ÇATIŞMA DEĞİL, BARIŞMA VESİLESİ

Bugün mukaddes Ramazan ayının ilk günü.
Rahmetin sağanak sağanak yağacağı bu güzel zaman diliminde insanlar, Allah'ın emrine uyarak aç kalacak, susuz kalacak; nefislerini terbiye edecek. Daha açıkçası insanlar melekleşecek, insanî zaaflardan sıyrılacak, sevgiyle, saygıyla, paylaşım duygusuyla dolup coşacak. Sahurlar ayrı bir zevk, teravihler ayrı bir heyecan, iftarlar ayrı bir coşkuya dönecek. Bütün insanların kardeş olduğu, açlık-susuzluk gibi ortak mahrumiyetlerle bir kez daha yâd edilecek, eşitlik duygusu en derin duygularla bir kez daha yaşanacak... Rahmet ve şefkatin dalga dalga toplumu kucakladığı bu muhteşem mevsime medyanın bigane kalması düşünülemez. Nitekim kalmıyor da. Ramazan sayfaları hazırlanıyor gazetelerde. İftar ve sahur programları düzenleniyor televizyonlarda. Yapılan çalışmalar boşa gitmiyor; okunuyor, seyrediliyor. Bu açıdan bakıldığında medyanın Ramazan boyunca halkla iyi iletişim kurduğunu söylemek bile mümkün. Hele bir de doğru ve güvenilir insanlar bilgi ve tecrübeleriyle programlara katılıyor, yazılar yazıyorsa, tadına doyulmuyor Ramazan sofralarının / programlarının... Ne var ki Ramazan boyunca insanlara ıstırap çektirenler de yok değil. Bazı medya kuruluşları ya da bazı medya mensupları halka Ramazan'ı zehir edecek bir şeyler yapmaya bayılıyor. Mesela "din adamı" sıfatıyla birilerini allayıp pullayan sonra da abuk sabuk mevzularla insanların ibadetteki huşu ve ta'zimini hafife alanlar çıkıyor. Yıllardır yazılıp çizilir; denize girmek orucu bozar mı diye. Ya da sakız çiğnemek oruca zarar verir mi diye bir soru atılır. Şimdi de bilmem ne bandını koluna yapıştıran ve böylece zayıflayan (!) birisinin orucunun bozulup bozulmadığını soranlar var. Hatta oruç gibi, tutmayan insanlarda bile saygı uyandıran bir ibadet için cinsel içerikli sualler üretiliyor ve medya palyaçosu haline gelmiş birileri sahneye sürülüyor... Ayıp oluyor! Ramazan, kutsal bir ay. Oruç saygı gerektiren bir ibadet. Tutmayanı kınamak, onunla alay etmek, onu küçük düşürmek ne kadar büyük bir hata ve günahsa, oruçlu insanları taciz edecek, onları rencide edecek şekilde yayınlar yapmak da o kadar büyük bir yanlıştır. Sonuçta bu ülkede yüzlerce yıldır beraber yaşıyor insanlar. Saygıyla, sevgiyle, anlayışla, empatiyle hayatı sürdürmek gerekiyor... Medyada bir başka yanlış yaklaşım daha var: Ramazan boyunca irtica haberi derlemek. Hastalık derecesinde bazı meslektaşlarımızın içine sinmiş bu habercilik (!) anlayışı. Birileri ne yapıp ediyor, oruçlu insanların oruçsuz insanlara "baskı" yaptığını, hatta dövdüğünü söylüyor. Ve maalesef bunların neredeyse tamamı yalan haber çıkıyor. "Sahurda adam dövdüler" diye oruçlu insanlar hedef gösterildi. Sonra anlaşıldı ki gece kulübünden çıkanlar kendi aralarında kavga edip karakola düşmüşler. Falan üniversitede oruçlu gençler, oruçsuzları dövdü, dereye attı diye feryadı bastı bazı gazeteler. Sonra ortaya çıktı ki kavga "kız meselesi"nden dolayı yapılmış. Örnek çok... Öteden beri şunu ısrarla söylüyoruz: Ramazan ayını irtica haberine dair bir zaman dilimi olarak görmek çok vahim bir hatadır. İstenmedik bir olay yaşanamaz mı? Tabii ki yaşanabilir. Densizin biri "ham yobaz, kaba softa" tabirini hak edecek bir şekilde oruç tutmayan insanlara karşı saygısız bir davranışta bulunabilir. Bunu genellemek, oruç tutmayı "tehlikeli bir gelişme" gibi göstermek vs. yanlış! Çünkü bu güzel toplumdaki karşılıklı saygı kültürünü yok etmemek gerekiyor. Ayrıca, yukarıda bahsettiğim saygı fukaralığı oruçsuz insanlardan oruçlu insanlara karşı da sergilenebilir. Nitekim oluyor da. Oruç tutmayan bir adam kalkıp kaba saba bir davranış gösterdi diye bütün insanları taciz etmenin bir anlamı var mı? Ramazan boyunca insanlar birbirini daha yürekten tanıyacak; açlığın, susuzluğun, mahrumiyetin tadını hep beraber hazzedecek ve yokluğun bağrında varlığın lezzetini duyacak. Böyle insanî bir yükselişin eteklerinden tutup aşağıya doğru çekmeye çalışan, bütün ruhanî tırmanışlardan mahrum kalır. Ramazan, bağışlama, affetme, barışma, hoş görme, sabretme mevsimidir; ona gölge düşürmeye çalışan kendi kendini karanlık bir dehlize hapseder. En iyisi böyle güzel bir dönemde duyarlı yayınlar yapmak, toplumsal barışın zirve yaptığı bu güzel sürece katkıda bulunmaktır. Bu nedenle medya Ramazan ayını çatışma değil barışma vesilesi olarak görmeli; barışmak, önce kendisiyle barışmakla başlayan, sonra toplumla devam eden bir süreçtir. Kaçırmamak lazım bu tarihî fırsat(lar)ı... Ramazan sayfası yetmeyince... Her yıl Ramazan'a mahsus sayfalar hazırlıyoruz. Hepsi de cıvıl cıvıl. İçinde itikat ve ibadete dair aydınlatıcı bilgiler bulunuyor. Ramazan boyunca karşılaşılan sorulara da cevaplar veriliyor. Yıllardır o sayfaların nasıl bir iştiyakla okunduğunu; hatta kesilip arşivlendiğini biliyoruz. Ancak bu kadar değer verilen Ramazan sayfalarının az geldiğine dair şikayetlere geçmiş yıllarda karşılık verememiştik. Bu sene yeni uygulama yaparak sizden gelen talepleri karşılamaya çalışacağız. Ramazan'daki yayınlarımızın daha doyurucu ve kalıcı olması için hummalı bir çalışma ortaya koyan arkadaşlarımız, sadece bu mübarek ayda yayınlayacağımız bir ilave hazırladı. Cuma günleri yayınlanacak olan Ramazan Zamanı adı verilen bu güzel ekte, mukaddes dinimiz İslam'a dair aydınlatıcı bilgiler, günlük hayatta karşılaştığımız sorulara pratik cevaplar, hatıralar ve röportajlar bulunuyor. Serhat Şeftali başkanlığındaki ekibimize yayın servislerimizden büyük destek geldi ve karşımıza şirin bir ek çıktı. Seveceğinizden eminim. Emeği geçen arkadaşları kutluyorum... Hiç olmazsa bu kadarcık hassasiyet Türkiye Gazeteciler Cemiyeti hafta içinde üyelerine bir duyuruda bulundu. ICFJ (International Center For Journalist) adlı kuruluş önemli bir proje davetinde bulunuyormuş. Uluslararası Gazeteciler Merkezi (ICFJ) İstanbul'da 14-16 Aralık tarihlerinde bir program yapacakmış. "Medyada İnanç; İslam ve Diğer Dinlerle İlgili Haberlerin Kalitesini Artırmak" başlıklı konferans için Türkiye'de proje başvuruları beklediğini söylüyorlarmış. İstanbul'da yapılacak konferans için seçilen dört projeye fon sağlanacağını, proje sahiplerinin Amerika'da gazetecilerle bir araya geleceğini, iki kişilik proje ekipleri oluşturacağını bizim Gazeteciler Cemiyeti'nin duyurusundan öğreniyoruz. Başlığa bir daha bakar mısınız lütfen: "Medyada İnanç: İslam ve Diğer Dinlerle İlgili Haberlerin Kalitesini Artırmak". Neden böyle bir konu seçiliyor dersiniz? Çünkü bu konularda yapılan haberlerde "kalite" eksikliği gözden kaçmıyor. Dünyada bu böyle de, Türkiye'de farklı mı? Maalesef hayır! Dinî konularda yapılan haberlerin paçalarından cehalet damlıyor. Medyanın belli bir bölümü ne farz biliyor ne sünnet! Mekruhu, haramı, mendubu, müstehabı zaten bilen çok az. Tarikat nedir, hakikat neye dair, tasavvufun inceliği ile spiritüalist akımlar arasındaki büyük farklar nelerdir?.. İşin özünde bilgi eksikliği olunca, dinî konular ya siyasileştiriliyor veya magazinleştiriliyor. Ve maalesef hâlâ koca koca gazete ve TV'ler dinî konuda uzman bir editör bile çalıştırmıyor. İslamiyet'le ilgili haberin kalitesi dünyada artırılmalı; ama en çok bu ülkede çıta yükseklere konulmalı!..
01 Eylül 2008 08:57
DİĞER HABERLER