Samanyoluhaber.com yazarlarından Ertuğrul İncekul yeni köşe yazısını "Hizmet Hareketi içinde transformasyon ve kadınların rolü" başlığıyla kaleme aldı.
İslam Dini, kadını alınıp satılan bir ticaret metası olmaktan azâde eylemiş ve Cenneti onun ayaklarının altına sermiştir. Kadın hakları konusunda söz söyleyebilecek yegâne din İslam’dır. Çünkü, gerek Kur’an-ı Kerim’e, gerek Peygamber Efendimiz’in tatbikatına, gerekse İslam tarihine baktığımızda, fertlerin hatalarından kaynaklanan bir takım suistimaller dışında, kadının en muallâ mevkii müslüman toplumlarda kazandığı görülür. Evet, İslam’da kadının diğer sistemlerde asla rastlanamayacak eşsiz bir konumu vardır. Günümüzün en modern sayılan toplumları bile, bu konuda onunla boy ölçüşemeyecek kadar geridir.
İslam’da hükümlerin yarısı kadınlar vasıtası ile gelir, başka dinlerde böyle bir örnek yoktur. Ümmü Seleme, Hafsa, Aişe (ra) gibi kadınlar vahye muhatap olmuşlardır.
Kadın tasavvufi metinlerde şefkat ve merhametin yeryüzüne yansıması olarak ele alınır. Duygu ve düşüncede sonsuza tam yönelen bir kadın ise nice mürşitlerin ve rehberlerin duyuramayacağı hakikatleri ruhlarımıza duyurabilir.
Sachiko Murata’ya göre İslam’da kadın ve erkek: Eşit, tamamlayıcı, ontolojik olarak aynı insanî hakikatin iki yönüdür. Kadına yönelik olumsuz algılar İslam’ın kendisinden değil, tarihsel kültürün ve ataerkil yorumların sonucudur.
Dünyada ‘’feminizm’’ kavram olarak tartışmalara açık, herkesin yüklediği farklı anlamlar var. Ama kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konusunda hala çok yolumuz olduğunu söyleyebiliriz. Ülkeleri yöneten parlementerler, bakanlar, başkanlar, dünya devi şirketlerin CEO’ları, sporcular, sanatçılar, yazarlar içerisinde çok başarılı örnekler olsa da halen erkek hegemonyasının hakim olduğu alanlar çok fazla.
Hizmet Hareketi’nde kadının rolü
Hizmet Hareketi’nin kadınlarla ilişkisi zaman içinde önemli bir değişim geçirmiştir. Başlangıçta hareket, 1980’lerde daha muhafazakâr bir ahlaki çerçeveyle, kadınların özel alan içinde fedakârlık, annelik ve gönüllülük gibi rollerini öne çıkarıyordu. Bu yıllarda Türkiye’de muhafazakâr aileler kız çocuklarının eğitim ve çalışma hayatına katılmasını çok sınırlı gördüğü için, hareket içinde de benzer bir tutum hakimdi. Türkiye’de kızlara yönelik ilk İmam Hatip Lisesi, 1977 yılında açılmıştır.
1990’larla birlikte Hizmet Hareketi genişlemeye, okullar ve kültürel kurumlar açmaya başladıkça kadınların kamusal görünürlüğü arttı. Kızların üniversiteye gitmesi teşvik edildi; özellikle öğretmenlik “kutsanan” bir meslek haline geldi. Böylece kadınlar hem hareketin eğitim faaliyetlerinde merkezî bir rol üstlendi hem de farklı ülkelerde görev alarak özgürleşme ve yeni kültürlerle karşılaşma fırsatı yakaladı. Yurtdışı görevleri de kadınların çok kültürlü bir dünya ile tanışmasına ve yeni ufuklar doğmasına sebep oldu.
Toplumda dindar kadınların modernleşme, eğitim ve kariyere yönelmesi erkek egemen kültür içinde bazı tepkiler doğursa da, kadınlar entelektüelleştikçe geleneksel rolleri sorgulamaya başladı. Hareket içindeki bazı kadınlar feminizm söylemlerini doğrudan sahipleniyorlar, bazıları ise mesafeli duruyorlar ama kamusal hayata daha aktif katılarak bireysel kimliklerini güçlendirdikleri bir gerçek.
2000’li yıllarda Hizmet Hareketi uluslararası bir sivil toplum ağına dönüştükçe, kadınlar öğretmenliğin yanı sıra doktorluk, mühendislik, akademisyenlik, hukuk gibi farklı mesleklere yayıldı. Kadın dernekleri, iş kadınları platformları, sağlık ve meslek örgütleri kuruldu; böylece kadınlar ekonomik ve sosyal olarak güçlendi. Bu dönemde başörtülü–başörtüsüz, ev kadını–çalışan kadın, akademisyen–öğrenci gibi farklı kimliklere sahip kadınların kamusal alanda görünürlüğü arttı.
15 Temmuz 2016 sonrasında ise Hizmet Hareketi’ne yapılan tenkil eylemi ve cadı avı neticesinde çok sayıda donanımlı ve nitelikli kadın Avrupa ve Amerika’ya göç etmek zorunda kalmıştır. Yaşanan zorluklara rağmen bulundukları ülkenin dil ve kültürüne entegre olarak toplumda farklı roller üstlendiler. Topluma katkı değer sunacak pozisyonlar edindiler. Sivil toplum kurumlarında gönüllü olarak yerel insanlara fayda sağlayacak faaliyetlere katıldılar. Önceki yıllarda Avrupa’ya gelen Türkiyeli vatandaşların da çocukları Avrupalı olarak toplumdaki etkileri arttı. Avrupa’da farklı kamu alanlarında çalışan kadın Hizmet gönüllülerinin sayısı da her geçen gün artıyor.
Günümüzde bir hayli eğitimli ve dindar kadınlar, yaşamlarında hem modern değerleri hem de dini sorumluluklarını dengede tutmaya çalışıyorlar. Ancak mevcut İslami literatür ve geleneksel kaynaklar, bu kadınların modern çalışma hayatında karşılaştıkları özgün zorlukları yeterince ele almıyor; dolayısıyla onların deneyimlerinin ve ihtiyaçlarının daha kapsamlı şekilde incelenmesi gerekiyor.
Sonuç olarak, Hizmet Hareketi’nin dönüşümü kadınların kamusal alanda daha aktif, eğitimli ve çeşitli roller üstlenmesini sağlayarak geleneksel kadın kimliğini dönüştürdü. Hizmet Hareketi’ndeki kadınlar yalnızca pasif katılımcılar değil; kendileri özne olarak bu rönesansa katkıda bulunuyorlar. Bugün hareketin özellikle Avrupa ve Amerika’da görünür olan kadın aktörleri Türkiye’deki kadının toplumsal rolüne, hukuk ve demokrasiye dönüldüğünde, nasıl etki edeceği ise gelecekte üzerinde durulacak bir konu olarak duruyor.