Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz 'Başından bul!' başlıklı yazısında üstad Bediüzzaman Said-i Nursi ve dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın ibretlik hikayesini kaleme aldı.
1943’te 1936’dan itibaren zulmen Kastamonu’da göz altında tutulan Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini yine haksız olarak ve gadren oradan alıp Denizli hapsine götürüyorlardı. Bir Ramazan ayı idi. Üstad oruçlu idi…
Üstad’ı Denizli’den önce Ankara’ya götürdüler. Orada, zamanın Ankara valisi Nevzat Tandoğan vilayette onunla görüşmek ister. Yanına getirilen Bediüzzaman Hazretlerine zorla şapka giydirmek ister. O da, bu cebir karşısında bağırarak, “Ben bu sarığımla sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Münzevi (insanlardan uzak, tek başına inzivada) yaşıyorum. Kıyafet Kanunu münzevilere tatbik edilmez. Ben evden dışarı çıkmıyorum. Beni zorla siz çıkarıyorsunuz. BAŞINDAN BUL!..” der… (Gerçekten daha sonra Ankara’da büyük bir meydana TANDOĞAN MEYDANI diye ismi verilen bu meşhur vali, bir meseleden kendi kafasına kurşun sıkarak, Bediüzzaman’ın bedduasını gerçekleştirmiş ve bu zorbalığının ve zulmünün cezasını kendi eliyle vermiştir.)
Valinin odasından çıkan Bediüzzaman Hazretlerini istasyona götürdüler trenle Isparta’ya oradan da Denizli’ye sevk ettiler. Yolda trende Barlalı çaprazzâde Abdullah ile karşılaştılar. Üstad, yaklaşmaması için işaret etmesine rağmen, fırsat kollayıp iftar vakti bir parça yiyecek vermek üzere iken polisler tarafından fark ediliyor ve kelepçelenerek Isparta’ya getiriliyor ve iki gün sorguya çekiliyor. Halbuki Barla’dan Ankara’ya ticaret kurmak için yeni gelmişler ve Denizli’den bez almak için trene binmiş. Günlerce haber alamayınca “Üç günde gelirdi, nerede kaldı” diye araştırmaya başlıyorlar… Aylar sonra Denizli’de Mahkemeye çıkarılıyor…
Gelelim Nevzat Tandoğan’ın âkıbetine... 1943’teki bu ağır hakaretten sonra 1945’te Ankara’da meşhur doktor Neşet Naci öldürülüyor. O zaman Nevzat Tandoğan yine Ankara’nın meşhur valisi… Solcu gençlere “Siz kim oluyorsunuz? Eğer bu ülkeye komünizmin gelmesi gerekiyorsa onu da biz getiririz!..” diyen adam. Genelkurmay Başkanı da Kazım Orbay… Cumhuriyetin üçüncü Genelkurmay Başkanı… Aslında cinayeti işleyen Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay… Ama Haşmet aynı zamanda Vali Nevzat’ın özel kalemi… Yani sırtı kuvvetli yerlere dayalı… Ya o zaman Haşmet bir nevi mafya teşkilatı gibi, zenginleri haraca bağlama emelinde… Üstad Hazretlerinin On Üçüncü Lem’a Risalesinde dediği gibi mafya usulünde ızrar (zarar verme) ve ihâfe (korkutma) üsûlü vardır. Önce vurup öldürüp zarar vererek ortalığa korku salarlar sonra da istediklerini yaptırırlar. Bu ilk Meclis’te uygulanmıştı. Şimdi şu süreçte Türkiye’de devlet gücüyle uygulanan da tam bu…
Bu Dr. Neşet Naci cinayetinin suçunu örtmek ve Haşmeti kurtarmak için yine o mafyavari işin içinde bulunan Reşit Mercan isimli genci Vali Nevzat çağırtıyor, Emniyetin gücünü de yanına alarak bu suçu üzerine alması için baskı yapıyorlar. Sonra tehdit ediyorlar; seni nezarete atar işkence yapar, hatta kaçmaya kalkıştı yakalamak için arkasından ateş ettik, yaralandı ve öldü, deriz seni mahvederiz diyorlar. O da suçu kabullenmek zorunda kalıyor. Sonra cinayeti kendisinin işlediğini, verem hastası olduğundan Dr. Neşet Naciden rapor istediğini, onun bu raporu vermediği ve kendisine kötü davrandığını işte bu yüzden öldürdüğünü söylüyor. Ama bu uydurma ifade Yargıtay Başsavcısını iknâ etmiyor. İşin içinde başka şeyler olduğunu hissettiği için Vali Nevzat Tandoğan’ın baskısından kurtarmak için davayı Bolu Mahkemesine naklettiriyor. Dava tekrar ele alınıyor. Reşit Mercan, hücrede dört gün aç bırakılıp baskı ile bu ifadeleri verdiğini itiraf etmesi üzerine cinayetin asıl suçlusu Kazım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay olduğu ortaya çıkıyor.
Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay, oğlunun katil olduğu ortaya çıkınca hemen istifa ediyor. Bu sefer baskı yapan kibirli, baskıcı Vali Nevzat Tandoğan Mahkemeye çağrılıp sorgulanıyor. Bu durum nefsine çok ağır gelen Nevzat Tandoğan, hemen telefona sarılıp Adalet Bakanını arayarak, bu hakaretlere son verilmesini istiyor, ama bakıyor, paçasını kurtaramayacak, silahını başına dayayıp İNTİHAR ediyor. Üstad’ın bedduası da yerini buluyor.
Evet Onuncu Lem’a Risalesinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu Hizmetin KERÂMETİNİN ÜÇ NEV’İ olduğunu söylüyor:
“Birinci Nevi: O Hizmeti hazırlamak ve hizmet edecek hâdimlerini o hizmete sevketmek cihetidir.
“İkinci Kısım: Mânileri, engelleri bertaraf ederek ve muzırların şerrini def edip, onları tokatlamaktır. Bu iki kısmın hâdiseleri çoktur, hem çok uzundur. Başka vakte bırakarak, en hafif olan üçüncü kısımdan bahsedeceğiz.
“Üçüncü Kısım şudur ki: Hizmette hâlisen çalışanlara fütur (gevşeklik) geldiği vakit, şefkatli bir tokat yerler, uyanıp intibaha gelerek yine o Hizmete girerler. Bu kısmın hâdisatı, yüzden fazladır. Yalnız yirmi hâdiseden on üç - on dördü şefkatli tokat yemişler, altı, yedisi zecr tokatı görmüşler.”
Birinci hususa bakacak olursak, dünyanın her tarafında açılan Hizmet okullarının açılış serüvenine dikkat edersek Allah’ın Hizmet zeminini nasıl hazırladığını ve hizmet edecek adanmış ruhlu eğitim gönüllülerini nasıl sevk ettiğini görürüz. Aynı şekilde ikinci maddedeki Hizmet’i engellemek isteyenleri de nasıl tokatladığını eninde sonunda fark ederiz. Vali Tandoğan da işte bunlardan örnek birisidir…
Evet Kaderin Değirmeni çok ağır döner ama, zâlimleri ve hâinleri de ince ince öğütür…