Eski YÖK Başkanı Gürüz: Kararlarımın hepsiyle gurur duyuyorum

28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak" suçundan yargılandığı davada sanıklar ve avukatlarının esas hakkındaki savunmalarının alınmasına devam edildi.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.

Sanıklardan Mehmet Aygüner, davaya konu tarihlerde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Dairesinde görev yaptığını belirtti. 

Hakkındaki suçlamaları reddeden Aygüner, o dönemde binbaşı rütbesiyle karargahta etkisi ve yetkisinin sınırlı olduğunu söyledi.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve bağlı birliklerde "Batı Çalışma Grubu" (BÇG) adıyla oluşturulan ve personel görevlendirilen bir birim bulunmadığını savunan Aygüner ancak komutanlıktaki BÇG’ye ilişkin çalışmaların sanıklardan Eser Şahan tarafından yürütüldüğünü, kendisinin ise bu konuda doğrudan bilgi ve görgüsü bulunmadığını ifade etti.

Hükümetin veya iktidardaki iki partinin zarar görmesine sebep olacak faaliyette bulunmadığını dile getiren Aygüner, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında askerliğini yaparken BÇG’ye ilişkin bazı belgeleri sızdıran ve davanın müştekileri arasında da olan Kadir Sarmusak’ın, kendisine kötü muamelede bulunduğu yönündeki bazı basın yayın organlarına da verdiği beyanları reddetti.

Aygüner, "Sarmusak, şahsımla ilgili birçok gerçek dışı iddiada bulunmuştur. Sarmusak’a işkence veya kötü muamelede bulunmadım, beraber çalıştığım arkadaşlarımın da böyle bir şey yaptığına tanık olmadım." dedi ve üzerine atılı suçlamalardan beraatini istedi.

Sanıklardan eski YÖK Başkanı Halil Kemal Gürüz de üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini belirterek, "BÇG hakkında tüm bildiklerim medyadan öğrendiklerimden ibarettir. Birkaçı dışında birlikte yargılandığım kişilerin hiçbirini tanımıyorum. BÇG'nin ne olduğunu hala anlamış değilim." dedi.

İddianamede sözü edilen BÇG belgelerinin varlığından, 25 Haziran 2012'de savcılıktaki sorgusunda haberdar olduğunu öne süren Gürüz, "BÇG" adıyla Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 10 Nisan 1997'de kurulan birimlerden YÖK'e özel kurye ile evrak gönderildiğine dair dosyada hiçbir kanıt bulunmadığını çünkü bu yolla YÖK'e hiçbir zaman evrak gelmediğini iddia etti.

Savcılığın iddialarına temel dayanak olan "BÇG Kriz Masası Kurulu" başlıklı belgenin sahte olduğu ve delil niteliği taşımadığına ilişkin mahkemece atanan bilirkişinin raporu bulunduğuna değinen Gürüz, şöyle devam etti:

"Aslında savunmamı burada sonlandırabilirim fakat akıllarda hiçbir şüphe kalmaması için iddia makamınca kanıt olarak öne sürülen hususlar hakkında ayrıntılı bilgi sunacağım. İddianamede sözü geçen BÇG belgelerinin varlığından ilk kez savcılık sorgusunda haberdar oldum. Belgelerde adım geçmediği gibi, 'YÖK Başkanı' tabiri dahi yoktur. Sadece YÖK Başkanlığı denilmektedir. Bu da başbakanlık, başkanlık, müsteşarlık, genel müdürlük denmesi gibidir. Yine belgelerde görüldüğü üzere ben dahil hiçbir YÖK temsilcisi, sözü edilen BÇG toplantılarına katılmamıştır. İddianamedeki bir çelişkiye daha dikkati çekmek istiyorum. Genelkurmay ve MGK Genel Sekreterliğinden YÖK Başkanlığına gelen ve YÖK Başkanlığında yerleşik usüllere göre arşivlenmiş yazılar ortadayken BÇG ile YÖK arasında kuryeler vasıtasıyla sanki ayrıca gizli bir haberleşme kanalının bulunduğunu ileri sürmek, kendi içinde tutarsız ve abestir. 

İddianameye göre, Genelkurmay ve MGK'dan çok sayıda kuruma daha belge gönderilmiştir. Hal böyleyken neden sadece YÖK, daha doğrusu kurulun başkanı olarak ben suçlanmaktayım? Anayasal kurumlardan resmi kanallardan gelen ve başka bir anayasal kurumda arşivlenen resmi yazıları, darbe teşebbüsünün kanıtı olarak kabul etmek, hukukun ötesinde mantık ve vicdana sığar mı?"

Gürüz, fişleme ve YÖK'te bulunduğu öne sürülen defterlere ilişkin iddialara yanıt verirken, "Savcılık sorgumda bu defterler bana gösterildiğinde, 'Ben bunu ilk kez görüyorum. Bu yazı benim yazım mı?' dedim. Defterlerde kurşun kalemle yazılmış notlar vardı. Sonradan arkadaşlarım bunu araştırdı. YÖK'e Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bakanlıklar ve diğer kurumlardan gelen hassas nitelikli yazılar için özel arşiv birimi kurulmuş. Bu birim, YÖK kurulduğu günden beri var. Bu birimde çalışanlar, YÖK'e gelen yazılara ilişkin kendilerince bir fihrist tutmuşlar. Bu fihrist defterleri 'YÖK'te fişleme belgelendi' şeklinde kamuoyuna yansıtıldı. Ben de fişleme yapmadık diye şaşırıyorum. Bunun neresi fişleme? Memurlar kendilerince bir fihrist tutmuşlar. Bugün de bu tür arşivlemeler yapılıyor." ifadelerini kullandı.

Yurt dışına gönderilen burslu araştırma görevlilerinin geri çağırılmalarına ilişkin iddiaları da yanıtlayan Gürüz, söz konusu araştırma görevlilerinin akademik başarısızlıkları veya öğrenim gördükleri üniversitelerin eğitim düzeyinin düşük olması nedeniyle çağrıldıklarını savundu. 

Araştırma görevlilerinin geri çağırılmalarına ilişkin talimatların, Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan dönemlerinde Başbakanlıktan geldiğini öne süren Gürüz, "Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan adına yazılan yazıların gereğini YÖK başkanı olarak yapmış olmaktan dolayı, aynı hükümeti cebren düşürmeye iştirakle suçlanıyorum. Bu nasıl bir çelişki?" dedi.

Kemal Gürüz, yurt dışından alınan diplomaların denkliklerinin kabul edilmemesine ilişkin, göreve geldiği dönemde diploma denklikleriyle ilgili işlemlerin hangi usule göre yürütüleceğine ilişkin mevzuat bulunmadığını belirterek, şunları söyledi:

"El Ezher Üniversitesinin diplomasının denkliğinin iptal edildiği tarihte YÖK Başkanı olan kişi Mehmet Sağlam'dır. Benden önceki YÖK başkanı, AK Parti Milletvekili Sağlam imzasıyla ilgili birimlere, 'El Ezher Üniversitesinin denkliğini tanımıyoruz.' şeklinde bir yazı gitmiş. Göreve gelince bir komisyon kurduk. Komisyonda Sait Yazıcıoğlu ve Mehmet Aydın da vardı. Bu komisyon bize El Ezher ve benzeri üniversitelerin Türkiye'deki ilahiyat fakülteleriyle denk olmadığını bildirdi. Biz de bunun üzerine denklik ile ilgili kararı aldık. Buradaki öğrenciler mağdur olmasın diye Ankara Üniversitesinde denklik programı uyguladık.

El Ezher'in ne menem bir yer olduğunun, ülkemizin Başbakanı ve dönemin Diyanet İşleri Başkanı tarafından yıllar sonra da olsa dile getirilmesi çok önemli bir tespittir fakat başkanı olduğum YÖK'ün bu gerçekleri, ülkemizin en önde gelen ilahiyat profesörlerine danışıp, yıllar önce görerek bu ve benzeri kurumların denkliğini kaldırması darbeye teşebbüs ettiğim iddiasının delili olarak hala kullanılabiliyor. Ne acı değil mi?"

Kemal Gürüz, Van'daki türbanla ilgili gösterilere katılanlara verilen disiplin cezalarına ilişkin, "Bu olay 11 Ekim 1998'de oldu. Erbakan başkanlığındaki hükümet o tarihte görevde değildi. Sıradan bir disiplin işleminin hükümeti cebren düşürülmesi suçuna delil olarak gösterilmesinin abesliği bir yana, sözü edilen hükümetin o tarihte görevde olmaması ayrı bir garabettir. Ayrıca, bin 705 sayfalık iddianamede yükseköğretim kurumlarından kılık kıyafetten dolayı bir kişinin eğitim hakkının elinden alındığına dair tek kelime yoktur. Olamaz çünkü bu konudaki yüksek yargı organları, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlayıcıdır." ifadelerini kullandı.

Gürüz, görevden alınan rektörlerle ilgili iddialara ilişkin, görevden alma kararının bireysel işlemi değil, Yükseköğretim Kurulu kararı olduğunu savundu.

Üniversiteye giriş sınavında katsayı değişikliği düzenlemesini de savunan Gürüz, bu çalışmayı ortaöğretimde alınan notların üniversiteye girişteki etkisini arttırmak için yaptıklarını savundu.

28 Şubat döneminde katsayılarla ilgili sanıklardan eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'den talimat aldığı iddialarını da kabul etmeyen Gürüz, "Bir ile GATA ve Harp Okullarına öğrenci alımına ilişkin görüştük. YÖK'ün yaptığı düzenleme, Genelkurmay'ın önerilerinin tam tersidir. Bu konu o günden bu yana sürekli olarak, 'Çevik Bir emretti, Gürüz yaptı' yalanıyla istismar edilmiştir. Ayrıca, yeni sınav sistemine ilişkin kararın alındığı tarih 30 Temmuz 1998'dir, iktidarda da Refahyol değil, Anasol-D vardır." dedi.

YÖK başkanlığı dönemindeki icraatlerinin tamamının kanuna uygun olduğunu savunan Gürüz, "Kararlarımın hepsiyle gurur duyuyorum. Bugün de olsa yine aynı şeyleri yapardım. Bu kararlar Türk yurdu ve Türk milletinin geleceği için alındı." diye konuştu.

Gürüz'ün avukatının da savunma yapmasının ardından mahkeme heyeti, duruşmayı 12-13 Mart tarihlerinde görülmek üzere erteledi.

03 Mart 2018 01:10
DİĞER HABERLER