'Bölüşürsek tok, bölünürsek yok oluruz'

Samanyoluhaber yazarı Mehmet Ali Şengül kainatta hiçbir zalimin zulmünün payidar olmadığını ifade ederek inananlara birlik ve beraberlik çağrısında bulundu
İnsan için imanda esas olan, inanılması farz bulunan hakikatleri  kalbinin tasdik etmesidir. Kalb inanır,  tasdik ederse; yapılması gereken vazifeler zor gelmez, kolaylaşır.  Aynı zamanda  insan yasaklardan, haram ve günahlardan, yılan ve akrepten kaçar gibi uzaklaşır.

Ebu Süfyan (ra) Mekke fethine kadar Allah’a, Peygamber’e ve dine azılı bir düşmandı. Her türlü haramları, iftira ve isnadları mubah görüyordu. Mekke fethi anında dil ucuyla inanıyormuş gibi görünse de, fetihten sonra kalbi itminana kavuştu, iman kalbine oturmuş oldu. 

O zamana kadar yaptığı bütün kötülüklere rağmen, Efendimizin (sav) herkese insanca muamelesi onu şaşırttı ve gerçek manada imanla şereflenmesine vesile oldu. Ebu Süfyan (ra), Daha sonra katıldığı Yermük savaşında  kaybettiği gözünü eline alarak, ‘Ey göz neye yararsın! Yıllarca Hakkı görmedin’ deyip onu fırlatıvermişti.

Var olan bir uzvun kıymeti, kaybedilince anlaşılıyor. Onun için kaybetmeden evvel, Allah’ın (cc) ücretsiz emanet ettiği şeylerin kıymeti iyi bilinmeli ve iyi değerlendirilmelidir.
    
İnsan  aklını kaybetmeden  mecnunlara bakıp ibret almalı ve aklının kıymetini  anlamalıdır. İhtiyarlamadan  gençliğin kıymeti bilinmeli, hasta olmadan evvel de sağlık çok iyi değerlendirilmelidir. Parayla alınması mümkün olmayan,  bu vücud nimetlerini boş yere zayi etmeden,  yolda bulmuş gibi israf etmemeli,  ahiret hayatı adına ciddi yatırım yapılmalıdır. İnsan iman ve iz’anıyla, musibet ve hastalıklar vesilesiyle kendi acz ve zaafını anlar. O zaman bütün mahlukata, garib, yetim ve fakirlere karşı da şefkat ve merhametle muamelede bulunur.

Hz.Mesih (as), ‘Sana iyilik yapana iyilikte bulunmak ihsan değildir. İhsan, sana kötülük yapana iyilikte bulunmaktır’ der. Onun için mü’min kendi şahsına yapılan  kötülükleri affedebilir.Gerekirse o kötülüğüne karşı iyilikle mukabelede bulunabilir.

Ancak din-i mübin-i İslama, Hizmet-i İmaniye ve Kur’aniye’ye, hizmet eden şahs-ı maneviyeye karşı yapılan zulümleri, ihanet ve iftiraları umum adına hiç kimse affetme hakkına sahip değildir. Böylesine yüce ve kutsi bir davaya zulmeden ve ihanet edenlere karşı herkes  meşru müdafaa hakkını kullanmalıdır.

İman ve ‘tevhid yolunda her şey Kadir-i Zülcelale intisab etmiş ve istinatte bulunmuştur. Onun için memur olmaları itibariyle bir karınca bir Firavun’u, bir sinek bir Nemrud’u, bir mikrop da bir cebbarı mağlup etmiş’ ve kainatta hiçbir zaman zalimlerin zulmü payidar olmamıştır. 

Mü’mine gelince o, kendi imanıyla beraber başka insanların imanının kurtulmasına vesile olmakla mükelleftir. Herkesin hatası vardır ama, o hatasını örtecek iyilikleri de vardır. Onun için mümin başka insanların hata ve kusurlarına değil; iyiliklerine, faziletlerine ve güzel vasıflarına odaklanmalı, küfür ve dalalet yangınından insanları kurtarmaya çalışmalıdır.  

Sıkıntıların ruhu sardığı, batılın hak hakkın batıl gibi gösterildiği,  menfaatperestliğin hakperestliğin önüne geçtiği böyle bir dönemde aradaki buzları eritip engelleri kaldırmalı; gayz, kin ve nefretin yerini kardeşlik, hoşgörü, sevgi, şefkat ve merhamet almalıdır. Böylece ayıpları örtme, iyilikleri öne çıkarma ve müsamaha gibi ahlaki güzellik ve değerler nazara verilmelidir.

Keşke neslimize kin ve nefret yerine sevmeyi, yakıp-yıkma ve öldürme yerine kırılmış kalpleri tamir etmeyi ve ölmüş ruhları diriltmeyi, fitne fesat çıkaranlara karşı ıslahçı olmayı öğretebilseydik. Efendimiz (sav),  ‘İnanmış bir gönüle zarar veren veya tuzak kurup hile yapanlar, lanetlenmiş ve Allah’ın rahmetinden uzaklaş(tırıl)mıştır’ buyurmuşlardır.

Hz.Üstad (r.aleyh), ‘Adavet ve muhabbet, nur ve zulmet gibi zıttırlar. İkisi, mana-yı hakikisinde olarak beraber cem olamazlar’(22.Mektup) buyurmuştur. Nurettin Topçu, ‘Din ile Kin (İman ile Küfür) aynı kalpte yaşayamazlar’ der.  

Unutulmamalıdır ki, dostlarıyla uğraşanlar, düşmanların tahribatına engel olamazlar. Kardeşçe maddi-manevi her şeyi paylaşırsak, o zaman Yunus Emre’nin dediği gibi,  ‘Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz.’

Yine Hz.Üstad (r.aleyh),’Birlik ve beraberlik Rahmet-i İlahi’nin celbine en büyük vesiledir’ buyuruyor. Vazifemiz birlik ve beraberlik içinde yangından iman kurtarmak olduğunu unutmamalıyız.

Mehmet Ali Şengül
05 Şubat 2017 15:07
DİĞER HABERLER