[Harun Tokak] Cennetin Kapıları

Samanyoluhaber.com yazarı Harun Tokak'ın pazar yazısı

HARUN TOKAK
Oturduğumuz eve yakın eski bir kasaba var.
Çoğu tek katlı olan kasaba evleri oldukça bakımlı.
Önlerinden geçerken insan gözlerini alamıyor.
Evlerin önü, gökyüzüne doğru boyunlarını uzatmış sarı, kırmızı, beyaz, rengarenk güller, pembe hatmiler, lavantalar, akşam sefaları, ortancalar gibi rengarenk çiçeklerle bezeli. 
Bu kasabada en çok da evlerin ahşap kapıları dikkatimi çekiyor.
Mutluluk ve hüzün eşiği kapılar…
Her biri yılların ihtişamını, yılların izlerini taşıyor.
Eşiği aşınmış o kapılardan kimler geldi’ kimler geçti kim bilir?
Hangi mutluluklarla açılıp hangi hüzünlerle kapandı…
Merdivenlerinden kimler indi? Kimler çıktı?
O kapılar neler fısıldıyor insana neler... 
O kapıların arkasında neler yaşandı, neler yaşanıyor?
O kapılar arkalarında nasıl hayatlar saklıyorlar acaba?
Kaç çocuk ağlayarak dünyaya gözlerini açtı o kapıların ardında.
Kaç kişi son nefesini verdi o kapıların ardında, kaç kişi tabutunun üzerindeki yeşil örtüsü ile son kapıya doğru yürüdü. 
Kaç genç kız beyaz gelinliği ile girdi o kapılardan, kaç genç kız beyaz gelinliği ile çıktı. Korunaklı bölgemiz kapılarımızın arkası; saklandığımız, kendimizi güvende hissettiğimiz yerler.
Bir de birbirinden farklı son derece estetik kapı tokmakları ve kapı kolları...
Hangi haberi sevinçle vermek için uzun süre çalındı veya hangi üzüntülü durumu haber vermemek için uzun süre tutuldu.
Bazı kapılarsa sanki yıllardır hiç açılmamış gibi; orasını burasını, kollarını tokmaklarını örümcek bağlamış.
En çok da kapalı kapılar, ışığı sönmüş evler rikkatime dokunuyor.
Hayatımız kapılarla dolu. 
Ne çok kapılardan geçtik ne çok kapıyı kapattık, ne çok kapı kapandı yüzümüze.
Her yolculuk bir kapıyı açmakla başlıyor.
Her karar anında birkaç kapı çıkıyor karşımıza ve girmek zorunda kalıyoruz birinden.
Kapılar bazen hayatın en can alıcı nesnesi oluyor.
Bir doğumhanenin veya bir hapishanenin kapısı gibi. “Ha açıldı ha açılacak!” diye önlerinde hop oturup hop kalktığımız kapılar.
Gün gelir sevince boğar o kapılar.
Gün gelir duman duman ağıt yükselir o kapılardan.
Açılışları genellikle yumuşak ve sessiz, kapanışları ise sert ve hışımlıdır. 
Dilimizde ne çok kapı var.
Hakk’ın kapısı, halkın kapısı, hastanene kapısı, hapishane kapısı, han kapısı, saray kapısı, devlet kapısı, ekmek kapısı, el kapısı, komşu kapısı, kanun kapısı…
Kapı kısmettir.
Yüzümüze kapananlar, yüzlere kapattıklarımızın yankısı olabilir.
Yüzümüze kapananlara takılıp kalırsak, açılan yeni kapıların farkında olamayız.
Her kapının bir anahtarı vardır.
Ama asıl olan anahtar değil kapının ardındakilerdir. 
Kapıyı vurmayı da önünde durmayı da bilmek gerekir.
Bir de gönül kapısı vardır ki ne tokmağı vardır ne zili.
Bazen bir güzel söz, bazen gülümseyen bir göz ile açılır.
Eskiler, bir kapıyı kapatan Allah bin kapıyı açar, derlermiş.
Peygamber Mescidi’nin kapılarından birinin adı Cibril Kapısı.
Melek Cebrail, Peygamberimiz’in (s.a.v) yanına o kapıdan girerek gelirmiş.
Ne kadar ibret verici değil mi?
O kapının kanatlarının birinde “Ey kapıları açan Rabbim” yazıyor. Diğer kanadında ise, “Bize hayır kapılarını aç”.
Kapıların sahibi O.
Bir kapıyı kapayınca bin kapıyı açacak olan da O. 
Bir bacımızın tabiriyle ile Türkiye’de “yetim Ramazanlar” yaşanırken bir de bakıyorsunuz Avrupa’da bazı şehirlerin sokakları, caddeleri Ramazan ışıklarıyla aydınlanıyor.
Türkiye’de gazetelerimizin, televizyonlarımızın kapıları kapatılırken bir de bakıyorsunuz International Journalists Association’ın gecesinde de gördüğümüz gibi yürek kahramanı gazetecilerimiz “diaspora medyası” ile bütün dünyada destan yazıyorlar. 
Kendi tabirleri ile “Gece Uber Gündüz Haber” yapıyorlar. 
Birileri “Olimpiyatlara bir daha salon yok” buyurunca, o da aldı başını gurbetin yollarına düştü. Her yıl mayısta Anadolu’yu dalga dalga bir bahar sevinci gibi saran olimpiyatlar, şimdilerde bütün dünyayı dolaşıyor.
Bir kapı kapanırken bin kapı açılıyor.
Kış kapısını kapatırken bahar kapılarını aralıyor.
Bazen de kapılar içe içe açılıyor.
Peygamberimiz, "Şüphesiz ki, Cennet, bir sene boyunca Ramazan ayı için süslenir.” buyuruyor. “Ramazan’ın ilk gecesi olunca ‘Müsire’ denilen bir rüzgâr, Arş’ın altından eser. Cennet ağaçlarının yaprağı ve kapılarının halkaları şiddetle sallanır ve bundan dolayı tatlı bir ses işitilir ki, duyanlar bundan daha güzelini hiç işitmemişlerdir. Köşklerinin balkonlarına çıkan huriler, cennetin bekçisi Rıdvan’a seslenirler;
‘Bu gecede bir gariplik var. Bu gece de nedir?’ diye sorarlar. Rıdvan onlara, ‘Bu gece Ramazan’ın birinci gecesidir. Allah’ın salih kullarının cennete gelmesi yakın oldu.’der. Sonra Allah Tealâ nida eder: ‘Ey Rıdvan, cennetin tüm kapılarını aç. Ey Malik, cehennemin tüm kapılarını kapat. Ey Cebrail, yeryüzüne in, müminlerin oruçlarını bozamasınlar diye azgın şeytanların hepsini bağla ve denizlerin dalgalarına at.’ ” 
‘‘Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyamet gününde o kapıdan ancak oruç tutmuş olanlar girer, o kapıdan başka hiç kimse giremez. O kapıdan kim cennete girerse ebedi olarak susuzluk çekmez.
Çok namaz kılanlar namaz kapısından çağrılır.
Mücahitler cihat kapısından çağrılır.
İnfak kahramanları da infak kapısından davet edilir.
Hazreti Ebu Bekir merakla sorar;
‘Babam, anam sana feda olsun ya Resulallah! Bir kişi bu kapıların hepsinden davet olunur mu?’
‘Evet, hepsinden davet olunur.’ der Allah’ın Resulü ve sonra da ilave eder, ‘Ey Ebu Bekir, umarım ki, sen de o bahtiyarlardan olasın.’’ 
Bazen susuz bir köpeğe su vermek açar cennetin kapılarını. 
Bazen anne babaya merhamet, bazen iffet, bazen çalışanına hakkıyla ödediğin ücret, bazen bir yetimin dağınık saçını öpmek.
Madem Ramazan’da cehennem kapıları kapanıyor, biz de cehenneme açılan kapıları kapatmalıyız.
Gıybet, dedikodu, fitne, fesat, kul hakkı, bencillik, cimrilik, hırs, açgözlülük, nefret, kıskançlık kapılarını kapatmalıyız.
Bu akşam Ramazan’ın ilk gecesi… 
Melal akşamlarına gül düşüren geceler başlıyor.
Bitmeyen sancılarımız, kangren olmuş yaralarımız, coğrafyamızda ve ülkemizde tükenmez dertlerimiz olsa da kutsal anların kuşatmasında olduğumuzun farkındayız.
Lakin cennetten gelen en tatlı esintileri alabilmek için gönül kapılarını açma vakti. 
“Dua, kapı çalmaktır. Sonrasına karışmak haddi aşmaktır.” diyor Mevlâna.
Bütün kapılar yüzümüze kapanmadan Hakk’ın kapısına kapanmalı.
Zira bir gün bütün kapılar kapanacak.
Ve bütün kapıların sonunda bir kapı çıkacak karşımıza. İşte orada seçme şansı yok. 
Herkes geçiyor ve gidiyor o kapıdan. Bir gün biz de gideceğiz.
O kapının ardından gelen yok, bir haber de yok gidenlerin ardından......
Önemli olan son kapıda gülümseyebilmek.
Bu akşam teravih kapısından giriyor olacağız Ramazan’a.
Bu gece cennetin sekiz kapısı birden açılıyor.
Ve o kapılar bizi çağırıyor.
Cennetin kapıları, “Rabbinizin sizi bağışlanmasına koşun, genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete koşun.” diyerek bizi çağırırken; ben gurbetteki bir kasabanın taş döşeli eski sokağında yürüyorum.
En çok da yaşlı evlerin kapıları dikkatimi çekiyor.
Mutluluk ve hüzün eşiği kapılar…
Her biri yılların ihtişamını, yılların izlerini taşıyor.
Eşiği aşınmış o kapılardan kimler geldi, kimler geçti kimbilir. 
Hangi mutluluklarla açılıp hangi hüzünlerle kapandı. 
O kapıların arkasında neler yaşandı, neler yaşanıyor?
O kapılar arkalarında nasıl hayatlar saklıyorlar acaba?
Kaç çocuk ağlayarak dünyaya gözlerini açtı o kapıların ardında.
Kaç kişi son nefesini verdi o kapıların ardında, kaç kişi tabutunun üzerindeki yeşil örtüsü ile son kapıya doğru yürüdü. 
Kaç genç kız beyaz gelinliği ile girdi o kapılardan, kaç genç kız beyaz gelinliği ile çıktı. Korunaklı bölgemiz kapılarımızın arkası; saklandığımız, kendimizi güvende hissettiğimiz yerler.
O kapılar neler fısıldıyor insana neler...
“Kapı, kapı bu yolun son kapısı ölümse;                                                          
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!” 

10 Mart 2024 19:44
DİĞER HABERLER