Samanyoluhaber.com yazarlarından Ertuğrul İncekul kendi bakış açısından Hocaefendi'yi 'Benim Hocaefendim' başlığıyla kaleme aldı.
Fethullah Gülen Hocaefendi ile 1989 yılında Kadir Gecesinde, Draman Fatih Koleji’nin üst katında tanışmak nasip oldu ilk kez. Daha önce de Valide Atik Camii’nde Sonsuz Nur vaazlarında dinlemiş ve büyülenmiştim. Bir de “Üç Yıldız” mahlaslı Sızıntı başyazarı zaten çoktan gönüllerimizi fethetmişti. Ayrıca o zamanlar her isteyen kasetini bulamazdı. Rahmetli Cahit Tuzcu Ağabey’in makaralı teybi ile çekilen “Müeyyidat Serisi” ve “Sema” video kasetlerini bulmak kolay değildi.
Üsküdar Valide Atik Camii, vaazdan saatler öncesi dolardı ve içeriye girenler şanslı sayılırdı. Muhteşem bir metafizik havası olurdu vaazların; adeta ruhanilerle diz dize gibi bir hâl içerisinde olurdum. Özellikle sahabeyi anlatırken Hocaefendi kürsüde devleşirdi. Adeta bir filmi seyrediyor gibi heyecanla ve coşkuyla bir bir detaylarına kadar Hz. Mus’ab’ı, Hz. Sümeyye’yi, Hz. Nesibe’yi, Hz. Hatice’yi, Hz. Halid’i, Hz. Mikdat’ı, İbni Erkam’ı, Hz. Abbas’ı, Sa’d bin Muaz’ı, Ebu Akil’i, Ebu Ubeyde’yi ve daha nicelerinin destansı hayatlarından kesitleri bizzat olayı yaşayan gibi naklederdi, canlandırırdı. Sahabeyi yaşayan Kur’an tefsirleri olarak dinledik. Efendimiz’i (sav) anlatırken de gözyaşlarıyla Asr-ı Saadet’teymişiz gibi büyük bir saygı ve metafizik gerilimle kareleri gözümüzün önüne sererdi. Sahabe aşkını ve hayatlarını gencecik yaşımızda onun heyecanı, ızdırabı ve samimiyetiyle tanımaya çalıştık; yoksa kitaplar arasında kaybolup gidecek isimlerden öteye geçemeyeceklerdi.
Beşinci katlarda ayrı bir Hocaefendi ile tanıştık. Kürsüdeki aşkın hatibin yerini tam bir salon beyefendisi alırdı. Nezaketi, konulara vukufiyeti ve entelektüel yaklaşımları ile adeta zihinlere bir marifet ziyafeti sunardı. Ali Ünal’ın zihin açan soruları ile yakalamakta zorlanacağımız bambaşka ufuklara yelken açardı. Namaza endeksli beşinci kat günlüğü, talebeleri ile olan ders okumaları ve misafirleri ile olan münasebetleri, sohbetleri ile Asr-ı Saadet izdüşümü bir hayatı müşahede etmek mümkündü.
1991 sonrası Orta Asya’ya başlayan eğitim seferleri ile Hizmet bambaşka bir boyuta geçti. Öncesinde açılan üniversite hazırlık kursları, kolejler ve Zaman Gazetesi gibi çok önemli kurumların yerini artık yepyeni milletler ve coğrafyalar aldı. Hocaefendi’nin “Sevincimden kalbim dayansa kilometrelerce koşasım var.” sözlerini unutmuyorum. Çünkü yurt içinde bir tıkanmışlık oluşmaya başlamıştı. Sonrasında televizyon kanallarının kuruluşu, üniversitelerin açılması ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile yepyeni açılımlar başladı. 1998 Papa ziyareti ile Hizmetler farklı bir boyut kazanarak evrensel bir seviyeye evrilmiştir. Cem Karaca’nın enfes tanımlamasıyla ‘’O bir evren öğretmenidir.’’
İşte böylesi dönemlerde Hocaefendi’nin milleti ve insanlık için duyduğu evrensel heyecana şahit olduk. “Deha için intihap yoktur.” derler; ortak akla danışıyor ama hem sözleri hem de hareketleri ile yolları açıyordu. Orta Asya’ya ilk gidenlerden duydum; gelip o ülkeleri anlattıklarında kendisinin hiç o ülkelere gitmediği hâlde o coğrafyaları çok iyi bildiğine ve tanıdığına şahit olduk, hayret ettik. Kendim de tecrübe ettim ki, gittiğimiz ülkelerle ilgili bazı meseleleri kendisine arz ettiğimizde, sosyo-kültürel yapıyı çok iyi bildiğini ve sorulan meselelere gerek tarihî, gerek kültürel, gerekse konjonktürel açıdan çok hâkim olduğunu gördüm.
1986 ve 1998 yılları bana göre Hizmet’in Türkiye’deki altın yıllarıdır. Dünyadaki altın yılların henüz yaşandığını düşünmüyorum. Ama yakın bir gelecekte istikamet korunabilirse tüm dünyaya bir açılım olacağına inanıyorum. Yurtdışında açılan kurumlar, demokratik ülkelerde 15 Temmuz sonrası on binlerce insanın göçü ve kabulleri, Fethullah Gülen hakkında yapılan konferanslar, seminerler ve hakkında yazılan kitaplar en büyük delilimdir.
1999 Mart ayında tedavi amaçlı Amerika’da başlayan gurbet yılları ise Hocaefendi’nin bana göre en zor ve hicranlı yıllarıdır. Bunca sıkıntılar yaşamış bir insanın Amerika yılları, tüm insanlığa kendini tam manasıyla adadığı yıllardır. Amerika’da birçok açılımın vesilesi olmuştur. Uzun yıllar bizzat kendisi Amerika Hizmetlerini takip etmiştir. Yurtiçi ve yurtdışı hizmetlerin merkezi artık Pensilvanya Kestane Kampı olmuştur. Bir taraftan Türkiye’de yoğun faaliyetler, gelişmeler olurken, Amerika artık dünyada yapılan Hizmetlere ev sahipliği yapmıştır. Amerika’da ilk yıllarda Hocaefendi’nin yaşadıklarını anlama adına “Çatlayan Rüya” yazısına bakılabilir.
2001’den itibaren Bamtelleri ile Hocaefendi yeniden dünyaya sesini duyurmaya devam etmiştir. Farklı coğrafyalarda büyük lütuf eksenli gelişmeler yaşanmıştır. Mezun verilen ülkelerden binlerce mezun bulundukları yerlerde önemli görevler üstlendi ve topluma katkı sundular. Ori Soltes, Hocaefendiyi “Modern dünyanın manevî vicdanını temsil eden bir İslam âlimi ve küresel diyalog mimarı” olarak betimler.
Hocaefendi adeta “Dünyanın dört bir yanına seferler düzenleyin.” dediği hakikati hem de geriye dönmemesine, takipçilerine bizzat örnek olarak göstermiştir. Amerika hayatı çeyrek asırlık bir hicret ve gurbet bestesidir.
15 Temmuz 2016 ise artık insanlık için bir dönüm noktasıdır. Türkiye başta olmak üzere oligarşik bir azınlık, demokrasiye darbe yapmıştır. Hocaefendi’nin ömrünün son demlerinde maruz kaldığı iftiralar, muameleler sanırım dünya tarihinde eşi benzeri az rastlanır cinstendir. “Zalimin zulmüne rıza göstermek; hem zulme iştiraktir, hem de hakka karşı hürmetsizliktir.”
Fethullah Gülen Hocaefendi, bu sözüyle yaşadığı mazlumiyeti özetler gibidir.
Kendi ailesinden yüzlerce insan hapse atılmış; kardeşi Kutbettin Gülen hâlâ suçsuz yere cezaevinde tutulmaktadır.
Kardeşleri Sıbgatullah, Salih Gülen ve ablası Nurhayat Gülen bu zulüm sürecinde vefat eden ve hicranla bu dünyadan göçenler arasındadır.
Sadece soyadı “Gülen” olduğu için evleri taşlanan, işinden edilen nice masum vardır. Kendisi memleket hasretiyle yanarken, Türkiye’den getirilen bir avuç toprağı koklayarak gurbette vefat etmiştir.
20 Ekim 2024’de aramızdan ayrıldı. Cenaze namazını gözyaşları ile canlı yayından izledim. En son 2019’da ziyaret etmek nasip olmuştu. Fotoğraf çektirdik, duasını almıştım.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kıymetini de pek çok vatan evladına yaptığı gibi bu ülke bilememiştir. Yapılanlar utanç vericidir. Ama kendi ifadesiyle “Yusuf’un kardeşlerinin bile hasetle yaptıkları gibi, bu da yolun kaderidir.”
Ama sevinç ve ümit verici olan; Hocaefendi’nin düşünce mirasına sahip çıkacak yepyeni dünya vatandaşları ve nesillerinin var oluşudur.
Gelecek adına yaşadıklarının ve çektikleri çilelerin tüm dünyada insanlık bayramına büyük bir katkı sunacağına yürekten inanıyorum.
Ruhu şad olsun. Sevdikleriyle beraber olsun. Rabbim rahmetiyle serfiraz eylesin.