Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih'in yeni köşe yazısı 'Hakikat-ı Ahmediyenin iki yüzü' başlığını taşıyor.
Efendimiz (S.A.S.) bir duasında: “(Ya Rabbi) Senin, Zâtını isimlendirdiğin veya Kitabında indirdiğin veya mahlûkatından birine öğrettiğin veya gayb ilminde Kendine tahsis ettiğin (Kimseye bildirmediğin) bütün İSİMLERİN HÜRMETİNE… İSTİYORUM” diyor.
Enbiya Suresi’nde net bir şekilde şunlar ifade ediliyor: “(Bütün peygamberlerden) her birini bir hüküm ve bir ilim verdik: Dağları ve kuşları Davud’un emrine verdik. Onlar, Davud’la beraber tesbihat yaparlardı. Biz dilediğimiz her şeyi yapma kudretine Sâhibiz. Bir de Davud’a zırh yapma sanatını öğrettik ki, sizi savaşınızın şiddetinden korusun. Peki, bütün bunlar için şükrediyor musunuz? Süleyman’a da şiddetli rüzgarı, emrine âmâde kıldık. Rüzgar onun emriyle bu bereketli ve mübarek kıldığımız beldeye doğru eserdi. Çünkü herşeyin gerçek mâhiyetini biz biliriz. Kendisi için dalgıçlık yapan ve daha başka bir takım işler yapan bazı cinleri (şeytanları) da Süleyman’ın emrine verdik. Biz onları gözetim altında tutardık.” (21/79-82)
Sebe Suresinde de şöyle buyuruluyor. “Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı Süleyman’ın önünde çalışırdı. (Şeytanlardan) kim emrimizden sapsa, ona alevli azabımızı tattırırdık.” (34/12)
M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki: “Süleyman Aleyhisselam cinleri emrine âmâde kılıp çalıştırma hususunda bir kısım DUALAR veya bizim bilemediğimiz Cenab-ı Hakkın GÜZEL İSİMLERİNDEN bazı İSİMLER biliyordu. Esbab planında onları okuduğundan cinler onun emrine giriyordu. (…) Allah her peygambere ayrı ayrı İSİMLER öğretmiş olabileceği de anlaşılıyor ki, ihtimal Süleyman Aleyhisselam da kendisine öğretilen bu isimleri okuyarak cinleri emrine âmâde kılıyordu. Aslında cinleri de şeytanları da hakiki mânâda Hz. Süleyman’ın emrine veren Hz. Allah’tır… (…)
“Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ın, VARLIĞIN ayrı ayrı boyutlarını emirlerine âmâde kılmaları hususundaki mazhariyetleridir. Değişik sıkıntılar CENDERESİNDE SIKIŞA SIKIŞA âdeta FİZİKÎ YANLARIYLA ERİYİP ‘Süleyman ne güzel kuldu! Hep Allah’a yönelirdi.’ (Sad Suresi, 38/30) hakikatının tam bir timsali haline gelen Hz. Davud’a, dağların ve demir gibi fizikî varlıkların musahhar kılınması; ona nisbeten babasından tevârüs ettiği güç, kuvvet, saltanat ve debdebe ile, maddî ve fizikî bir dünyada peygamberlikle serfiraz kılınan Hz. Süleyman’a, fizik ötesi varlıklar sayılan cinlerin, şeytanların, ifritlerin hatta bir mânada fizikten çok FİZİK ÖTESİYLE münasebettar görünen rüzgarların teshir edilmesi HAKİKAT-I AHMEDİYEDE temaşa ettiğimiz FİZİK-METAFİZİK DENGESİNİN ayrı ayrı temsil edilmeleri gibi görünmektedir.
“Bu itibarla denebilir ki, HZ. DAVUD Aleyhisselam, HAKİKAT-I MUHAMMEDİYENİN bâtını adına bir nüve, HZ. SÜLEYMAN da onun zâhirî namına bir çekirdekti; mevsimi gelince bu konuda da MAKAM-I CEM’in SAHİBİ, O ZATTA (S.A.S.) içtima ettiler.” (Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar)
Cenab-ı Hak, Hz. Davud Aleyhisselam ve Hz. Süleyman Aleyhisselama “Mümin kullardan çoğuna üstün ve faziletli kılma mazhariyeti (27/15) bahşettiği gibi, elbette Muhammed Aleyhisselama Makam-ı Cem’in Sahibi olarak her ikisine verilenden daha fazlası verilmiştir. Zâhir ve Bâtın, Mülk ve Melekût bilgilerinin hepsi…
Onun ümmetinden sadece Osmanlıya baksak, orada bile, Hz. Davud Aleyhisselama benzeyen Yavuz Sultan Selim ve Hz. Süleyman Aleyhisselama benzeyen Kanunî Sultan Süleyman’ı görebilir, devlet ve Medeniyeti temsil eden şahsiyetler olarak onların izlerinde belki birer çırak olarak hissedebiliriz. Elmalılı Hamdi Yazır’ın bir benzetmesi ve bir görüşü olarak takdim ediyorum. Âhir zamanda gelecek ve Efendimizin “Kardeşlerim” müjdesinin hedefleri olanlar içinde belki de ileride Cenab-ı Hak tahmin edemeyeceğimiz mazhariyetler ve ihtişamlar ihsan edebilir…
Şu sürecin zulmüne ve gadrine rağmen, önceki zalimler için ifade edilen âyeti dile getirelim yeter: “(Orduya gerek yok) bir tek SES yeter! Bir de bakmışsınız: Sönüp kalmışlar…” (Yasin Suresi, 36/29) Bu son cümle riyazi olarak çok yakın tarihlere bakıyor…