Gazi Üsteğmen 15 Temmuz Toplama Kampı’ndaki dehşet dolu günleri anlattı

Jandarma Özel Harekatçı gazi üsteğmen Musa Kılıçaslan elektroşok cihazıyla gözaltına alındı. Toplama Kampı olarak bilinen Ankara TEM Spor Salonu’nda kan ve idrar havuzunda işkence gördü, yürüyemez hale geldi. Kadın bir pilota yapılan işkencelere tanık oldu. Gazi unvanını Erdoğan’ın elinden alan üsteğmen Musa Kılıçaslan’ın hikayesi…
Sevinç Özarslan | Boldmedya
“16 Temmuz 2016 tarihinden sonra 24 Temmuz 2016 tarihine kadar geçen gözaltı sürecinde bir gazinin yaşadıklarını anlatacağım şimdi size. 16 Temmuz sabahında dipçik darbeleri ve elektro şok cihazı ile gözaltına alındım. Ben aslında… Benim annem burada da; bi dışarı çıkartsak ondan sonra…

BAŞKAN: Bulunmasını istemiyor musun annenin?

SANIK MUSA KILIÇASLAN: Bunları duymasını istemiyorum açıkçası.

BAŞKAN: İsmi nedir annenin?

SANIK MUSA KILIÇASLAN: Zeliha.

BAŞKAN: Zeliha hanım oğlunuz savunması sırasında bulunmanızı istemiyor.

SANIK MUSA KILIÇASLAN: Savunmada değil işkence kısmında bulunmasını istemiyorum, ondan sonra gelebilir. Babam doğuda zaten, bu kısımlar bittikten sonra ben söyleyince tekrar içeriye girer kendisi…”

Bu konuşma, 2012’de Van’da çıkan bir çatışmada gazi olan Musa Kılıçaslan ile Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı arasında Aralık 2019’da geçti. Mahkemede 20 sayfalık savunma yapan Musa Kılıçaslan, savunmasının son 10 sayfasında, 15 Temmuz’dan sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi Spor Salonu’nda gördüğü işkenceleri anlattı.

Gazi üsteğmen Musa Kılıçaslan, 16 Temmuz sabahı dipçikle ve elektroşok cihazıyla gözaltına alındı. Kaldırım taşı ve sopalarla lince tabi tutuldu. Protezli bacağına vurulan darbeler nedeniyle yürüyemez hale geldi. Halini gören doktor, ‘kaburgan kırılmış, beyin travması geçirmiş olabilirsin” demesine rağmen darp ve cebir yoktur diye rapor yazdı, tekrar TEM’e gönderdi. Yerinden kalkamadığı için Ankara TEM’in spor salonunda idrar ve kan gölünün içinde yatmak zorunda kalan gazi Kılıçaslan 9 gün işkence gördü.

“GİDİN DUVARIN DİBİNE YAPIN LAN!”

Ankara Tabip Odası raporunda 15 Temmuz Toplama Kampı olarak kayıtlara geçen Ankara TEM Spor Salonu’nun duvarlarının insan boyuna kadar olan kısımlarının kan içinde olduğu ortaya çıkmıştı. Musa Kılıçaslan o salonda hareket edemediği için kan ve idrar gölünün içinde bırakıldı. Anlattığı manzara 1980’lerde Diyarbakır Cezaevinde yapılan işkenceleri hatırlatıyor:

“… ben yerde yatarken duvarın dibinde görevli memura gelip tuvalet ihtiyaçlarının olduğunu ve tuvalete gitmek istediğini söyledi. Oradaki memur da gidin şu duvar dibine yapın lan dedi. Erler orada insanlar var, biz oraya tuvaletimizi yaparsak onların üzerine gider her yer idrar olur, dedi. Bunun üzerine bana ne kardeşim altına yap, diye bir ifade kullandı. Erler de mecburen gelip duvara idrarlarını yapmak zorunda kaldılar ve bu yapılan idrarlar yerde yatarken bizim bütün üzerimizi tabiri caizse kapladı. Elimizi, yüzümüzü her yerimizi yani her taraf kan ve idrar olmuştu.”

Musa Kılıçaslan, Çankaya Köşkü’nde şehit yakınları ve gaziler onuruna verilen iftar yemeğinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa ve birlikte. 11 Temmuz 2014, saat 20.28.

“HEPİMİZ SENİN IRZINA GEÇERİZ”

Kılıçaslan’ın savunmasında sadece kendisine yapılanları anlatmıyor, tanık olduğu işkencelerle ilgili insanın kanını donduran ifadeleri de var. Aradan geçen 4 yıl sonunda kendisine yapılanları unuttuğunu ama polislerin genç bir kadın pilotu sabaha kadar dövmelerini, herkesin gözü önünde soymaya kalkmalarını ve “hepimiz burada senin ırzına geçeriz” tehditlerini hala kulaklarında yankılandığını söylüyor. Anlatacaklarının tarihi olaylar olduğunu ifade ediyor.

Füzelerden sorumlu diye evinden pijamasıyla gözaltına alınan kadın subayın, o gece evinden hiç çıkmadığı ortaya çıktı ve beraat etti. İşkence yapan polise ise gazilik unvanı verildi. Aynı şekilde Fuat Avni diye spor salonuna getirilen ama daha sonra Fuat Avni olmadığı anlaşılan bir gence işkence odasında işkence yapılıyor. Kılıçaslan, sabaha kadar çığlık atan gencin tir tir titrer haldeki görüntüsünü de unutamamış.

İŞKENCECİ İLE CEZAEVİNDE KARŞILAŞMA

Musa Kılıçaslan, işkenceleri yapan ekibin başındaki kişinin ismini vererek onunla kaderin garip bir cilvesi olarak cezaevinde nasıl karşılaştıklarını ise şöyle anlattı:

“Bir gün kapı açıldı cezaevinde kalıyoruz, koğuştan içeriye biri girdi ama adamın acayip bir korku var gözlerinde, içeriye girdi kimmiş TEM Şube Müdür Yardımcısı Bayram Çiftçi işkencenin başında bulunan yani. Neden tutuklanmış, fetöden. Neyse tabi korkunun sebebi şu; yani koğuştakilerin yarısına işkence yapmış o gece. Daha sonra korktuğu gibi olmadı, kimse herhangi bir fiske dahi vurmadı. Yanlış bir şey söylemedi kimse. Eşyaları alındı. Çay ikram edildi. Ondan sonra koğuş değiştirdi, ne oldu bilmiyorum. Ama hatırladığım bir şey var. Konuşurken sesi korkudan tir tir titriyordu, onu hatırlıyorum.”
 
“KANSER HASTALARINA BİLE RAPOR VERİLMEMESİ İÇİN KESİN TALİMAT VAR”

Halen Ankara Sincan T Tipi Cezaevinde tutuklu olan Kılıçaslan’a yapılan kötü muamele gözaltından sonra da devam etti. Protezli bacağını tedavi ettirebilmek için cezaevi yönetimine 1,5 yıl dilekçe yazmasına rağmen hiçbirine cevap verilmedi. Nihayet doktora gitmeyi başardığında ise aynen şu ifadeleri duydu: “fetöden tutuklu kanser hastalarına bile rapor verilmemesi konusunda kesin talimat var.”

GAZİ UNVANINI ERDOĞAN VERDİ

Jandarma Genel Komutanlığında üsteğmen olarak görev yapan Musa Kılıçaslan, Jandarma Özel Harekat’ta görev yaparken 2012’de Van’da gazi oldu. Sağ bacağına protez takıldı. İki sene Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezinde tedavi gördükten sonra tekrar görevinin başına döndü. Artık sadece masa başı işlerle ilgileniyordu.

Kılıçaslan gazilik unvanını Mart 2015’te Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen “Devlet Övünç Madalyası ve Beratı Tevcihi” töreninde, 26 gazi ve şehit yakını ile birlikte Erdoğan’ın elinden aldı. Tören, Saray inşa edildikten sonra yapılan ilk merasimlerden biriydi.

Musa Kılıçaslan, gazilik unvanını Erdoğan’ın elinden alırken. Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Mart 2015.

15 Temmuz gecesi, saat 20.00’de Ankara’daki evinde kızını uyutup kendisinin de onun yanına yattığını söyleyen Musa Kılıçaslan, terör saldırısı olduğunu saat 22.00’de öğrendiğini ve yıllarca terörle mücadele eden bir gazi subayı olarak birliğine gittiğini söylüyor. Hakkındaki iddiaları ve 3 yıl sonra ifade değiştiren tanıkların yalan beyanlarını savunmasında çürüten Kılıçaslan’ın gördüğü işkencelerin tamamını kendi ifadeleriyle sunuyoruz.

MUSA KILIÇASLAN’IN MAHKEME KAYITLARINA GEÇEN, KENDİ AĞZINDAN YAŞADIĞI VE TANIK OLDUĞU İŞKENCELER:
 
“… Şimdi başkanım 15 Temmuz kısmına kadar ki yerlere geldik. Açıkçası bundan sonraki kısımları ben pek bahsetmek istemiyordum. İlk ifademde de bahsetmedim, ancak ilk ifademden sonraki geçen zorlu süreçte çaldığım bütün kapılar yüzüme kapandı ve bende bir gazinin neler yaşadığını maşeri vicdanda … bulması için bazı ifadelerde bulunacağım. Özellikle sonuna kadar dinlemenizi istiyorum çünkü bağlama noktasını sonunda yapacağım.

“16 Temmuz 2016 tarihinden sonra 24 Temmuz 2016 tarihine kadar geçen gözaltı sürecinde bir gazinin yaşadıklarını anlatacağım şimdi size. 16 Temmuz sabahında dipçik darbeleri ve elektro şok cihazı ile gözaltına alındım. Ben aslında benim annem burada da bi dışarı çıkartsak ondan sonra…

BAŞKAN: Bulunmasını istemiyor musun annenin?
SANIK MUSA KILIÇARSLAN: Bunları duymasını istemiyorum açıkçası.
BAŞKAN: İsmi nedir annenin?
SANIK MUSA KILIÇARSLAN: Zeliha.
BAŞKAN: Zeliha hanım oğlunuz savunması sırasında bulunmanızı istemiyor.
SANIK MUSA KILIÇARSLAN: Savunmada değil işkence kısmında bulunmasını istemiyorum ondan sonra gelebilir. Babam doğuda zaten bu kısımlar bittikten sonra ben söyleyince tekrar içeriye girer kendisi.
 
Evet başkanım 16 Temmuz sabahında dipçik darbeleri ve elektro şok cihazları ile gözaltına alındım. Kendime geldiğimde herkes iç çamaşırları ile otobüslere bindiriliyordu. Otobüslere bindikten sonra C Nizamiye’nin (Jandarma Genel Komutanlığı) çıkışında kaldırım taşı ve sopalarla lince tabi tutuldum.

“TEKME, YUMRUK VE SOPA DARBELERİYLE KORİDORDAN GEÇTİK”

Yolda giderken başımızdaki polis memuru Ankara Emniyet Müdürlüğünün girişinde 300 kişilik bir polis grubunun koridor yapıp bizi beklediğini söyledi. Ellerimiz ters kelepçeli vaziyette ve iç çamaşırlı iken araçtan indik. Sadece kilodumuz kalmıştı. Birer birer bu koridordan tekme, yumruk ve sopa darbeleriyle geçtik. Oradan geçerken kafama, kaburgalarıma, kasığıma ve sağ bacağıma darbeler aldım.

“YERE DÜŞTÜM, BİR DAHA KALKAMADIM”

Sağ bacağımdaki proteze gelen darbeler sonucu koridorun sonunu getiremedim, yere düştüm ve bir daha kalkamadım. Gözümü yarı baygın açtığımda Ankara TEM’in spor salonundaydım. Dışarıda bulunanlar ellerindeki silahlarla spor salonunun camlarına ateş ederek, içeri gelerek bizi öldüreceklerini söylüyorlardı ve üzerimize düşen cam kırıkları ağır kesikler oluşturuyordu. Ayrıca yere düşen cam parçaları üzerimizde herhangi bir kıyafet olmadığı için vücudumuzda derin kesikler oluşturuyordu. Ne kadar kaldığımı hatırlamamakla birlikte başkanım kaldığım süre içerisinde sağ bacağıma aldığım darbeler nedeniyle sağ bacağımda protez vardır, söylediğim gibi hareket etmekte zorlanıyordum.

“YAPILAN İDRARLAR BİZİM ÜZERİMİZİ KAPLADI”

Bu arada birkaç tane er ben yerde yatarken duvarın dibinde görevli memura gelip tuvalet ihtiyaçlarının olduğunu ve tuvalete gitmek istediğini söyledi. Oradaki memur da gidin şu duvar dibine yapın lan dedi. Erler orada insanlar var, biz oraya tuvaletimizi yaparsak onların üzerine gider her yer idrar olur, dedi. Bunun üzerine bana ne kardeşim altına yap, diye bir ifade kullandı. Erler de mecburen gelip duvara idrarlarını yapmak zorunda kaldılar ve bu yapılan idrarlar yerde yatarken bizim bütün üzerimizi tabiri caizse kapladı. Elimizi, yüzümüzü her yerimizi yani her taraf kan ve idrar olmuştu.

“AZRAİL OLDUĞUNU SÖYLEYEN BİR POLİS GELDİ”

Bu vaziyette iken yiyecek olarak bir tane ekmek küçük bir tane de küçük su ile 5-10 kişi idare ediyorduk. Bu arada kapı açıldı içeriye kendisini Azrail olduğunu söyleyen ne şivesi ile konuştuğunu tam anlayamadığım ve üzerinde polis yeleği olan biri girdi. Dedi ki herkes sırtını dönüp dizüstü dizlerinin önüne çöksün. Tabi herkes sırtını döndü. Dizlerinin üzerine çöktü ancak ben yerden kalkamadım. Bu Azrail denilen şahıs geldi. Elinde tomarla plastik kelepçeyi kırbaç gibi yapmış, dizüstü çökün diyorum sana lan deyip vuruyordu, vuruyordu ama ne hikmetse ben o acıyı hissetmiyordum.

“KORKULACAK BİR ŞEY YOK, KABURGAN KIRILMIŞ, BEYİN TRAVMASI GEÇİRMİŞ OLABİLİRSİN”
 
Tabi çok kalın bir şey ama yani bilmiyorum. Vurdukça vurmaya başlıyordu artık yorulmaya mı başladı ne bilmiyorum sana dizüstü çök diyorum dedi. Ben de artık benim sağ bacağımda protez var, aldığım darbeler sonucu ayağa kalkamıyorum, ben gaziyim dedim. Bunun üzerine demek sen gazisin lan, aynen bu ifadeye kullanarak daha hızlı vurmaya başladı. Bunun üzerine oradaki arkasını dönenler artık dayanamadı döndüler. Niye vuruyorsunuz o gaziye. Gazi olduğunu belirtiyor hala vuruyorsunuz. Bunun üzerine korktu korkup bıraktı, tabi ben hala yerde yatıyorum. Yerler idrar, kan, her şey elimizde yüzümüzde, daha sonra kaç gün geçti tam hatırlamamakla birlikte 3-4 kişi beni revire götürdü. Revirdeki doktor beni muayene etti. Aynen ifadesini söylüyorum başkanım. Korkulacak bir şey yok. Kaburgan kırılmış, beyin travması geçirmiş olabilirsin. Bacağındaki protezler darbeye bağlı oynamış olabilir. Onun için oynatamıyorsun bacağını. Seni hastaneye sevk edeceğim deyip muayene raporunu eline aldı.

“BAŞINIZ BELAYA GİRMESİN DİYE DOKTORU TEHDİT ETTİ”

Peki muayene raporuna ne yazdı başkanım yani normal yazması gereken biraz önce bana söylediği ifadeler peki yazdığı şey ne yazdığı şey darp ve cebir yoktur. Onun üzerine beni hastaneye sevk ettiler. Yanlış hatırlamıyorsam, yanlışta söylemek istemiyorum Keçiören Devlet Hastanesi ama hatırlamıyorum, kayıtlarda mevcuttur. Keçiören Devlet Hastanesine gittiğimizde oradaki ortopedi doktoru röntgen ve tomografi istedi. Sonuçlara bakınca panik halinde, hemen buna müdahale etmemiz lazım dedi. Peki oradaki polis memurları ne yaptı? Bir tanesi doktorun kulağına eğildi ki benim gazi olduğumu da biliyor, revirden götüren kişi, ya aynen ifadesini okuyayım da hocam bu vatan haini başınız belaya girmesin siz de sıkıntıya girersiniz deyip üstü kapalı tehdit etti. Doktor yüzündeki o korkuyu hatırlıyorum. Peki doktor ne yaptı? Tamam dedi, biraz önce müdahale etmesi gereken doktor bir anda 180 derece dönüp beni tekrar TEM’in revirine sedye ile götürdüler.

“GÖZLERİMİ ZAR ZOR AÇIYORUM”

Şimdi buraya kadar yaşadığım hadiseler mi daha zordur revire giderken ki yaşadığım hadiseler mi daha zordur derseniz açıkçası arasında bir tercih yapabilir miyim şüpheliyim. Şundan dolayı bu doktoru üstü kapalı tehdit eden polis memuru, askerlik, kahramanlar… sedye ile gidiyorum kulağımın dibine geliyor, şu mesafeye yaklaş diyor ve şunu diyor bakın gazi olduğumu da biliyor, protez var yani bacağımda, siz vatan hainleri ancak rütbe takarsınız, ben var ya askerde en önde giderdim bölük komutanımız korkup en arkaya gelirdi. Bir gün çok sinirlendim bağırıp çağırdım kendine. Operasyondayız dövecektim de… Allah’tan arkaya geçti bir şey demedi. Bütün subaylar hepiniz böyle korkaksınız dedi.

Gözlerimi zar zor açıyorum, kafama aldığım darbelerden dolayı ama artık belli bir aşamaya geldi dayanamadım dedim ki kardeş sen yanlış kişiyle yanlış konuları konuşuyorsun bunları bana değil git başkasına anlat. Tabi böyle bir tepki beklemeyince afalladı, konuşma lan kes sesini diyebildi sadece, başka bir şey diyemedi.

“KADIN SUBAYI BAYAĞI BİR DÖVDÜLER”

Revire döndüğümüzde şimdi burayı anlatmak biraz zor olacak çünkü dünya tarihi böyle bir şey yaşamış mıdır, açıkçası şüpheliyim. Çünkü anlatacağım şeyleri birazdan burada vicdanı olan herkesin vicdanında yankılanacağını düşünüyorum. TEM’in revirine döndüğümde akşam, pijamalı bir bayan getirdiler ve getiren polis memuru aynen şu ifadeyi verdi: Bu var ya bu, bütün füzelerden sorumluymuş, dediği kadın pijamalarıyla revire konuldu. Bunun üzerine kadın subayı bayağı bir dövdüler. İsmini biliyorum ama ismini vermek istemiyorum, rencide olmaması için, sadece hadiseyi anlatıyorum. Bunun üzerine kadın subayı bayağı bir dövdüler.

“HEPİMİZ BİRER BİRER SENİN ÜZERİNDEN GEÇECEĞİZ”

Yanlış hatırlamıyorsam isminin Süleyman olduğu söylenen bir polis memuru iki de bir kadını hem dövüyor hem kulağının dibine gidip ne diyordu biliyor musunuz? Birebir gözlerimin önünde olan hadise. Senin ırzına geçeceğim, Türk subayına bunu söylüyor daha suçlu mu suçsuz mu hiçbir şey belli değil. Birazdan seni aşağı götüreceğim. Hepimiz birer birer senin üzerinden geçeceğiz deyip bir yandan da vuruyordu. Daha sonra sen var ya cezaevinde seni her gün ziyaret edeceğim daha ağırları var da ben bunları hafifleterek söylüyorum. Ya inanın şu andaki gözümü kapatıyorum ve o anı hatırlıyorum.

“KADINI GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE SOYUNDURMAYA ÇALIŞTI”

Kadın sanki böyle top yumak haline geldi utançtan. Hatta biraz daha ileriyi gitti. Kadını bizim gözümüzün önünde soyundurmaya çalıştı. Nasıl bir affedersiniz fantezi anlayışı varsa Allah’tan, başka bir polis memuru müdahale etti de arka tarafta bölme vardı oraya götürüp üstünü değiştirdi. Daha sonra bu ismini söylediğim biraz önceki polis memuru bir gün içeriye geldi. Sağ elini incitmiş. Oradaki bir tane bayan polis memuru vardı dedi ki ya Süleyman bey elini nasıl incittin? Ya dedi dövüyordum birini, çenesine vurunca elmacık kemiği kırıldı, o ara benim de elim incindi. Oradaki doktor muayene ediyor, ben de görüyorum tabi, aramız sizden daha yakın bir mesafe. Ya böyle söyle dedi niye başın belaya girer sinirlendim duvara vurdum de veya gözaltına alınma sırasında arbede oluştu, vurdum elim incindi de dedi. Aynen bu ifadeler geçiyor ve polis memuru da aynı şekilde ya işte bende sinirlendim de vurmaya başladım, demeye başladı.

“AKLIMDA KALAN TEK ŞEY O KADININ YÜZ İFADESİ”

Sonraki günlerde yanlış hatırlamıyorsam 16 Temmuz’dan sonraki 2-3 günkü zaman dilimi olabilir. Daha sonra tekrar geliyor aynı memur yine aynı bayanın yanına oturuyor, kulağına eğiliyor, bir şeyler söylüyor, kadın kıpkırmızı kesiliyor, bir Türk subayına ve pijamalı. Bazen diyorum ki bu kadar zaman geçti 3,5 yıl 4 yıl, aklımda ne kaldı diye emin olun aklımda kalan tek bir şey var o kadının yüz ifadesi.

“ÖZEL HAREKET POLİSLERİ BENİM EMRİNDEYDİ, HİÇ KİMSE BÖYLE YAPMADI”

Şimdi ben bir insan bunu nasıl yapabilir diye düşünüyorum. Çünkü ben 2011 yılında ekim ayıydı, bir haber geldi, dediler ki 15 kişilik bir terörist grubu Şırnak’ın Antiçin yaylasında mezrada bulunuyor. Operasyon yapılacak. Hemen iki TEM hazırlığı, başta da sen gideceksin denildi. Ben de hemen personelimi aradım. Yarım saat içerisinde hazırlığımızı yaptık. Yaklaşık 20-22 kişi 15 kişilik terörist grubuna bulunduğu bölgeye atılacağız. Helikopterler geldi, helikopterler bizi attı, emniyetçileri çıkarttım ve bende personelimle beraber mezraya doğru ilerledim. Yaklaşık 5 metre mesafeye kadar bir özel harekat bölük komutanı olarak temasa girdim. 5 metre mübalağa yapmıyorum ve 4 tanesini kendi elimle ve birkaç tane personelle birlikte canlı yakaladık. Bir tanesinin üzerinde iç çamaşırı vardı. Gerekli güvenlik önlemini aldırdıktan sonra bakın daha yakaladığımız kişilerin daha hukuk önünde ceza almamış suçluluğu, suçsuzluğu daha kesinleşmemiş, bu kişiye dedim ki arkadaşlar yedek kıyafetlerinizi çıkartın üzerine giydirin ki biz bir erkeğe böyle muamele yaptık. Silahlı kuvvetler personeli olarak böyle yaptık. Benim emrime onlarca kez özel hareket polisi verdiler, onlarca kez operasyon yaptık ve benim emrimdeydi hiçbirinin böyle bir eylem yaptığını görmedim bana o zaman deselerdi ki bir Türk subayına bayan Türk subayına bir polis memuru bunu yapacak ya yeminle söylüyorum hayal edemezdim.

Ben uzun zamandır düşünüyorum buna nasıl bir tabir bulayım emin olun bir tabir bulamıyorum. Nasıl bir şey diyeceğim bilemiyorum. Bütün kelimeler dünya üzerindeki bütün kelimeler yetersiz kalıyor. Yani varsayalım, 2 ülke arasında savaş olsun ve bir bayan subay diğer ülkenin askeri tarafından esir alınsın veya bir Yunan subayı veya ne bileyim Iraklı, İranlı, Rusya ne ise artık esir alınsın. Bayan ya ona bile bu şekilde muamele yapılamaz. Savaş hukukunda bu çok büyük bir suçtur.

“BAYAN SUBAYIN EVİNDEN HİÇ ÇIKMADIĞI ORTAYA ÇIKTI”

Peki bunlardan sonra ne oldu? Evet bunlardan sonra şu oldu. Bu bayan subay hiç evinden çıkmadığı belli oldu. Lojmandan alınıp getirildiği belli oldu ve beraat etti. Beraat etti, peki pardon mu bu mu cevabı. Geçenlerde ben gelmedim ama hatta şöyle söyleyeyim daha sonra bu kişinin bu bayan subaya bunu yapıp birini döverken işkence yaparken eli incinen kişiye de gazilik statüsü verildiğini duydum. Ne garip değil mi gazilik statüsü. Acaba bu kadar ucuz bir şey mi?

“AMCAM DA YÜKSEKOVA’DA YARALANDI”

Geçirdiğim yılları düşünüyorum, çektiğim ızdırapları düşünüyorum ve gaziliğin bu kadar ucuz olup olamayacağına bir anlam veremiyorum. Benim amcam Hakkari Yüksekova’da iki parmağını kaybetti çatışmada şu şekilde. 20 küsur yıl oldu, devlet rozet verdi, tazminat verdi ama gazilik statüsü vermedi. Neden biliyor musunuz? Bir milim aşağından kopmadı diye. 20 küsur yıl oldu bu şekilde iken demircinin yanında çalıştı. Ben tarihi çok seven bir insanım ve hobi niyetine okurum sınav için ya da bir şey için değil de tarih okurken Türk milletinin göstermiş olduğu kahramanlıklar yanında düşmana karşı göstermiş olduğu şeylere hep yüreğim kabarmıştır. En çok beni etkileyen sahne Çanakkale Savaşı’ndaki şey de anlatmışlardı da rehber cepheler arası 25 metre hatta o kadar yoğun ateş var ki düşman cephe arasında mermiler havada çarpışıyor ve bir tane İngiliz askeri yaralanmış inliyor ve İngiliz askerlerinin kendi arkadaşlarının hiçbiri cesaret edip de o askeri alamıyor ve artık inlemeler o kadar yükseliyor ki bir tane Mehmetçik dayanamıyor, beyaz fanilasını sallıyor. Ateş bir anda duruyor. Çıkıyor mevzisinden, alıyor İngiliz askeri sırtına, götürüyor İngilizlerin mevzisine koyuyor ve tekrar kendi mevzisini dönüyor. Ne oluyor biliyor musunuz? Bütün İngiliz cephesi alkışlamaya başlıyor. Bakın bir savaştan bahsediyorum ve bir Türk askeri bu şekilde davranıyor, fazla uzatmayacağım.

Bir Diyarbakırlı komiserin bir gaziye yaptığını söyleyeceğim. Diyarbakırlı bir komiser vardı orada bir tane, birisi söyledi Diyarbakırlı olduğunu oradan biliyorum. Bakın dedi bu da Diyarbakırlı sizin gibi vatan haini değil, Kürt ama vatan haini değil dedi. Daha sonra ne oldu biliyor musunuz? Benim gazi olduğumu bilince geldi demek sen gazisin lan dedi. Bir tane vurdu, yani ne yapmak istediğini ne demek istediğini hala anlamladıramıyorum. Ben de Diyarbakırlıyım lan dedi, nasıl bir mesaj anlayamadım, bir Diyarbakırlı bir gaziye vuruyor ve bende Diyarbakırlıyım lan diyor, bir sürü gazi var yani benim arkadaşlarım var Vanlı olan Hakkarili olan hepsi de gazidir.
 
“İŞKENCE ODASINA BİRİNİ GETİRİP BİRİNİ GÖTÜRÜYORLARDI”

Tabi biz revirde kalırken başkanım sabaha kadar işkence odası vardı, birini getirip birini götürüyorlardı. Bir gün bir tane tulumlu birisini getirdiler. Getiren kişi dedi ki, bu F16 pilotuymuş. O adamı bir aldılar ya adamın eli yüzü tanınmaz haldeydi. Daha sonra işkence odasına götürdüler. Sabaha kadar çığlıkları halen kulağımda çınlıyor. Peki sabahleyin ne oldu? Getirip adamı bir kum çuvalı gibi attılar. Daha sonra getiren polis memuru ne dedi biliyor musunuz? Ya bu F16 pilotu değilmiş, ya bu Skorsky pilotuymuş. Diğeri de olsun ya o da pilot diğeri de pilot dedi. İnsan hayatı bu kadar ucuz.

“BU İÇ KANAMA GEÇİRİYOR OLABİLİR”

Bir tane Başbakanlık’ta çalışan sivil gelmişti. Getiren memur dedi ki bu Fuat Avni imiş. Adamı var ya anasından doğduğuna pişman ettiler. Daha sonra işkence odasına aldılar. Sabaha kadar işkence ettiler. Çığlıkları halen kulağımda yankılanıyor ve sabahleyin getirip ortaya attılar. Adam tir tir titriyor. Doktor baktı, bu iç kanama geçiriyor olabilir, bunu hastaneye sevk etmemiz gerekir dedi. Hastaneye sevk ettiler. Peki hastaneye sevk ederken ne oldu biliyor musunuz? Başka bir polis memuru geldi, bu Fuat Avni değilmiş, dedi. O adam yaşıyor mu yaşamıyor mu onu da bilmiyorum.

“İŞKENCECİ BAYRAM ÇİFTÇİ İLE CEZAEVİNDE KARŞILAŞTIK”

Başkanım bu olay çok uzun anlat anlat bitmez bunu kısaca kesiyorum. Sadece şunu demek istiyorum. Kaderin garip bir cilvesidir ki Bayram Çiftçi diye o zaman ki işkencenin başındaki TEM Şube Müdür Yardımcısı, bir gün kapı açıldı cezaevinde kalıyoruz, koğuştan içeriye biri girdi ama adamın acayip bir korku var gözlerinde, içeriye girdi kimmiş TEM Şube Müdür Yardımcısı Bayram Çiftçi işkencenin başında bulunan yani. Neden tutuklanmış, fetöden. Neyse tabi korkunun sebebi şu; yani koğuştakilerin yarısına işkence yapmış o gece. Daha sonra korktuğu gibi olmadı, kimse herhangi bir fiske dahi vurmadı. Yanlış bir şey söylemedi kimse. Eşyaları alındı. Çay ikram edildi. Ondan sonra koğuş değiştirdi, ne oldu bilmiyorum. Ama hatırladığım bir şey var. Konuşurken sesi korkudan tir tir titriyordu, onu hatırlıyorum.

“HADİ BİRAZ GİDİN YATIN DA AKLINIZ BAŞINIZA GELSİN”

Dediğim gibi uzatmayacağım çünkü artık bunun başka bir davanın konusu olduğunu düşünüyorum. İşkence davasının bu nedenle kısa kesiyorum. 9 günlük işkencenin ardından ne oldu? Tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk edildik. Tabi ben koltuk değnekleri ile gidiyorum, hakimin karşısına çıktım. Oğuz Dik (Mahkeme başkanı) dedi ki niye bu haldesin? Ben de durumu aynen olduğu gibi anlattım. Gazi olduğumu, bacağımda protez olduğunu ve darbelere bağlı yürüyemediğimi söyledim. Öyle olunca garip bir şekilde şunu yaptı aynen. Yan tarafta iki üç kişi vardı, sivil hatta şöyle bir ifade de oldu tamam sen çık dedi. Ben çıktım, daha sonra 5 kişi içeriye girdik. Aynen şu ifadeyi kullandı hadi biraz gidin yatın da aklınız başınıza gelsin, diyerek bizi tutukladı ve buradan Sincan T Tipi Cezaevine geldim.

“KABURGA KIRIĞIM İLAÇSIZ İYİLEŞTİ”

T Tipi Cezaevindeki koğuş 25 metrekare idi. Tahmin edersiniz 25 metrekarenin ne kadar olduğunu. Kürsünün biraz uzununu düşünün, kare şeklinde ve 6 tane yatak var. 17 kişi kalıyor. Yani inanın kalkıp insanların üzerinden koltuk değneği ile geçerek tuvalete gitmek bile bir işkence idi yarım saat sürüyordu, aşağı in ve çık. Tabi bu süreç zarfında kaburga kırığımız ilaçsız bir şekilde iyileşti. Dudağımız ve çenemiz ilaçsız bir şekilde iyileşti ama ne gariptir ki iyileşmeyen bazı geçmeyen yaralar da mevcut.

“KUSURA BAKMA TALİMAT VAR”

Cezaevinde ne oldu? Biliyorsunuz benim 4 bölümden mutat bir şekilde takip edilmem lazım. Revire çıkıyorum. Ne kadar sürede çıkabiliyorum? 3 hafta. 3 hafta boyunca bekliyorum. Revire çıkıyorum. Çıktıktan sonra doktor diyor ki tamam seni ortopedi bölümüne sevk ediyorum. Peki ne kadar sürüyor bu sevk 2 ay. Yani yaklaşık 2,5 ay boyunca ben bir bölüme gidebilmek için bekliyorum.

Bir gün kendisine hocam bakın ben 2,5 ay bekliyorum bir bölüm için, benim mevcut rahatsızlığımı biliyorsunuz, raporlarım var elinizde, 2 bölüme sevk edemezsiniz, dedim. Ya kusura bakma, talimat var, ben de biliyorum senin rahatsızlıklarını ama bize sadece bir bölüme sevk edebileceğimizi söylediler. 1 bölüme sevk edebilmek içinde talimat verdiler. Dedim hocam bu nasıl olur, ya siz doktorsunuz sevk edilmesi gerekiyorsa sevk edersiniz. Kusura bakma, benim de yapabileceğim bir şey yok dedi ve ben normalde 2-3 aya bir gitmem gereken kontrol olmam gereken bölümlere sadece bir tur için 10 ay beklemekteyim.
 
İşin daha garip tarafı ben cezaevinde kalamaz raporu için dilekçe yazdım. 1,5 yıl boyunca dilekçe yazdım. Peki ne zaman onay verildi biliyor musunuz? Burada ilk mahkeme günü, avukatım durumu arz edince, benim gazi olduğumu söyleyince siz de şaşırmıştınız. Bizim davamızda gazi mi vardı diyerek ve onaylayarak tamam demişsiniz, sizin mahkemenizin onayı üzerine ben cezaevinde kalır kalamaz raporu alabilmek için hastaneye gittim. 1,5 yıl boyunca cevap dahi verilmedi.


25 Temmuz 2020 14:41
DİĞER HABERLER