[Cuma Karaman ] İlim, bilim medeniyeti olarak Kurtuba

Endülüs medeniyeti denilince ilk olarak akla, kurdukları medreseler ve bu medreselerde yetişen çok sayıdaki alim ve bilginler gelir

CUMA KARAMAN- SAMANYOLUHABER.COM 


Bu yazımda kısaca var olduğu çağda dünyayı bir güneş gibi aydınlatan Endülüs İslam, ilim ve bilim medeniyetinden bahsedeceğim. Endülüs medeniyeti denilince ilk olarak akla, kurdukları medreseler ve bu medreselerde yetişen çok sayıdaki alim ve bilginler gelir. Bu şaşırtıcı bir durum değildir. Çünkü Endulüs'teki medreselerin en temel özelliği hiçbir din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, dünyanın değişik bölgelerindeki farklı milletlerden gelen öğrencilere eşit şartlarda eğitim vermeleridir. 
Ayrıca dini ilimler ile fen bilimlerinin birlikte okutulmuştur. Bu medreselerde ilim irat edenler, sahip oldukları ilim aşkı, tüm diğer şeyleri aşkın olduğu için, hiçbir ayrımcılık duygusuna ya da komplekse kapılmaksızın Arapça eserleri Latince’ye çevirdikleri gibi Latince eserleri de Arapça’ya tercüme ettiler.
 
Kendilerine verilen imkânı en iyi şekilde değerlendiren devrin ilim adamları, bu medreselerde alimlere yakışır bir ciddiyetle ve sonraki nesillere ışık olacak çok önemli ilmi ve bilimsel çalışmalar yaptılar. Özellikle, geliştirdikleri eğitim müfredatıyla insanlık tarihinde bir ilki gerçekleştirerek sonraki nesillere ilham kaynağı oldular. Oysa daha önceki medreselere sadece dini ilimler ve gelenek hakimdi. Kurtuba (Cordoba) medreselerinde dini ilimler ve fen bilimleri beraber verildiği gibi, bu medreseler her türlü yeniliğe ve gelişmeye de açıktı. İlmi ve bilimsel çalışmalara deneyler, gözlemler ve bunların neticesi olan buluşlar hakimdi. 

Bediüzzaman Hazretleri’nin Van’da kurmayı arzu ettiği üniversite modeli de Kurtuba Medreseleri’ne benzemekteydi. Bölgesel dillerde eğitim vemesi amaçlanan bu üniversite fikrini asıl önemli kılan ise, kalp ve kafa bütünlüğünü sağlayacak bir eğitim müfredatıyla Kurtuba’daki ilim/bilim ruhunu yeniden canlandırma gayesiydi.
 
Öte yandan, Kurtuba medreselerinin esas aldığı eğitim sistemi Avrupa’ya büyük etkide bulunmuş, eğitim sistemlerine, kurulan üniversitelere ve hatta Osmanlı medreselerindeki eğitime ciddi şekilde yön vermiştir. Kurtuba medreselerinin Avrupa üniversitelerine nasıl etki ettiği konusunda Ivan Gladstone Van Sertima, Philip Khuri Hitti gibi isimlerin eserlerine bakılabilir. 
 
XII. yüzyılda Müslümanların sahip olduğu ilme ve bilimsel birikime duydukları merakla yaşadıkları Asya, Afrika ve Avrupa beldelerinden çıkarak yollarını Kurtuba medreselerine düşüren düşünürler arasında Bath’lı Adelard, Plato Tiburtinus, Chester’lı Robert ve daha nicelerini sayabiliriz. Bu medreselerde yetişenler arasında, ayrıca, Endülüslü bir Katolik olan Dominicus Gondislavi ve Hugh Santalla ile Abraham ibn Ezra gibi Yahudi ilim adamları da bulunmaktaydı. 
 
Bu medreseler sadece farklı din ve milletlerden ilim adamlarına ev sahipliği yapmakla kalmamış birçok icada ve buluşa da meskenlik etmiştir.  Mekanik mühendisliği konusunda devrin tek eserinin müellifi olan El-Muradi, Endülüs’ün Öklid’i diye nam salan Mesleme el-MecritiCerrah Zehravi (Albucasis), usturlabın mucidi Zerkali, Christoph Colombus’a yol gösteren haritacı İdrisi, Daniel Defoe’ye Robinson Crusoe’yu yazma konusunda ilham veren İbn Tufeyl ve daha niceleri Kurtuba medreselerinin birer ürünüdürler.
 
Tarihi boyunca çeşitli ilim dallarında ve özellikle edebiyatta temayüz etmiş pek çok renkli insan yetiştirmiş olan Kurtuba, İslam hakimiyeti öncesi dönemde (Roma İmparatorluğu) hatip Seneca ile oğlu filozof Seneca ve torunu ünlü şair Lucanus’a ev sahipliği yapmıştır. İslam hakimiyetindeki dönemde ise, El-İkdü’l-ferid adlı şiir antolojisi hem Doğu’da hem de Batı’da bir klasik haline gelen İbn Abdürabbih, ilk dönem İslam filozoflarından İbn Meserre, aşk üzerine yazdığı Tavku'l-hamame adlı eseriyle tanınan ve aynı zamanda Batı Avrupa’daki ilk ciddi karşılaştırmalı dinler tarihi kitabının sahibi olan İbn Hazm, Hay b. Yakzan’ın yazarı İbn Tufeyl’e ve Spinoza’ya ilham veren yahudi filozof-tabib İbn Meymun, Maliki fakihi İbn Rüşd ve torunu ünlü filozof-âlim İbn Rüşd, kıraat âlimi Dânî, tarihçi, fıkıh ve hadis âlimi İbn Beşküval, hadisçi Ahmed b. Ömer el-Kurtubi, hadisçi ve kıraat-nahiv âlimi İbn Sa'dun el-Kurtubi ile muhaddis-müfessir Muhammed b. Ahmed el-Kurtubi sayılabilir.
 
Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan filozof, bilim adamı ve çevirmenlerin çalışmaları ve katkıları sayesinde Endülüs’te zengin bir kültürel çeşitlilik ve zenginlik meydana gelmiştir. Yine bu kozmopolit ilim adamları sayesinde sözkonusu birikim Avrupa’ya aktarılabilmiş ve böylece veriminin son aşaması olarak Avrupa’nın pek çok yerinde ilhamını Kurtuba’daki eğitim kurumlarından alan birçok üniversite kurulmuştur. Bunlar arasında Bologna (1088), Paris (1150’lerde), Oxford (1167), Cambridge (1209), Padva (1222) ve Napoli (1224) üniversitelerini sayabiliriz.
 
İşin gerçeği şu ki, ilmin olmadığı yerde ne dinden ne de medeniyetten bahsetmek mümkündür. Allah katında da ilmin yeri ayrıdır. Öyle ki, Hz. Adem’e (a.s.) ilk olarak talim-i esma (ilim) öğretilmiş ve bu ilmine binaen yeryüzünün halifesi ve varlıkların en seçkini ünvanı verilmiştir. Günümüz İslam dünyası ise İslam’a en büyük ihanetini onu ilim ve bilimden koparmakla yapmıştır. Bunun en büyük sebebi ise, İslam dünyası diye bilinen dünyanın siyaseti ve hamaseti merkeze almış olmasıdır. Bu ülkelerde her şey her şeyi çekip çeviren siyaset ve hamaset çarkına hakim olan tek adam idarelerine göre dönüyor. Bunun doğal bir neticesi olarak eğitim ve bilim Batı ile kıyaslanmayacak ölçüde yerlerde sürünüyor. Kitaplara, kütüphanelere küsülmüş durumda. Yani İslam ülkelerinde Batı’daki demokrasinin, adaletin, insan hakları ve hürriyetlerinin, çevreye, canlılara ve insanlara saygının aşr-ı mişarının (onda biri) bile bulunmaması sebepsiz değil.
 
Çoğu Müslüman (!) İslam beldelerinde Müslüman doğmayı bir üstünlük vesilesi saymaya devam ederken aslında olmayan bir şeyin varlığına sevinip bununla övündüğünü bile düşünemeyecek kadar gaflet içinde bulunuyor. Oysaki, İslam diye elimizde, dilimizde ve kimliklerimizde sadece İslam’ın adının kaldığının farkında bile olmadan yaşıyoruz. 
Yalan, hile,ihanet, tefrika, katil, kıtal, savaş, hırsızlık, haksızlık, rüşvet, dolandırıcılık, zulüm, işkence, dikta, fakirlik, israf, cehalet ve daha nice olumsuzluğu sayın sayabildiğiniz kadar. Bütün bu sayılanların en fazla “İslam ülkeleri” diye bilinen ülkelerde olmasının bir tesadüften ibaret olduğunu, deli saçması komplo teorilerine başvurmadan, kim iddia edebilir ki?

06 Ağustos 2021 15:16
DİĞER HABERLER