Erdoğan net konuştu: Kesinlikle...

Erdoğan net konuştu: Kesinlikle...
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gazetecilerin sorularına cevap verdi..
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Avrupa Birliği neden bunu (idam) kaldırma yoluna gitti? Burada bunun haklı olan yönleri var, haksız olan yönleri var. Bu tartışılır bir konu. Türkiye için de tartışılır. Ama Türkiye bir Avrupa Birliği sürecine girdiği için böyle bir adım atmak zorunda kaldı. Geçmişe baktığınız zaman, mesela ben olayı şöyle değerlendiririm, idam ile ilgili bir konuda bu konunun affı yetkisi öldürülenin ailesine aittir diye düşünürüm. Kalkıp devlet böyle bir affı getiremez, getirmemeli'' dedi. Başbakan Erdoğan, ATV'de yayımlanan ''Gündem Özel'' programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, ''Bugün bir radyo programında o döneme atfen 'eğer koalisyonda olsaydınız Abdullah Öcalan ile ilgili kararda ısrarcı olurdunuz. Aksi taktirde de koalisyondan çekileceğinizi' söylediniz. O zaman iktidarda olsaydınız 'Evet, ben idamı onaylarım' mı demek istediniz?'' sorusu üzerine Erdoğan, o zaman idamın yürürlükte olduğunu anımsattı. Erdoğan, ''Kesinlikle, madem bu idam yürürlüktedir ve karar verilmiştir, bunun uygulanması lazım. Çünkü bütün o şehitlerin hepsinin beklentisi bunun uygulamasıydı. Ama ne yazık ki şöyle veya böyle iki yıl bu ertelendi. Bunun ertelenmesi neticesinde de o zaman terörist başı bundan kurtuldu ve şu anda millet ondan hala kurtulamadı. Bu hesabı vermesi gerekenler şimdi hala onun hesabını soruyorlar. Başta Bahçeli. Çünkü o kararın altında imzası var'' diye konuştu. Erdoğan, bir gazetecinin, ''O zamanki ABD Başkanı Clinton Kenya'da CIA tarafından yakalanıp Türkiye'ye teslim edilen Abdullah Öcalan'ın öldürülmemesi şartıyla Amerika'nın verdiğini demeçlerinde açıkladı. Galiba iç politikaların kavgasının ötesinde bir de dışarıdan gelen baskı var. Bu bir gerçek'' değerlendirmesi üzerine, şunları söyledi: ''Demek ki Sayın Bahçeli böyle bir baskı altındaysa veya böyle bir söz verdiyseler çıksın bunu açıklasın. Onu da açıklayamıyor. Ama Tayyip Erdoğan böyle bir söz verir miydi, vermez miydi, onu da bizim şuana kadar Amerika ile olan bütün görüşmelerimizde ne varsa, ben bütün görüşmeleri aynen halkıma hep yansıtmışımdır. Ama böyle bir olayda Türkiye'nin beklentileri vardı, bütün şehit ailelerini beklentileri vardı. Şehit ailelerinin beklentileri bu kadar ucuza satılmamalıydı. İşte o günün o kararı bugüne böyle yansımış vaziyette.'' Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin terör belası ile hala çatışma halinde olduğunu, bu sürecin hala devam ettiğini ifade etti. ''Sayın Bahçeli, meydanlardan bu açıklamanıza karşı 'Uzun süredir tek başına iktidar. Neden idamla ilgili yasayı o anlamda değiştirmedi?' karşılığını verdi'' değerlendirmesi üzerine Erdoğan, idamın Avrupa Birliği ile müzakere süreci içerisinde 2003'te kaldırıldığını belirtti. Erdoğan, ''İdam cezası onunla alakalı bir olay değil. Onun idam ile ilgili cezası kesinleşmişti. Kesinleştiği halde o sümenaltı edildi. Ondan sonraki süreç Avrupa Birliği'ne yönelik olarak yine buna yönelik bir şey varsa, orada idam cezası verilmemesi. Onun yerine getirilen nedir? Ağırlaştırılmış müebbet hapistir'' dedi. ''Öcalan'dan sonra mı kaldırılması gerekirdi idam cezası'' sorusuna Erdoğan, ''Öyle oldu. 2003'tür. Kaldırılması 2003'tür. Karar 2000. Karar verilmiş, idamı tamam, ondan sonra Başbakanın sümenaltı ettiği bir süreçtir. Böyle bir süreci yaşattılar. Halbuki o zaman infaz edilmiş olsaydı biz bugünlere gelmeyecektik. O 2003'ten önce gündemden düşmüş olacaktı'' diye konuştu. Avrupa Birliği söz konusu olmadan idam cezası kaldırılmasına yönelik bir soruyu yanıtlarken de Erdoğan, olayın Türkiye üzerinden düşünülmemesi gerektiğini, dünyada idam cezasını hala uygulayan ülkelerin olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti: ''Acaba onlar niçin uyguluyor? Avrupa Birliği neden bunu kaldırma yoluna gitti? Burada bunun haklı olan yönleri var, haksız olan yönleri var. Bu tartışılır bir konu. Türkiye için de tartışılır. Ama Türkiye bir Avrupa Birliği sürecine girdiği için böyle bir adım atmak zorunda kaldı. Geçmişe baktığınız zaman, mesela ben olayı şöyle değerlendiririm, idam ile ilgili bir konuda bu konunun affı yetkisi öldürülenin ailesine aittir diye düşünürüm. Kalkıp devlet böyle bir affı getiremez, getirmemeli. Ağırlaştırılmış müebbet hapis ile ilgili ne diyor Sayın Bahçeli, 'Siz geleceğe yönelik bir söz mü verdiniz?', 'Ben söz vermedim' dediğim halde adam bunu hala işliyor.'' -''SERMAYE ÜRKEKTİR. GÜVEN OLMAYAN YERE GİRMEZ''- Bir gazetecinin, ''Sayın Bahçeli'nin veya Sayın Kılıçdaroğlu'nun seçim platformundaki söylemleri, 'idam' gibi, sadece ortamı gerginleştirir. Seçim sonrasında Türkiye'nin gündeminde olmayacak. Sizi kızdırmak için mesela 'Recep Bey' diye başlıyor, 'asabını bozuyor' diyor'' sözü üzerine Erdoğan, ''Recep Bey, benim asabımı bozmaz. Ama 'dişini söker' dediği zaman bozar'' karşılığını verdi. Erdoğan, ''Demokratik açılım seçim sonrasında hangi perspektifte devam edecek?'' sorusunu yanıtlarken, milli birlik ve kardeşlik projesinin aynen devam ettiğini belirtti. Güneydoğuda ve doğuda halkın bütün taleplerini aldıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Bu taleplerin içerisinde bizden istenen öncelikli talep olağanüstü halin kaldırılmasıydı ve biz kaldırdık. Çekiç gücün bölgeyi terk etmesiydi, bunu sağladık. Ana dilde kursların açılmasıydı, anadilde eğitim değildi, kursların açılmasıydı, kursları açtık'' dedi. Kürtçe yayının televizyonda başladığını da anımsatan Erdoğan, seçim afişlerinde Kürtçe propagandasını yapan bağımsız adaylar olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Biz bu kadar rahat hareket ettik. İşin en önemli boyutu, Kürt sorununa yönelik olarak hedeflediğimiz ret politikalarıydı, inkar politikalarıydı, asimilasyon politikalarını ortadan kaldırmaktı. Ret politikalarını hallettik, inkarı hallettik. Asimilasyonu da neredeyse tamamına yönelik halletmiş vaziyetteyiz. Şu yeni anayasa ile birlikte tamamıyla hallolacak duruma geliyor. Böyle kararlılık içerisinde olan bir parti, sosyo-ekonomik noktada Güneydoğu, Doğu illeri Cumhuriyet tarihinde görmediği yatırımları görüyor. Eğitimde, adalette, sağlıkta, tarımda, ulaşımda hiçbir dönemde görmediği yatırımları görüyor. Bir eksiğimiz var, terör belası o bölgede olmamış olsa, bugün yatırımcılarımız o bölgeye gider, yatırım yaparlar. Bu da ciddi manada istihdam doğuracaktır. Ama sermaye ürkektir. Güven olmayan yere girmez. Bundan dolayı da oraya giremiyor. İnanıyorum ki bu süreçte biz bunu olgunlaştıracağız. Ama bu seçim neticesinde ne gelir, onu bilemem. seçimden sonra doğacak tabloya göre bu tür adımları atabiliriz.'' -''BÖLGEDE YEREL YÖNETİMLER OLARAK NE HİZMET VERDİLER?''- AK Parti Genel Başkanı Başbakan Erdoğan, Ahmet Türk'ün 'Eğer yeni Anayasa'da veya yeni dönemde bizim özerkliğimiz verilmezse, biz kendi özerkliğimizi kendimiz ilan ederiz' sözlerinin ne anlama geldiğini soran gazeteciyi yanıtlarken, şunları söyledi: ''Bence ne anlama geldiği değil, onlar bununla neyi ifade etmek istiyor. Özerk olmayan yok ki. Türkiye'de azınlıklar asli unsurlar. Kürt kardeşlerim neyin özerkliğini istiyor? Özerk olmayan neyi var? Milletvekili mi olamıyor, üst düzey yönetici mi olamayor? Nerede eksiklik var? Vali de genel müdür de oluyor. Cumhurbaşkanı da oldu. Bütün bunlara rahatlıkla gelebiliyor. Neyin özerkliği isteniyor? Sadece benim şu anda milletvekili arkadaşlarımın arasında 60'ı aşkın Kürt milletvekili vardı. Kabinemde de 4 Kürt bakanım var. Ama onlar bu işin sadece istismar siyasetini yapıyorlar. Onun için bu özerklik şeyleri ile benim Kürt kardeşlerimin belli bir bölümü üzerinden nemalanmak istiyorlar. Ahmet Türk de biliyorsunuz, feodal yapının bir temsilcisidir. O da bir ağadır. Önce çözebiliyorsa bunu çözmesi lazım. Bıraksın o ağalığı da bir tevazu içerisinde önce 'Ben Kürt kardeşlerime nasıl hizmetkar olurum' bunun gayreti içerisine girsin. Acaba bugüne kadar bu kişiler, benim Kürt kardeşlerime ne hizmet vermiştir? Bu kadar belediye var ellerinde, bölgede yerel yönetimler olarak ne hizmet verdiler. Bir bölgeyi dolaşsanız, rezaleti göreceksiniz. Hakkari'yi beraber dolaştık, o gün o hali gördünüz, Van'ın o halini de gördünüz. Allah aşkına bu modern bir ülkenin iline yakışıyor mu? Ondan sonra özerklik diyorlar. Ne gerekiyorsa bunların hepsi yapılıyor. Bunun hepsi istismar.'' ''Asimilasyonun son izlerini silmek üzere olduğunuzu söylediniz. Bu acaba coğrafi isimlerin de iadesi anlamına mı geliyor?'' sorusuna Erdoğan, ''Bu isimler noktasında oturulur, konuşulur. Bunda da halkın ciddi talebi yok. Talep bunlardan kaynaklanıyor. Bunlar işi kilitleyen hususlar değil. Bunlar sadece kimlik siyasetini işlemek suretiyle buradan da oraya sıçrıyor, 'Sokağın adı öyle değildi de böyleydi' Bu neyi değiştirecek? Bu ne getirecek? Ahmet olsa ne yazar, Diyarbakır olsa ne yazar?'' karşılığını verdi. Erdoğan, bir gazetecinin ''Eğer levhayı İngilizce yazarsanız suç değil, Kürtçe yazarsınız problem oluyor. Bunlar var'' değerlendirmesi üzerine, ''Biliyorsun onun hukuki şeyi evrensel diller noktası var. Diyelim ki uluslararasında 6 tane dil var. Bunun dışında ülkede Türkçe resmi dil olarak yer alınca buradan kaynaklanıyor. Bu isimler İçişleri Bakanlığı tarafından değerlendirilmesi halinde böyle bir sorun zaten ortaya gelmez'' dedi. Bir gazetecinin ''seçim ortamında söylemlerin sert olduğunu'' belirtmesi üzerine Erdoğan, ''Söylemden çok çok fiili uygulamalar var. Partimin 150'yi aşkın seçim bürosuna, araçlarına molotof ile saldırıldı. Bunları BDP yapıyor, yaptırıyor. Buradan oy devşirmeye çalışıyor. Hakkari'de kepenkler kapattırılıyor, öbür tarafta ezan Kürtçe okutuluyor. Biz yeniden 1932'ye mi döneceğiz Allah aşkına. Ben gümbür gümbür ifade kullanırım ama ben kalkıp ta kelimeleri seçerim. Kelimelerimde hakaret, küfür olmaz. Ama onlar her şeyi yapıyor, insanı üzen bu'' diye konuştu. -''BUNLARINKİ İBADET DEĞİL''- Başbakan Erdoğan, Kürtçe ezan konusunda BDP'nin geri adım attığı değerlendirmesine, şu yanıtı verdi: ''Geri adım atmak başka bir şey. Bu tepkileri görünce, tepkilerin kendilerine faturasını gördüler bunun üzerine... Bunu uyguladılar. Bir defa cuma namazını kılmaları bir ayrımcılıktır, bölücülüktür. Çünkü cuma bir bütünlüktür, birleştirmedir. Bunların derdi, 'devletin imamının arkasında namaz kılmayız' filan. Arkasında namaz kıldığınız kim? Belediyenin görevlisi. Bunlarınki ibadet değil, sadece bölme, birliğimizi, beraberliğimizi dağıtmaya yönelik adımlar. Daha da ileri gidip 'Gerekirse biz camileri ele geçireceğiz' ifadesini kullanıyor bağımsız adaylardan bir tanesi. Sen nereyi ele geçiriyorsun? Bu ifadenin karşısında nasıl yumuşak ifade kullanacağız, sorumluluk makamındayız.'' -''CEP TELEFONU İLE SANDIK BAŞINA GİDİLEMEYECEK''- Erdoğan, seçimde hür iradenin kullanılmasına ilişkin şunları söyledi: ''Yasal düzenleme yaptık. Eskiden güvenlik 100 metre mesafede duruyordu sandığa, şimdi bu 15 metreye gelecek. Sandık başkan veya üyeleri kalkıp da herhangi bir sıkıntı anında bu güvenlik elemanına haber verirse sandık bölgesinin içine girebilir. Orada oylamayı takip eder. İkincisi, her siyasi partinin sandık kurulu üyelerinin o gün sandık başında görevlerini harfiyen yapmaları. Üçüncü adım, bizim aldığımız haberler bunlar, bütün tehditlerde şu var, diyorlar ki 'cep telefonu ile kullandığın oyu çekeceksin, bize göstereceksin' Buna yönelik olarak da cep telefonu ile sandık başına gidilemeyecek. Aksamalar ne kadar az olursa başarı oranı da demokratik olarak o kadar iyi olacaktır.'' AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, darbeye dayanak oluşturulduğu iddia edilen Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İç Hizmet Kanunu 35. maddesinde darbe yetkisinin tanımlanmadığını belirterek, TSK İç Hizmet Kanunu'nda yeni bir düzenlemenin muhakkak olacağını, seçimden sonra konunun taraflarla görüşüleceğini söyledi. Erdoğan, TSK'nın ülkeyi dış saldırılara karşı korumakla görevli olduğunu vurgulayarak, Silahlı Kuvvetlerin kendisini buna modlaması gerektiğini belirtti. ATV'de yayınlanan Gündem Özel programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan, 2009 yerel seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde sandık görevlilerinin belli bir saatten sonra oy kullanmaya gelmeyenler adına oy kullandığı iddialarının anımsatılması üzerine, sandık güvenliğinin bu seçimlerde en üst noktada olacağını, ''sandık başı terörünün'' önüne geçileceğini ifade etti. Erdoğan, ''Bu defa aynı başarıyı sağlayacaklarına ihtimal vermiyorum, biz teşkilatımızı çok çok iyi organize ettik. Psikolojik olarak iyi hazırladık. Emniyet ve jandarmanın da alacağı tedbir çok önemli, diğer siyasi partilerde sandıklara hakim olurlarsa, inanıyorum ki onların bu şekildeki oy kullanma şansı en aza iner'' diye konuştu. Seçim sürecini halk oylaması ile karşılaştırmasının istenmesi üzerine Erdoğan, mitinglere katılımın, heyecanın halk oylamasına göre çok daha iyi olduğunu söyledi. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde halk oylamasında sandıkların üzerine çarpı işareti konulduğunu, halk oylamasının boykot edildiğini anımsatan Erdoğan, ''Şimdi 'demokrasi ve özgürlük için filanca' diyorlar. Bu nasıl özgürlük, demokrasi. Daha dün sandıkların üzerine çarpı işareti koyacaksın, şimdi geleceksin bir taraftan kepenk indirteceksin, molotoflarla saldıracaksın... Sonra demokrasi ve özgürlük diyeceksin. Özerklik... Bunların özerklik anlayışı bu'' dedi. -''BİZİM SİYASETİMİZ BİR HİZMET SİYASETİDİR''- Başbakan Erdoğan, ''Siyaset mesleğini neden yapıyorsunuz'' sorusuna da ''Bizim siyasetimiz bir hizmet siyasetidir. Yüklendiğimiz bir misyon var. Bu misyonu öyle bir hale getirdik ki olgunluk çağına, ustalık zamanına geldik. Yeni kuşaklara aktaracağız. Bu ülkeyi birileri yönetecek. Bu ülkeyi millete, ülkeye sevdası olan bir ekibin bu işi alıp, götürmesi lazım. Bu ülke muhasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkar. İlla petrol kuyularının olmasına gerek yok. Bunu 8.5 yıl içinde gösterdik. Her alanda bire üç, dört, beş kattık'' yanıtını verdi. İktidarları döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin neden değiştirmediklerinin sorulması üzerine, Erdoğan şunları kaydetti: ''Merdivenleri teker teker çıkmak gerekiyor. Biz 26 maddelik paketi milletin önüne nasıl bir sıkıntıyla ne tür bir mücadeleyle getirdik. CHP, MHP, BDP karşımıza dikildi. BDP 'biz en çok kapatılan partiyiz, bunun önüne geçilmesi gerek' diyen parti. O oylamaya, o maddeye, diğerlerine gelmediği gibi ona da gelmedi. Meydanlarda bu işin mücadelesini verdik, 30'a yakın köşe yazarı bize saldırdı. Şu anda bütün hazırlıklarımızı yaptık, illa bunu meydanlarda bağırmamıza gerek yok. Yargı üzerine düşen görevi kibar bir şekilde yapıyor, ifadelerini alıyor. Bundan sonraki sürecin kararını o verecek, ama bir şey ortaya çıkıyor, kim ne yaparsa yapsın yanına kar kalmıyormuş. 26 maddelik anayasayla bir ülkede değişim, dönüşüm oldu. Demokrasi noktasında yükselen bir demokrasinin olduğu inancı halkımızda yerleşmeye başladı. Şimdi ileri demokrasi, temel hak ve özgürlüklerimiz diyoruz, kadınlarımızın, sendikal haklar noktasında, siyasi partiler kanunu, seçim yasasını konuşalım diyoruz. Buna gelip gelmeyeceklerini bilemiyorum. TSK İç Hizmet Kanunu noktasında yeni bir düzenleme muhakkak olacaktır, ama bu şimdi mi olacak, nasıl olacak derseniz... Seçimden sonra bunu tekrar oturacağız, TSK ile Genelkurmayımızla görüşeceğiz.'' Erdoğan, darbe için insan unsuru ve uygun ortamın olup olmadığının tartışmalı bir konu olduğunu, TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesindeki ifadede darbe yetkisinin tanımlanmadığını belirterek, ''Sivil iradeyi yok farz ediyorsunuz. Bırakın bu işin mücadelesini sivil irade versin. Silahlı Kuvvetlerimiz kendini şunu modlamalı; 'biz dış saldırılara karşı, bu ülkenin dış güvenliğini korumakla görevliyiz' buna modlamalı kendini. İçeride de polisin bu işi sivil iradeyle beraber yürütmesi lazım. Bu iş birbirine karıştığı anda, o zaman bu ülke... Olağanüstü halde de valilik otoritesini kullanır'' dedi. Bazı köşe yazarlarına karşı gösterdiği tepkinin eleştirildiğinin anımsatılması ve ''bazı yazıları, değerlendirmeleri görmezden gelseniz daha iyi olmaz mı'' denmesi üzerine Erdoğan, ''haddi tecavüz'' olan yazıları arkadaşlarının kendisine özetlediğini, kendisinin yazılanları okumadığını söyledi. ''Son yazılanları nasıl görmezden geleyim'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu kadar hizmetler vereceksiniz, bu hizmetleri kalkıp da Dersim'deki harekat esnasında yapılar yollarla ilişkili hale getirirse o yollar, yoldan başka... Bir köşe yazarı, bu ülkenin başbakanına, bu ülkenin hükümetine Dersim'deki patika harekat yollarını, samimi niyetlerle vatandaşına hizmeti götürene bunları söylerse, bu bölgeyi tahriktir. Vatandaşım 'acaba siz, bunları yine asker, polis için mi yapıyorsunuz' diyor. Soru işaretini, fitneyi, fesadı bunlar koyuyor, utanmadan, sıkılmadan 'ben sözlerimin arkasındayım' diyor. Biz bu yolları bunun için mi yapıyoruz, barajları güvenlik saikiyle yapıyormuşuz, lafa bak.'' -''HİÇBİR ZAMAN MAĞDURLARI OYNAMADIK''- Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanlığınca internetten yapılan açıklama sonrasında mağduriyetin oy getirdiği yönünde değerlendirmeler yapıldığının anımsatılması üzerine şöyle konuştu: ''Ben hizmetin oy getirmesi gerektiğine inanıyorum, hiçbir zaman mağdurları oynamadık. Tam aksine, ben onu muhtıra olarak da kabul etmiyorum. Muhtıra denilen şey farklı bir şey, o farklı bir şey. Velev ki muhtıra olsun, ertesi gün biz sivil irade olarak gerekli cevabı verdik mi? Verdik. Mağduru oynayan insan, duvarın önüne gider, orada ağlamaya başlar. Bizim böyle bir şeyimiz yok, biz sadece sivil irade olarak yapılanın ne kadar yanlış olduğunu, ifadelerin ne kadar yanlış olduğunu açık, net ortaya koyduk. Milletimize bunun üzeriden gitmedik, yaptığımız hizmetler üzerinden gittik, bunları anlattık. Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden gittik, cumhurbaşkanlığı seçiminin artık millet tarafından yapılmasını, seçimlerin 5 yıldan, 4 yıla indirilmesini anlattık. O dönemde partimizden ayrılıp, oluşan bir parti bu sürece söz verdiği halde, bize sözünü tutmadı. Hatta Anavatan Partisi'nin o zaman Genel Merkezi'nde milletvekillerini adeta hapsettiler, oradan kaçabilen bir arkadaş bunları kendisi de açıkladı. Milletimiz yapılanları görmek suretiyle de bize gerekli desteği verdi, o zaman yüzde 47'ye yakın oyu aldık, olayın aslı bu. Şu anda mağduriyeti oynayanlar olabilir, zaten var da ama onların millet nezdinde itibarının ne olacağını Pazar günü göreceğiz.'' AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, unutamadığı miting anısının ne olduğunu açıklarken, ikinci mitingini Gümüşhane'de yaptığını, orada sahneye Semih isminde 11 yaşında bir çocuğun getirildiğini, 6 yaşından itibaren diyalize girdiğini, diyalizin yetersiz kalması üzerine böbreklerinin değiştirilmesi gerektiğinin kendisine anlatıldığı söyledi. Bunun üzerine gerekli böbreğin Zonguldak'ta bulunduğunu, bir ambulans uçağın aileyi Trabzon'dan Ankara'ya götürdüğünü, diğer ambulans uçağın da organı Zonguldak'tan Ankara'ya getirdiğini, naklin başarılı bir operasyonla gerçekleştirildiğini ifade eden Erdoğan, ''Bu olay beni çok duygulandırdı. Ne kadar hayırlı bir işin yapıldığını o gün anladım. Şu ana kadar iki jet ve helikopterlerimizle 10 bine yakın hastayı taşıdık. 18 ambulans, 16 noktada ne kadar büyük bir işlev görüyormuş'' dedi. Irak'ta çalışan Gaziantepli inşaat işçisinin iş kazası sonrası Türkiye'ye getirilmesi gerektiği bilgisinin Sağlık Bakanlığına ulaşmasının ardından ambulans uçakla Türk işçisinin Irak'tan Gaziantep'e getirildiğini bildiren Erdoğan, ''Devletimin gücünün... 'Benim gibi bir amele, işçinin bu kadar mı saygınlığı olacaktı, Irak'ta konsolos geldi, büyükelçi beni adım adım takip etti' diyor. Buradan hareketle bu uçakları 5'e çıkartacağız'' diye konuştu. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fransa'da terör örgütü PKK üyelerine yönelik tutuklamalara ''pek güvenemediğini'' belirterek, tutuklananların serbest bırakılmamaları temennisinde bulundu. ATV'de yayınlanan ''Gündem Özel'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Fransa'da terör örgütü PKK üyelerine yönelik tutuklamalara ilişkin soruya, ''Batı'da olanlara pek güvenemiyorum. Özdemir Sabancı ile ilgili kaç türlü karar alındı. Yakalandı, bırakıldı, şimdi kayıp. 3 ay önce de Fransa'da birçok tutuklamalar oldu. Sayın Bush döneminde, G-20 toplantısında Sarkozy 'Sana 2 ay içinde sürprizim var. Terör örgütünden bazılarını size teslim edeceğiz' dedi. 1 seneyi geçti, hala teslim edecek! Sorduğumda 'Yargı' diyor. Tutuklama kararı verilmiş! Bir üste çıktığında ne olacağı belli olmaz. Temenni ederim ki serbest bırakılmaz. Umarım teslim ederler'' yanıtını verdi. Erdoğan, bir başka soru üzerine, ABD'den Türkiye'ye Libya'yı bombalama konusunda bir talep gelmediğini, ABD'nin böyle bir şeyi talep edemeyeceğini belirtti. Bunun NATO içinde müzakere edilecek bir konu olduğunu ifade eden Erdoğan, NATO görevlendirmesi kapsamında da Türkiye'nin böyle bir görevi bulunmadığını vurguladı. Suriye ile ilgili soruyu yanıtlarken de Erdoğan şunları söyledi: ''Suriye olayı Libya gibi değil. Suriye bizim adeta iç meselemiz gibi. 800-900 km sınırımız var. Can havliyle kaçarak Türkiye'ye sığınmak isteyenler için kapılarımızı kapatamayız, ama bu nereye kadar devam edecek? O da ayrı mesele. Aldığımız duyum 2 bin 500 civarında olacağı. 4-5 gün önce Sayın Beşar Esat ile konuştum, bu durumları çok açık net anlattım. Buna rağmen onlar bu işi çok hafife alıyorlar. Maalesef bize farklı şeyler söylüyor. Biz insani noktada... Ne yazık ki insani davranmıyorlar. Şu anda vahşetin... Düşünün öldürdükleri kadınların kafasında öyle çirkin görüntü veriyorlar ki bu görüntüler yenilir yutulur değil. İster istemez BM Güvenlik Konseyi'ni devreye sokuyor. Orada da şu anda hazırlıklar var. Türkiye olarak bunlar karşısında kalkıp da hala Suriye diyemeyiz. Orada da hala bizim akrabalarımız var.'' Başbakan Erdoğan, bakanlıklarla ilgili yeni düzenlemeye neden gerek duyulduğu konusundaki soruya, bunun, müsteşarların bürokrat havasından sıyrılamamaları nedeniyle bakanların halk ve milletvekilleri karşısında zor durumda kalmalarından kaynaklandığını ifade etti. -BAKAN YARDIMCILARININ MAAŞLARI- Bakan yardımcılarının, halktan ve milletvekillerinden gelen şikayetleri çözmede önemli rol oynayacaklarını, bürokratik oligarşiyi kıracaklarını kaydeden Erdoğan, ancak bakanlar kurulunun mutat toplantılarına katılamayacaklarını ve bakana vekalet edemeyeceklerini söyledi. Erdoğan, bakan yardımcılarının maaş skalasının ise bakan ve müsteşar maaşlarının arasında olacağını bildirdi. Tutukluluk sürelerinin uzun olması yönündeki eleştirilere ilişkin, bugüne kadar yargıda bu sorunun çözümüne yönelik önemli değişiklikler yaptıklarını, yeni dönemde de yeni kadro artışıyla birlikte ''geciken adalet anlayışının gecikmeden çözme sürecine gireceğini düşündüğünü'' belirten Erdoğan, emeklilerle ilgili intibak yasasına ilişkin soruyu yanıtlarken de bu konuda bir çalışmalarının olduğunu, ''kademeli intibak uygulamasını düşündüklerini'', ancak bu konuyu netleştirmeden açıklama yapmayı doğru bulmadığını söyledi. Başbakan Erdoğan, sözleşmelilerin kadroya alınması konusundaki soruyu şöyle yanıtladı: ''4B'de olanları 4a'ya aldık, o bitti. İdare, 2-3 ay içinde bunların atamalarını yapacak. O iş bitti. Ancak belediyelerde ve tüzelde olanlar var. Biri, 205 bin civarında, diğerleri 150 bin civarında. Onlar için bir yasal düzenleme gerekecek. Kanun Hükmünde Kararname içinde o yok. Onlar üzerinde çalışmayı arkadaşlar yapıyor, o hallolacak. Kadroya geçme, biz eski anlayışla devam edersek devlet şişkin kadroyla kalır. Sözleşmeliyle biz daha fazla istihdamın önünü açtık. Bunların sosyal güvencesi, her şeyi var. Sadece kayd-ı hayat şartıyla devlette güvencesi yok. O bir performansa göre değerlendirmedir. Sen performansını ortaya koymayacaksın, 'Ben devletin memuruyum kimse atamaz' anlayışla olmaz ama sözleşmeli öyle değil. Milli Eğitimde sözleşmeliyi kaldırıyoruz, tamamen kadroluyu getiriyoruz.''
10 Haziran 2011 01:54
DİĞER HABERLER