Birleşen Gönüller'e Moskova'da muhteşem gala

Birleşen Gönüller'e Moskova'da muhteşem gala
Üç haftada 1 milyondan fazla izleyiciye ulaşan ve çekimleri Hollywood stüdyolarında yapılan Birleşen Gönüller filmi Rusya'da ilk kez seyirciyle buluştu. Moskova'daki muhteşem galaya ilgi büyüktü.

İkinci Dünya Savaşı dönemi 1940'lı yılların Sovyet Rusya'sından 1990'lara uzanan gerçek bir hikâyeyi anlatan 'Birleşen Gönüller' filmini, Rus izleyiciler duygulu anlar yaşadı. Şehrin merkezinde Aleksandr Soljenitsin Yurtdışı Rus Kültür Evi'nde düzenlenen gala gecesine, filmin başrol oyuncularından Serkan Şenalp ve Sema Çeyrekbaşı katıldı. Rus misafirler tarafından ilgiyle izlenen film yoğun alkış aldı.

Filimin ilk defa Rusya'da yayınlanmasından dolayı çok heyecanlı ve mutlu olduğunu belirten Serkan Şenalp, dünyada sanat alanında Rusya'nın ayrı bir yeri olduğunu ifade etti. Rus sinemasında çok usta oyuncuların ve yönetmenlerin olduğunu hatırlatan Şenalp, "Rusya, her filmi ders niteliğinde olan çok usta yönetmenlere sahip. Pek çok ilke imza atan yönetmenlerle dolu bir sineması olan ülke. Burada da bizim yaptığımız bir filmin gösterime girmesi gerçekten çok heyecan ve mutluluk verici. Biz elimizden gelen imkânlarla yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalıştık." dedi.

Misafirler tarafından yoğun alkış alan filmde hem Rus hem Türk izleyiciler göz yaşlarına hakim olamadı. İzleyicilerin bu kadar etkilenmesinin hoşuna gittiğini söyleyen Şenalp, "Bir nebze olsun anlatabildiysek bir şeyleri, bir şeylere tercüman olabildiysek ne mutlu. Böyle bir şeyin içinde olmak çok mutlu edici…" dedi.
Filmin Türkiye'de birçok şehirde ve yurtdışında birçok ülkede gala yaptığına değinen başrol oyuncusu Sema Çeyrekbaşı da, "Bu beklediğimiz bir galaydı, bize çok heyecan veriyor. Türk vatandaşlarımız yoğun olduğu ülkelerde ayrıca bir heyecan oluyor. Biz oyuncu olarak çalıştığımızda nasıl bu senaryodan ve bu yaşam hikâyesinde etkilendiysek, bence seyreden herkes de aynı duyguyu paylaştı." yorumunda bulundu.

RUS SİNEMASEVERLERİN FİLMLE İLGİLİ YORUMLARI

Rusya Parlamentosu Kültür Komitesi Başkan Yardımcısı Zuhura Rahmatullina: İkinci Dünya Savaşı 70 milyon insanın hayatına mal oldu. 20 milyondan fazla vatandaşımız öldü. Bir kaç nesil babasını ya da dedesini görmeden büyüdü. Bu çok korkunç bir şey. Bence bu film bize savaşın kötü yanını anlatıyor. Ayrıca bu filmde seven insanın savaşın getirdiği kötülükleri yenebileceğini gösteriyor. Bu film sevgiye ve insanlığa atfedilen bir marş niteliğinde. İnsanın sevgisi ve umudu tüm olumsuzluklara rağmen yaşayabileceğini gördük bu filmde. Oyuncular müthiş oynadı. Yönetmen ve senarist bize tarihteki olayları çok güzel resmetti.

Rusya Kültür Kanalı Danışmanı, belgesel yapımcısı Andrey Raykin: Bu filmde anlatılan hikaye çok güzel resmediliyor. Sanatçılar rollerini üst düzeyde icra ediyor. Onlar yaptıklarıyla çok inandırıcı. Bu kadar duygusal icra ile Moskova tiyatrolarında bile artık karşılaşmak çok zor. Hollywood standardında bir film izledik. Müzikleri de çok güzeldi. Bence izleyiciyi çekebilecek bir film oldu.

Rusya Emektar Sanatçısı Natalya Msokvina: Filmi çok beğendim. Özellikle müziğini. Bence film müzikleri işlenen temalarla çok uyumluydu. Oyuncuların kalitesini de çok beğendim. Genç Cennet'i oynayan oyuncu inanılmaz güzel bir hanımefendi. Görsel olarak çok güzel bir film. Hem duygulandırdı, hem nefes kesti. Bu film ticari bir film mi bilmiyorum, ama çok insani olduğu kesin. İnsan hayatının önemini ve paha biçilmez olduğunu anlatıyor bize.

İzleyici Yelena Bojanova : Filmi çok beğendim. Bence filmde anlatılmak istenilen konu hayatın temelini oluşturan değerler. Bunlardan biri sevgi, diğeri ise hayatın kendisi. Hayat zorluklar olmadan olmaz. Sabırlı ve güçlü insan hayatın zorluklarını başarı ile geçer. Filmde bu değerler anlatılıyor.

FİLMİN KONUSU

Filmin konusu 1940'lı yıllardaki Sovyet Rusya'sından 1990'lı yıllara uzanıyor. Filmde, bu zorlu yolda yürüyen iki ayrı sevdanın, yıllara ve uzun mesafelere rağmen durmayıp devam edişi hikaye ediliyor. 1940'lı yıllarda Sovyet Rusyası. 2. Dünya Savaşı'nda doğu cephesi alev alev yanmaktadır. Naziler ile Kızıl Ordu arasındaki bu ateş, tertemiz bir sevdanın ocağına düşmek üzeredir. Kuzey Kafkasya Türklerinden Niyaz ve Cennet, daha çiçeği burnunda evliyken savaşın sert darbesiyle ayrılmak zorunda kalırlar. Nazi işgali, hızla köylerine kadar gelir. O zor günlerin birinde masum bir Rus kızını, hayatı pahasına Nazilerden saklar. Açıklaması basit ve nettir, kendilerine sığınmıştır çünkü o kız, fakat Nazi komutanının cezası bu kadar basit olmayacaktır. Cennet ve bütün köy, zorunlu işçiler olarak Almanya'ya, çalışma kamplarına gönderilir. Esir kampları acılar, ölümler kadar firarların da yaşandığı zorlu mekanlardır.

Cennet, yük vagonunda doğurduğu yavrusu Bedel'le birlikte dayanmaya çalışır hayata. Açlık, sefalet ve en kötüsü de ölüp ölmediğini bilmediği kocasını geride bırakma duygusu. Ne vatanına geri dönebilir ne de Niyaz'ından bir daha haber alabilir. O aşkı ve sabrıyla yine de bekler. Cennet, tam 50 yıl boyunca sürgün diyarının binbir acısı içinde vefa, sabır ve ümitle Niyaz'ın bir gün çıkıp geleceğini hep bekler. Kader, karın kışın altında baharı saklar. 90'lı yıllarda cemre, bu sefer toprağa ve suya aynı anda düşer ve bir gün ellerinde valizleri ve iki çocuklarıyla Yunus ile Dilek çifti, Türkiye'den Kazakistan'a giderler. Yıllar zorlu, şartlar zorludur.

CİHAN
23 Mayıs 2015 13:01
DİĞER HABERLER