Bu konuda söylenebilecek neredeyse her şey söylendi. Üstelik kelam erbapları tarafından. Sadece bugün için de değil…
“BENİM ÜMMETİMİ ZALİMDEN KORKAR GÖRDÜĞÜN ZAMAN, ONA “SEN DE ZALİMSİN” DEMELİSİN.
ONLAR ARTIK DİRİLERİ YANINDAN AYRILMIŞ, ÇÖLLERİN ORTASINDA KALMIŞ MANEVİ OLAN BİR ÖLÜ GİBİDİRLER.”
HZ. MUHAMMED (ASM)
Biliyorum bu konuda söylenebilecek neredeyse her şey söylendi. Üstelik kelam erbapları tarafından. Sadece bugün için de değil… Günümüz çağdaş mütefekkirleri ve basireti açık olanlar süreci iyi okuyup söylenmesi gerekenleri söyleyerek vazifelerini çoktan yaptılar. Bundan sonra hükmü kader verecek, Murad-ı İlahi ne ise, o gerçekleşecek.
Sadece bugünün âlimleri değil, geçmişin uluları da sanki bugünü görmüşçesine yazıp söylemişler. Ne ki, dinleyen, ders ve ibret alanlarla ilgilidir tarihin hükmü. Bize düşen söylenenleri bir nevi tekrarlamak ve tekrar tekrar hatırlatmaktan başka bir şey değil.
Bugün de öyle yapacağız.
Önce iyi olan haberi vereyim. Zulmün sonu hakikaten yaklaştı. Zulmün ömrünün boyu epeyce kısaldı. Nereden mi biliyorum? Elbette tarihi tekrariyetten ve geçmişte yaşanan benzer hadiselerden. Adetullah’tandır; zalimin zulmü zirve yaptığı andan itibaren inişe geçer ve sonu yaklaşır. İkincisi, mazlum görülebilecek olan tüm zulümleri gördü neredeyse. Bu sebeple zalim, her ne kadar yeni zulümler için oyun içinde oyun planlasa da bundan sonrasında karşısına çıkacak olan kurban kitlesi, başka formatta olacak ve belki de, zalime musallat olacak başka zalimlerle karşılaşacağız belki.
Ancak zalimin sonunu getirecek diye zulmün dozunun artmasını talep etmekten de sakınmak lazım.
Şöyle dua buyuruyor Âlemlerin Efendisi; “Allah’ım, merhametsizleri bize musallat etme.” (Tirmizi, Daâvât, 79)
Hazırlıklı olmak da gerekiyor.
Zira son 5 senedir, her sabah uyandığımızda “Artık bu kadarını da yapamazlar” dediğimiz ne varsa yaptıklarına şahit olduk. Zulüm iktidarlarını devam ettirmek için ne ahlaki değerler kaldı çiğnenmedik, ne erdemli bir şey. Vicdan merhamet filan, hepsini unuttular, bırakınız Allah korkusu olan bir mümini, sıradan bir dünyevi insanın bile yapmayacağı her türlü mel’aneti yaptılar, yapıyorlar, yapacaklar belki de…
İflah olmaz cemaat düşmanı insanlar, dine karşı mesafe koyanlar, müminlere karşı dudak bükenler bile, “yok artık” demeye başladı.
Emin Çölaşan’ından Hanefi Avcı’sına kadar pek çok isim yapılanın artık insanlık dışı olduğunu ve soykırım sınırlarına dayandığını ifade ediyor.
Emin Çölaşan’ı yargılamaya çalışıyorlar.
Niye biliyor musunuz?
Şundan:
“Burada açıkça söylüyorum… Fethullah ekibinin, başka bir deyişle cemaatin, terörle ilgisi olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Cemaati yok etmek amacıyla, aslı astarı olmayan yeni bir dandik örgüt yarattılar.”
Bunu köşesinde yazdı Çölaşan ve bu cümleler iddianameye girdi.
Esas ibretlik olan ise, hiçbir İslamcının bundan rahatsız olmaması… Tek cümle edebilen bir dindar entelektüel yok nedense…
Ya korku ya da zulme bizzat ortak olma…
İkisi de aynı kapıya çıkıyor gerçi.
Ha zulmü yapmışsınız, ha susarak destek olmuşsunuz, fark etmiyor; vebal aynı çünkü…
Şimdi size yayınlanmış bir kitaptan bazı satırlar aktaracağım. Bakın günümüze nasıl “cuk” oturuyor:
“Peygamber (sav) buyuruyor ki; “idarecilerin en şerlisi, idaresi altında ki insanlara karşı katı kalpli ve kaba davranandır.” Allah bizi böyle idarecilerden muhafaza eylesin. Âmin…
Peygamber (sav) buyuruyor ki; “insanların Cenab-ı Hakk’a en sevimlisi ve kıyamet günü en yakın olanı adil idarecidir. İnsanların içinde Cenab-ı hakkın en fazla buğzettiği ve en şiddetli azaba duçar olacak (uğrayacak) ise, zalim idarecidir” buyurdu.
Allah resulü (sav) devleti yönetecekler için kalıpları belirlemişti. Bizler ve bizden evvelki zalim liderler o kalıpları yıktı. Bu konuda peygamber (sav) buyuruyor ki; “Bir iş ehlinden gayrısına bırakıldığı zaman kıyameti bekleyiniz” bu alametler zaten yaklaştığının habercisi değil mi?
Diyelim ki, işi ehli olmayana verdik ve adaleti çiğnedi. Halk ne yapmalı? O adamı cezalandırmalıdır. Halk cezalandırmaz ve o makamda tutarsa peygamber (sav) ne buyurur: “Adaleti çiğneyen devlet adamlarını cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.”
Hep yanlışlar yapan zalim idareciye doğru sözü söylemeliyiz, biliniz ki bu cihaddır. Peygamber (sav) buyurdu ki;” cihadın en üstünü zalim sultana karşı doğru sözü söylemektir.”
Zalimlere karşı ses çıkarmayanlara yazıklar olsun.
İçinden, yüreğinin bir köşesinden bile zalimlere itiraz etmeyenlere yazıklar olsun.
Habil ile Kabil’in, zalim kavimleriyle Nuh, Salih, Lut ve diğer Peygamberlerin; Nemrud ile İbrahim’in, Firavun ile Musa’nın, Calut ile Davud’un, Romalılar ile Hz. İsa’nın, Ebu Cehil ile Muhammed Mustafa aleyhisselamın, Yezid ve Haccac ile Seyyid Hüseyin’in; Romalılar (Bizans), Haçlılar, Moğollar ve Batılılar ile müslümanların; zalim hükümdarlar ile mazlumların mücadelesinden ibarettir. (Bizce zalim, aynı zamanda kâfirdir veya münafıktır (münafık da kâfirden daha kötüdür)
İran’da hüküm süren Nuşirevan; “Zulm ile âbâd olanın âhiri berbâd olur (Zulüm ile kalkınan ve idare edenin, sonu berbat olur)” demiştir ecdadımız.
Evet, hiçbir zalim yoktur ki sonu perişan olmasın. Fakat zalimlerin devri bazen o kadar uzun olur ki mazlumların gönlü kahrolur ve karşı duracak mecalleri olmaz.
Tıpkı bugün olduğu gibi…
Ama inanıyorum ki kendilerini toparlayan mazlumlar ve onlarla beraber nesillerinden gelen gençler, zalimleri mutlaka devireceklerdir.
Yıkılıp gitmeyen hiçbir zalim ve zulüm rejimi yoktur. Ve bu, bütün dünya tarihinde böyle olagelmiştir.
Zalimler gücü ellerinde tutabilmek için millete ait mal ve mülke de el koyarlar ve kendilerine yardakçı olan küçük bir zümre hariç bunları halklarına adil dağıtmamak için her türlü tedbiri alırlar. Bu da onların sonunu hazırlar.
Aç kalan, işsiz kalan, hor ve hakarette kalan halk, bir kıvılcım bekler; bir küçücük kıvılcım ise zalimin sonunu getirmeye yeter. Ve bu, bütün dünya tarihinde böyle olagelmiştir.
Zulüm düzenlerini koruyabilmek ve sürdürebilmek için bütün zalimler, herkesle ittifak ve birlik kurabilir, düşman devletlerden bile yardım ve hatta emir alabilir, her türlü alçaklığı yapabilirler.
Kendi kavim ve dinlerinden olmayanlarla işbirliği yapıp onlarla her türlü kirli pazarlıklar ve oyunlara girmekten çekinmezler; çünkü onlarca asıl olan, kendi zulümlerinin ve zulüm sistemlerinin devamıdır.
Millete ait olan kaynak, mal, para ve servetleri peşkeş çekmekten asla kaçınmazlar. Lakin halk bunu bir şekilde öğrenir ve bir gün buna dur der. Ve bu, bütün dünya tarihinde böyle olagelmiştir.
Zalimler, kendi kavim ve halklarına akla gelmedik işkencelere başvurmaktan çekinmezler; çünkü onlar, kendileri gibi zalim olmayan herkesi düşman olarak görürler. Bu kadar çok düşmanı olan kişi veya grupların, ellerinde ne kadar güçlü silahlar bulunursa bulunsun, büyük halk kitlelerine karşı durmaları mümkün müdür?
Mümkün değildir; duramazlar, duramamışlardır. Ve bu, bütün dünya tarihinde böyle olagelmiştir.
Zalim idareciler “Yönetenleri yöneterek” kendi menfaatlerini ilelebet koruyacaklarını, sömürge düzenlerini devam ettireceklerini, dünyanın artı değerini kendi ülkelerine sonsuza kadar taşıyacaklarını zannederler.
Bu “kıyak” düzenin yıkılmasını hiç isterler mi?
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
İnanıyorum ki; birçok zalimi deviren millet, bu zulüm sisteminin tuğlalarını da koparmaya başlayacaktır.
Bu katmerli zulüm sisteminden, bütün Müslümanlar büyük zarar görmektedir; üstüne üstlük horlanmaktadırlar; dinleri ve kutsal değerleri bile en kötü muamelelere tabi tutulmaktadır.”
İşte böyle diyor “Zalim Hükümdar” isimli kitabında İbrahim Sarı.