLAR, AK PARTİ’NİN TARAF’I ELE GEÇİRME PROJESİYDİ”
Sonra Oral Çalışlar’ın gelişi nasıl oldu?
Oral, isim yokluğundan yapılmış bir tercihti.
Sizin Oral Çalışlar ismine bir itirazınız olmuş muydu?
Hayır, kötünün en iyisi dedim. Daha iyi bir isim olabilir miydi, keşke Alper Görmüş gelseydi. Ben onun gelmesini hep çok istiyordum. Hatta konuşmuştum da kendisiyle, “Alper abi ne olur gel” diye. O zaman belinden rahatsızlığı vardı Alper abinin ama bir aylığına gelmeye ikna etmiştim. O da yardım ederim demişti. Sonra Oral Çalışlar’ın ismi gündeme geldi. Bir süre Markar ve diğer yazı işleri ile devam etti gazete ve Markar’da fena bir gazete çıkarmıyordu. Gayet iyiydi gazete bana göre. Markar’a haksızlık edemem.
Yani o döneme ilişkin bir eleştiriniz yok.
Eleştiri yapılabilir, fikir ayrılığı olabilir ama bugün ki başka bir durum. Bugün ki fikir ayrılığının ötesinde bir şey. Bugün ki, tamamen kalemini kırma meselesi. Onların geldikleri nokta bu. Oral Çalışlar bir projeydi Taraf’ta.
Nasıl yani?
Hüseyin Çelik’in, AK Parti’nin, Taraf’ı ele geçirme projesiydi. Patron çok erken uyandı.
Bunu nereden öğrendiniz? Neye dayanarak söylüyorsunuz?
Bence böyleydi. Bunu şunun için biliyorum, o haber girmeyecek, şu yorum girmeyecek gibi sansürler yapılıyordu. Baskın Oran’dan tutun Cengiz Çandar’a bir sürü insanı sansürlediler. Beni sansürledi Oral Çalışlar.
Ne yazmıştınız?
Terör örgütü PKK lideri Öcalan dediğim için sansürledi. Bir baktım ki, terör örgütü ifadesi çıkarılmış yazımdan. “Sen kimsin benim yazımdan yorum çıkarıyorsun. Bir daha olmayacak Oral Bey. Olursa istifamı veririm” dedim.
Ne dedi?
Özür diledi. Kurtuluş Tayiz yanımızdaydı. 8 kez özür diledi. “Sana ulaşamadık” filan dedi. Yalan söyledi. Sanane ki? Ben yazı yazıyorum, terör örgütü de derim, başka şey de derim, onu ilgilendirmez.
Taraf’tan Oral Çalışlar’ın ayrılma süreci de çok tartışıldı. Gazeteden bir sürü insan istifa etti. Bu süreç nasıl gelişti?
O dağılış sürecinde Alper Görmüş yanlış bilgilendirildi.
Hangi konuda?
Kurtuluş Tayiz’i, Başar Aslan görevden aldı. İşten atmamıştı. Köşe yazılarına devam etmesini söyledi ama, “Yazı işlerinde istemiyorum” dedi. Aslında bu da patronun bir tasarrufudur. Kabul edersin, etmezsin bu da onun tasarrufudur. İstifa edebilirsin. Alper’de bizimle görüştü, “İmza toplayalım, Kurtuluş geri gelsin” dedi. “Tamam” dedik. Sonra bir baktık ki, Kurtuluş’un bir gün sonra yazısı çıkıyor. Şimdi sizi patron görevden almışsa, yazı da çıkmaz. Alper abi bize demişti ki, “En azından yazıları çıksın.” Ben de, “Yarın çıkıyor yazısı Alper abi. İmzamı geri çekiyorum” dedim. O imza toplanmasındaki niyet, yazı işlerine geri dönmesinden ziyade yazılarının sürmesi, gazetede kalmasıydı. Patron da bana, zaten gazetede kalacak demişti. Sonra Alper Görmüş’ün de demesiyle, Taraf yolundan çıkıyor diye bir algı oluşturdular o dönemde. Doğru değildi. Ve koyun sürüsü gibi kendilerini aydın zanneden insanların çoğu da onların peşine takıldı ve Taraf’tan ayrılmalar oldu. Roni’yi ben aramıştım. “Niye ayrılacaksınız Roni” dedim, “Bilmiyorum” dedi. “Madem bilmiyorsun niye ayrılıyorsun?” Anlattım, adamlar burada kral, herkesle kavga ediyorlar, gazetede sansür uyguluyorlar, çapsız, yeteneksiz insanlar. Muhabirleri işten atmaya çalışmışlardı. Siz kimsiniz ya, yazı işlerinde çalışan iki kişi insanları atmaya çalışıyorlar. Kişisel kavgalardan dolayıymış, böyle şey olabilir mi?
Markar Esayan’ın istifa etmesiyle bu kriz büyümüş, ardından diğer yazarlar istifa etmişti.
O da şöyle, “Oral gelmezse biz istifa ederiz” gibi görüşmeler olmuş herhalde. Patron da kızmış buna ve Markar’ı da görevden almış.
Neşe Düzel’in gelişi nasıl oldu? Geleceği biliniyordu da saklandı, onun için böyle bir süreç yaşandı gibi tartışmalar oldu.
Neşe Düzel’i neden tartışıyorlar ki? Markar yokken Neşe vardı bu gazetede. Oral yokken Neşe vardı bu gazetede. Taraf’ın ilk manşeti Neşe’nin manşetidir. Kim ne konuşuyor? Neşe hep vardı bu gazetede. Markar’ın ne katkısı varmış gazeteye bana söylesin. Yazı dışında haber olarak ne katkısı olmuş.
“İKTİDARIN TARAF’A DARBESİNİ ÖNLEDİK”
Yalnız şöyle bir şey var, Oral Çalışlar döneminde hükümete daha yakın bir yayın yapılırken, Neşe Düzel’in gelişiyle tam zıttı bir yayına geçildi gibi bir görünüm oluştu. Örneğin, bir an da 2010 yılındaki MGK kararları manşetten yayınlandı. Bu kararların yayınıyla sert bir yayın değişikliği görüntüsü oluştu.
Bir şey değişmedi. Taraf zaten eskiden de öyleydi. Ahmet Altan döneminde öyle değil miydi?
Öyleydi.
Tamam, özüne dönmüş demek ki gazete. Taraf özüne döndü. İktidarın Taraf’a darbesini önledik. İktidarın, Oral Çalışlar üzerinden Taraf’a yapacağı darbeyi önledik. Taraf’ın namusunu kurtardık. Taraf’ı namussuz bir gazete yapacaktı onlar. Görüyorsunuz çalıştıkları, yazdıkları yerleri değil mi? Aynen öyle bir gazete yapacaklardı Taraf’ı. Biz Taraf’ın namusunu kurtardık. Biz derken, bence patron gazetesinin namusunu kurtardı. Bir patronun da, kendi gazetesinin namusunu kurtarmasından daha doğal bir şey olamaz. Ben sana bir soru sorayım, Markar’ın, Yıldıray’ın, Taraf’tan ayrılanların bugün geldikleri noktayı tasvip ediyor musun?
Ben buna yorum yapmak istemiyorum.
Etmiyorsun çünkü biliyorum. Ahmet Altan ediyor mu? Etmiyor. Yasemin Çongar ediyor mu? Etmiyor. Kerem Altan ediyor mu? Etmiyor.
Ahmet Altan, Yasemin Çongar yazmıyor şuan nereden biliyorsunuz?
Fark etmez. Oğlu ve kızının yazdıkları ortadadır. Hiçbir şey olmasa, Altan ailesinin bir duruşu vardır, ortada. Yasemin’in şu an başında olduğu T24’ün yayınları ortada, anlatabiliyor muyum?
T24’ün başında Doğan Akın var.
Neyse, önemli değil. Yasemin Hanım da oraya katkı sağlıyor. O Taraf’tan ayrılanların durumu ortada. Taraf’ı Türkiye Gazetesi yapacaklardı ya da Yeni Şafak, Star gazetesi olacaktı.
Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’la hiç görüşüyor musunuz? Bu dediklerinizi onlarla konuştunuz mu? Taraf’tan ayrılan yazarlarla ilgili yorumlarını onlardan dinlediniz mi? Ne diyorlar?
Sadece şunu biliyorum, Ahmet abiyle konuşmadım ama Kerem’le konuştuğum zaman Ahmet abinin dediği bir cümle varmış onu söyledi bana. “Bu adamlarla ilgili bana ne deseniz haklısınız, vereceğim cevap yok” demiş. Yasemin Hanımı bilmiyorum ama çok da rahat değildir bence Yasemin Hanım.
Rahat değildir derken neyi kast ediyorsunuz?
İyi duyguları yoktur bu insanlara karşı. Onların da günahı çok. Bu insanları bir yere getirdiler. Eğer bu insanlar bugün bir yere geldiyse bunda Yasemin Hanım ve Ahmet Altan’ın vebali var. Ahmet abi kabul etmiş zaten, “Ne deseniz verecek cevabım yok” demiş. Suçlamak için söylemiyorum bunları. Demek ki, o zaman bir maske takmışlar ve biz şimdi o maskelerini çıkarınca gördük. Herkes yanılabilir, yanıldık. Ben de mesela iktidar, AK Parti konusunda yanıldım. Onlarda çalışanları konusunda yanıldılar.
“TARAF’TAN ATILMIŞIM”
Taraf’tan ayrıldınız mı? Ayrılacak mısınız?
Ayrılmışım haberim yok. Onu da patronla konuşacağım. Daha da detaylı konuşmam.
Ayrılmışım diyorsunuz. Nasıl öğrendiniz? Ne oldu?
Twitter’dan öğrendim Taraf’tan ayrıldığımı. Patronla konuştuğum zaman, “Hiçbir şey değişmeyecek seni yazarlar bölümüne transfer edeceğiz” dedi, ben de, “İyi” dedim. Sonra ayrıldığımı öğrendim.
Kimden öğrendiniz?
Bunu söyleyemem. Özel bir durum. Patronla konuşacağım. 1 hafta oluyor, yeni öğrendim. Ben, Taraf’tan atılmışım. Ben bir yere imza atmadım nasıl ayrılıyorum? Şimdi belki de, sahte imza atıldı benim adıma.
Böyle bir şey olabilir mi? Gittiniz mi gazeteye? İlişkiniz kesilmiş ve size haber verilmemiş mi?
Evet, öyle olmuş. Gittim gazeteye, benim alacak vereceğim yokmuş, belgede öyle deniyor. Eğer biri benim yerime imza atmamışsa ben nasıl ayrılıyorum? Ben öyle bir kâğıda imza atmadım.
Peki, bu neden yapılmış olabilir? Taraf’ın el değiştirmesi gibi bir şey mi var?
Yok, öyle bir nedenden değil. Ben bir süre gazeteye gitmedim, muhtemelen patronun kendi tasarrufudur.
Neşe Düzel neden adını künyeden çıkardı?
Rahatsızlığı sebebiyle. Bazı insanlar eğer bir süre gazetede olamayacaksa adını künyeden çıkarabilir. Buradan bir şey üretilmesine gerek yok. Gazetenin başında olamayacağı için o sorumluluğu almak istemeyebilir. Sorumluluktan kaçmak da değil bu, gazeteden bir süre ayrı kalmak, onu düşünmemek de insanı rahatlatır. Kafası rahat olur insanın ve daha dinlenmiş bir şekilde yeniden başlar. Neşe Düzel, çok titiz bir kadındır. Sadece gazete yöneticisi olarak söylemiyorum, Ahmet Altan döneminde röportajı yapar, gazeteye gelir, kendi sayfasını yapar, spotunu, virgülünü, fotoğrafını her şeyini editörle birlikte yapan bir kadındır. Böyle titiz bir kadındır. Bu nedenle, adını künyeden çıkartması normaldir. Ben size söyleyeyim, 10 gün sonra gazeteye dönüyor.
“YOLSUZLUKLARI 2010’DA ÖĞRENDİM”
Yolsuzluk soruşturmaları üzerine biraz konuşmak istiyorum. Siz kendi sitenizde 17 Aralık belgelerini yayınlamıştınız. Nasıl gelişti o süreç?
O belgeler herkes de vardı. 100 kişide vardı. Herkes birbirine atıyordu ama kimse girmiyordu. Ben de kimse girmeyince sinirlendim, sinirlenince de gece yarısı Yeni Dönem’e girdim. Girdikten sonra da zaten siteyi kapattılar.
Size Yeni Dönem sitenizden, bu yayından sonra açılmış bir soruşturma var mı?
Var. Bir tane var. Gizliliği ihlalden dolayı açılmış. Devam ediyor.
17/25 Aralık yolsuzluklarıyla ilgili size daha önce gelmiş bir bilgi var mı?
Hayır. Çaldıklarına dair birçok şey biliyordum ama böyle bir operasyonla ilgili bilgim yoktu.
İlk ne zaman öğrendiniz yolsuzlukların olduğunu?
2010’da öğrendim. 2010’dan sonra ben eleştirilerime başladım zaten.
Ama bu yolsuzluklar hiç bugün ki gibi gündeme gelmedi, yazılmadı. Neden öğrendiğiniz zaman bunu yazmadınız?
Elimde bir belge yoktu. Duyuyorduk. Bir bakanın gemiden aldığı para komisyonunu biliyoruz.
Neden yazmadınız?
Nasıl yazayım ben. Suriyeli bir bakanın bana anlattıkları vardı. O zaman daha kriz yok. Hangi bakanla kaç bin liralık iş yapmışlar.
İşte biliyormuşsunuz neden yazmadınız?
Belgesi yok.
Az önce asker ile ilgili yaptığınız birçok haberi anlattınız. Bir yerden bir şey duyduğunuzda nasıl üzerine gittiğinizi, haberin peşini bırakmadığınızı, takibini yaptığınızı anlattınız. Aynı şeyi yolsuzluklarla ilgili neden yapmadınız?
Anladım, ama buradaki durum öyle değil. Belediyeden birini tanıyorsun ama somut bir şey alamıyorsun. 2010 yılından bahsediyorum. Gazetecisin diye düşünmeyin.
Askerle ilgili yaptığınız haberleri düşününce insan ister istemez soruyor. Birçok önemli habere imza atmış bir gazeteci olarak 2010’da öğrendiğiniz yolsuzluğun üzerine neden gitmediğinizi sormam normal değil mi?
O zaman başımda asker vardı, kafam bir sürü başka şeyle meşguldü. Bu ülkede bir gazeteci ben miyim? Çocuğum hastaydı onunla ilgileniyordum. Ben çocuğum hayatta kalıp, kalmayacağının mücadelesini verdim 2011’in sonuna kadar. Balyoz ne zaman çıktı? 2 yıl uğraştım. Uludere’yle uğraştım. Mahkemelerimle uğraştım. Bir de arkadaş, bu memleketin tek gazetecisi ben miyim!
Tabi ki değilsiniz. Ben şu an sizinle konuştuğum için size soruyorum. 2010’da öğrenmişsiniz. Askerle ilgili haberleri nasıl yaptığını anlatmanız üzerine soruyorum. Aynı şekilde 2010’da öğrendiğiniz yolsuzluk haberlerini de yazabilirsiniz.
Bir ben miyim arkadaş bu ülkede gazeteci ya! Bu ülkede tek gazete Taraf mı! Sen Taraf’ta çalıştın. Taraf, bir gazetenin spor servisi kadardır toplamda. Diğer gazetelerin Ankara ofisleri bizden büyüktür.
Ama bu kadar ses getiren, davalar başlatan haberler yapınca bu soruyla da karşılaşırsınız. Yolsuzlukta Balyoz gibi, aynı şey sonuçta.
Anladım ama ben farkında değildim. Yani farkında değilim derken, özel hayatımla ilgili birçok sorun vardı, çocuklarımın sağlığıyla ilgili şeyler vardı, ben çocuğumun hayatta kalmasının mücadelesini verdim 2011’in sonuna kadar. Boşandım filan birçok şey oldu. Duymuyor muydum, duyuyordum yolsuzluğu, bir sürü şey duyuyordum.
Ama Balyoz’da da çocuğunuzun yoğun bakımda olduğu halde yine gazeteye gidip haberi yazdığınızı söylediniz.
Ama o Balyoz. O spesifik bir şey gelmiş bana.
Ama bu da yolsuzluk.
Ama işte direk bana gelmiş bir şey değil. Gelse zaten yapardım. Ataşehir Belediyesi’ni, CHP’yi, Ülker Spor Arena’yı, Büyükşehir’i filan bir sürü yolsuzluk haberi de yaptım. Geleni yaptım. Ben daha ne yapayım, yoruldum artık. Ben size şunu söyleyeyim, kendimi övmek için söylemiyorum, ben Türkiye Cumhuriyeti’nde bir gazetecinin 150 yıla sığdıracağı haberi, ben 5 yıla sığdırdım. Anlayın artık ne kadar yorulduğumu. Uğur Dündar ne yapmış? Fırın basmış, gemiye girmiş, başka ne yapmış? O kadar iş yaptım, Ağır Ceza’da yargılandım, hala yargılanıyorum. 2007’de telefonla konuşmaya çekiniyordum, niye çünkü MİT dinliyor, asker dinliyordu. Bu bitti şimdi iktidardan aynı şeyi görüyorum. Ben bir rahat konuşamayacak mıyım şu telefonla, ya da rahat gezemeyecek miyim bu ülkede? Hep devlet düşmanıyım ben. Sakıncalı piyadeyim. (gülüyor)
Size bunu şunun için soruyorum, bu yolsuzluklar hep vardı ama şimdi hükümet ve cemaat arasında yaşanan ayrışma nedeniyle ortaya döküldüğü izlenimi uyanıyor. Siz de çok daha önceden öğrendiğinizi söylediğiniz için ısrarla soruyorum.
Ben, cemaatten çok daha önce bu kavgayı yazdım. Hükümetle yolumu ayırdım. Eleştirdim. Kavgamda budur. Fitne çıkartıyorsun hükümetle cemaat arasında diyordu bana Ekrem Dumanlı. Bu bana yapılabilecek en son suçlama. Yazdım, kavga ettim. Danışmanlardan, açık kaynaklardan duyuyordum. Gülen’le iktidar arasında kavga olduğunu açıklamalarından görüyordum, biliyordum. Yazmadın lafı bana en son edilecek laf. Cemaat bana fitneci diyordu, ne oldu? “Doğru yazmışsın” noktasına geldiler. Emre Uslu’yla ben bunları yazarken, Melih Gökçek, oğlu, başkaları bize twitter’dan demediklerini bırakmadılar. “İftira atıyorsunuz, fitnecisiniz, Hocamızla aramızı bozamazsınız” diye demediklerini bırakmadılar. Biz görüyorduk, perde arkasında vardı kavga, bunlar görmüyordu.
Peki, cemaat ve hükümet arasında ne oldu da böyle bir kavga ortaya çıktı? Sadece yolsuzluklardan mı?
Yok, hükümetin tasfiyesi üzerinden çıktı.
Hükümet ne oldu da tasfiye etme kararı aldı?
Hükümet, cemaate bazı işlerini yaptıramamaya başladı.
Ne gibi işleri?
Buna benzer işler işte, hukuksuz, usulsüz, yolsuzluk gibi işleri. HSYK seçimlerinde mesela, cemaat 8 kişi sokacakken 3 kişi sokuldu, sonra 4 kişiyi gizledi diye bir kavga başlamış. Bunun gibi şeylerden kavga yavaş yavaş büyüdü. Tayyip Bey, şu anda çevresini kimlerin kuşattığının farkında değil. Tayyip Bey her geçen gün kuşatılıyor. Bir gün, bir bakacaklar 2007 öncesine dönmüş Türkiye. “Geçmiş olsun” diyeceğiz.
Kuşatma derken Ergenekon’la anlaştığı üzerine çok şey yazılıyor. Bunu mu kast ediyorsunuz?
Bakın yanındaki insanlara. Köşkün içinde kimler var, bakanların arasında kimler var, dışardan atanmış bakan kim? O bakanın adı nerede geçiyor? Diyarbakır’ı yakıp, yıkan bakan kim? Gezi’de kim yaktı, yıktı şimdi polisin üstüne atıyorlar.
“GEZİ DÖNEMİNDE SUSMAM İÇİN AK PARTİ’DEN PARA TEKLİF EDİLDİ”
Twitter’da size Gezi döneminde bir para teklifi edildiğini ve bunun görüntülerinin de olduğunu yazmışsınız. Bu nedir?
Öyle görüntü filan var demedim. Sadece AK Parti’den birisinin gelip para teklif ettiğini yazdım. Görüntü var diye bir şey yazmadım.
Attığınız tweet tam olarak şu, “Gezi’de susmam için teklif ettiğiniz parayı da, görüntüleri de tarih yazacak. Ben yazacağım.”
He! O başka bir şey. Bir şey var da ben onu şimdi demeyeyim.
Neydi o şey işte?
O sonradan bana gelmiş bir şey. Gezi’de benim susmam için 6 milyon TL mi ne gözden çıkarmışlar. Böyle bir şey duydum.
Neden susmanız isteniyor ve kim bunu teklif ediyor?
Başbakanın uçağından inemeyen biri. Gezi’nin ilk günlerinde muhtemelen çok korkmuşlardı ondan öyle bir şey düşündüler. Korktukları için para teklif etmeyi düşünmüşler. Gelmedi teklif, gelseydi kabul ederdim. (gülüyor)
Ne söylemenizden korkuyorlardı ki sizin susmanızı istiyorlardı?
Çünkü ben muhaliftim, Gezi’yi çok destekledim. Gezi çok rahatlıkla çözülebilirdi ama inatla işi buraya getirdiler.
Gezi’yi her destekleyene 6 milyon teklif etselerdi ülke batardı herhalde!
Benim bizzat Cumhurbaşkanı’nın danışmalarından duyduğum cümlelerdir bunlar şimdi sana söyleyeceklerim. Twitter’da etkinlik üzerine bir raporlama yapıyorlar ve ben dördüncü çıkıyorum. Takipçi sayısı zaten fazla ama bir de bunun bir etkinliği varmış, ben bilmem bu konuyu. Bana dedikleri bu. Etkinlik, ulaşma, okunma üzerine bir raporlamamış ve dördüncüymüşüm.
Bu nedenle mi size 6 milyon teklif etmek istemişler yani?
Sadece bana değil, birkaç kişi daha varmış. Emre Uslu’da vardı. İlk gün çıkmış bir rakam bu, öylesine çıkmış bir rakam. Ama bu bana söylenen rakam. Gelse kabul edecektim. (gülüyor) 3 milyonunu ben alırdım, kalanını Emre’ye verirdim sonra 1 ay yazmazdık ama 1 ay sonra yine yazardık. (gülüyor) Bakın buna gülüyoruz ama bu bile işte bizim ülkedeki medyanın durumunu gösterir. Siyasetin ve medya ilişkisinin geldiği durum bu. Yazık!
Ne olacak peki? Ne kadar daha devam eder böyle?
Bu bir süre daha böyle devam edecek. Bir yerde patlayacak ama nerede patlayacak bilemiyorum.