Yazar Cemil Tokpınar
TR724.com 'da kaleme aldığı yazısında 'Dua'nın önemini anlattı...
Son dört yıldır Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sohbetlerinde en çok üzerinde durduğu konu, hiç şüphesiz duadır. Duaya ayrılan zamanın arttırılması, dualarımızın huşu ve derinlik kazanması, her vesileyi kullanarak cemaat halinde dua etmek, hem tavsiye ettiği, hem de birlikte kaldıkları külliyede talebe ve misafirleriyle uyguladığı en önemli husustur.
O kadar ki, “Günde üç saat dua etsek bile azdır” cümlesini defalarca tekrarlamıştır. Bunu ilk duyduğumuzda belki de mübalağa zannetmiş, ancak yaşadığımız acı olayları görünce de “Keşke, günde beş saat dua etseydik de bunlar başımıza gelmeseydi” dediğimiz olmuştur.
Onun 2014 Şubat’ında yaptığı bir sohbette vurguladığı dua konusu bugün de tazeliğini ve güncelliğini korumaktadır:
“Başımıza gelen musibetlerden murâd-ı ilâhî bizim kendisine yürekten dönmemiz ise, döneceğimiz âna kadar o musibetler gırtlağımızı sıkar ve devam eder. Kendisine dönmemiz için o musibetleri salması bile bir yönüyle rahmetin ayrı bir tecellî dalga boyudur. Kullarını Kendisine döndürmenin bir vesilesi onları ızdırar içinde bırakmak ve bütün sebepleri ellerinden almaktır; ta ki nur-u tevhîd içinde sırr-ı ehadiyeti duysun, görsün ve hissetsinler. Yunus ibn Mettâ (alâ seyyidinâ ve aleyhisselam) gibi ‘Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn’ desinler. Geceleri yataklarından fırladıklarında abdest alsın, başlarını yere koysunlar. Gözleri yaşarmıyor ve ağlamıyorsa, kendilerini levmetsinler; ‘Yuh bana, bu kadar da katı kalplilik olur mu?’ desinler. Gözlerinin yaşlarını salabiliyorlarsa, o esnada ellerini Allah’a açsınlar, ‘Allahım bütün ümmet-i Muhammed’den belaları, musibetleri def eyle, hususiyle memleketimizde bozulan vifak ve ittifakı temin buyur; çünkü o, Senin tevfîkinin en büyük vesilesidir’ desinler.” (Osman Şimşek, Ağlayın Su Yükselsin, 23 Şubat 2014)
MUSİBETİN SEBEBİ VE NETİCESİ OLARAK DUA
Görüldüğü gibi, yaşadığımız musibetlerin birçok sebebi olabilir. Ama bize bakan yönüyle çok önemli bir sebebi, “müminlere hakkıyla dua ettirmek”tir.
Duanın hadiseler üzerindeki tesiriyle ilgili Bediüzzaman Hazretlerinin 16. Lem’a’nın ilk sorusunu cevaplarken dikkat çektiği husus çok önemlidir. 1934’lerde bazı veliler keşfiyatlarına dayanarak Ramazan ayında Müslümanlar için bir ferec ve fütuhat olacağını müjde verirler. Ancak bu müjde gerçekleşmeyince bunun sebebi sorulur. Üstad Hazretleri de, “sadakanın belayı def ettiğini” belirten hadis-i şerife işaret ederek, o müjdelerin mutlak olmayıp bazı şartlara bağlı olduğunu ifade edip konuyu şöyle bağlar:
“Ramazan-ı şerifte bid’aların ref’ine Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi. Maalesef camilere ramazan-ı şerifte bid’alar girdiğinden, duaların kabulüne set çekip ferec gelmedi. Nasıl ki sâbık hadîsin sırrıyla: Sadaka, belayı ref’ eder. Ekseriyetin hâlis duası dahi ferec-i umumîyi cezbeder. Kuvve-i cazibe vücuda gelmediğinden fütuhat da verilmedi.”
Sonuç cümlesi adeta matematiksel denklem gibi kesindir: Umumî zafer ve fetih için çoğunluğun ihlâsla dua etmesi gerekir. Dua edilmezse zafer ve fütuhat verilmez.
Günümüze uyarlarsak:
Süreç niçin devam ediyor? Ekseriyet halis dua etmediği için.
Ne zaman biter? Dua külliyet kazanırsa, ekseriyet halis ve devamlı dua ederse biter.
Örnek olarak Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Bedir, Uhud ve Hendek savaşları öncesinde ve esnasında yaptığı dualarını hatırlayalım. Sadece Bedir gecesi sabaha kadar namaz kılıp ağlayarak dua ettiğini hatırlamak bile konuyu anlamaya yeter.
Zaten Rabbimiz, “Dua edin, cevap vereyim” garantisi verdiğine göre, istediğimizi alamıyorsak ya hiç istemiyor ya da hakkıyla istemiyoruz demektir.
KENDİNİZ İÇİN NASIL DUA EDİYORSANIZ…
Hocaefendi’nin 2016 yılının Ramazan Bayramı’nda hanımlara hitaben söylediği bir cümle, duanın nasıl yapılması gerektiği konusunda da bir fikir verebilir. Hocaefendi, bayram tebriki vesilesiyle 15 Temmuz’dan on gün önce şöyle diyordu:
“Sizden istirham ediyorum, kendiniz için, Allah’ın rızasına ermek için hangi heyecanla dua ediyorsanız, mübarek ülkemizin, mübarek insanımızın bu badirelerden sıyrılması için yatarken, kalkarken, gezerken sürekli dudaklarınız dua ile kıpırdasın. Allah’ın izni ve inayetiyle bundan başka silahımız yok.”
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) “Dua, müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur” hadis-i şerifini hatırlatan bu cümlelerde iki önemli mesaj var:
Birincisi, ülkemize ve İslâm âlemine dua ederken tıpkı kendi derdimize dua ederken yaşadığımız samimiyet, heyecan, yürek yangını hissetmeliyiz. Âdeta amansız bir hastalığa tutulmuş birisinin ıztırabı ya da evladı yoğun bakımda yatan bir annenin acısıyla dua etmeliyiz.
İkincisi, nasıl ki Mecnun Leyla’sını dilinden hiç düşürmez, günün her saatinde onu terennüm eder; biz de günümüzün her saatini dua cümleleriyle süslemeli, her fırsatı duaya vesile etmeliyiz.
Çünkü ülkemiz ve İslâm dünyası tarihin en büyük sıkıntılarından birini yaşıyor. Daha dün Afganistan, Bosna ve Çeçenistan’da yapılan katliamları bugünkü Filistin, Irak, Yemen, Arakan ve Suriye ile birleştirirsek, ülkemizin son 30 yılında terör ve afetlerde kaybettiklerini düşünürsek felâketlerin boyutunu bir parça hissedebiliriz.
Ülkemizdeki ve İslâm dünyasındaki manevî kazanımların nasıl yok edildiğini yüreğimiz yanarak büyük bir ıztırabla izliyoruz. Ülkemizdeki elli yıllık manevî birikim ve kurumlar yok edildi. Yetiştirilen insan kaynağını da tamamen etkisiz hale getirmek veya yok etmek için sayısız tuzaklar ve komplolar hazırlanıyor.
FİİLİ DUA İMKÂNI YA KALMADI, YA ÇOK AZALDI
Tüm bunlar için sebeplere başvurmak diyebileceğimiz “fiilî dua” imkânı neredeyse hiç kalmadı veya çok azaldı.
Bütün gücümüz, her şeyin sahibi olan Rabbimizin rahmetine sığınmak ve dua dua yalvarmaktır.
Duadan kastımız, birkaç cümle dudağımızın ucuyla isteksiz mırıldanmalar değildir. Burada köklü, sistematik, bütün güne yayılan bir duayı kast ediyoruz.
Bir kimse aralıksız birkaç saat dua edemez. Ama sistemli bir şekilde duayı farklı formatlarda günün belirli saatlerine yayarak hayatının vazgeçilmez parçası yaparsa her gün toplamda üçle altı saat arasında dua edebilir.
Günün her saatine yayılan duayı şu maddelerde özetleyebiliriz:
Namaz bir dua olduğuna göre, beş vakit namazı kaliteli hale getirmek, yani huşu ve derinlik ile samimî bir şekilde, anlayarak, vaktinde kılmak.
Namaz içi tesbih ve duaları arttırmak ve çeşitlendirmek.
Namaz sonrası duaları zaman, muhteva ve keyfiyet açısından arttırmak.
Kısa ve uzun namaz tesbihatını vazgeçilmez hale getirmek.
Dua namazları diyebileceğimiz kuşluk, evvabin, teheccüd ve hacet namazlarına azamî ihtimam göstermek.
Günlük evrad ve ezkârı ihmal etmemek.
Günün ölü vakitlerini dua için fırsata dönüştürmek.
Sabah ve akşam namazlarında kunut yapmak.
Önümüzdeki günlerde bu sekiz maddenin her birini bir yazı ile açarak bir dua sistemi sunacağız inşallah. Çünkü dua Cenab-ı Hakkın rahmet, inayet ve nusretini celbedecek en büyük vasıtadır. Çünkü duadan başka silahımız yok.