Samanyoluhaber.com yazarlarından Hüseyin Odabaşı Sosyal Barış konusunu yazdı.
Hiç düşündünüz mü, Müslümanlar olarak bizler neden bu kadar parça parçayız, darmadağınız ve bunun karşısında ise Batı medeniyeti yekpare, tek vücut ve müthiş bir bütünlük içindedir? Bu sorunun tatminkâr bir cevabını her Allah'ın kulu bulmak, vermek ve gereğini yapmak durumundadır. Çünkü bu sorunun cevabını bulup da gereğini yapmadığımızdan dolayı milyonlarca insan acı çekiyor, evleri başlarına yıkılıyor, düzenleri bozuluyor.
Bu sorunun cevabını uzatmadan söyleyeyim; toplumsal barış. Bizde olmayan fakat Batı medeniyetini oluşturan milletlerde olan şey sosyal barıştır. Bütün bir Müslüman dünyası, sosyal barışı gerçekleştiremediğinden huzursuz, mutsuz ve mağluptur.
Özellikle bizim dünyamızda sosyal barışın olmayışını, sadece güçsüzlükle parasızlıkla da izah edemeyiz. Üstadımızın fakirlik, ihtilaf ve cehalet olarak tespit ettiği hastalıklarımızın birinin diğerini tetiklemesi de mümkündür. Fakirlik kavgaları tetikler mi? Tetikleyebilir. Cahil olan milletler körü körüne inatlaşarak fındık kabuğunu doldurmayan meselelerden dolayı ihtilafa düşer de sosyal barışı yok edebilirler mi? Evet edebilirler.
Öyle bir dirilme hamlesinde bulunmalıyız ki, sosyal barışı ortadan kaldıran bu üç olumsuz faktörü de aynı anda etkisiz hale getirebilsin. Önce eğitim seferberliği başlatıp cehaleti yok ederek işe başlamak en makul bir yol, bir metot gibi gözükse de heptenci bir yaklaşım sergileyerek aynı anda zenginleşmenin ve ihtilaflı meseleleri aramızda kaldırmanın çarelerine de bakmak gerekir. Çünkü bir sosyal bedenin sıhhati ilmi, barışı ve zenginliği aynı anda yakalaması ve bu umdelerin uyumlu bir şekilde çalışması ile mümkündür. Bedenimizdeki damar, sinir ve kas sistemleri nasıl aynı anda uyumlu çalışıyor ve aksi ölüm getirir; öyle de sosyal bünyede eğitim, barış ve zenginlik mümkün mertebe aynı anda var olabilmelidir.
Çalışkanlık bir anahtarın kendisi, doğruluk ise o anahtarın dişleridir
Bu üç unsuru tevlit edecek (doğuracak) en temel haslet de çalışkanlık ve doğruluk anlamındaki dürüstlüktür. Dünya çerçevesinde Allah'ın koyduğu tekvini kanunlar milletlerden milletlere değişiklik göstermez.
Batı medeniyetinin ayağa kaldıran da Maks Weber'in “Kapitalizmin Ruhu” olarak gördüğü Protestan mezhebinin mayalanmasına sebep olan Calvinizimdeki “doğruluk” ve “çalışkanlık” ilkesidir. Bu iki düstura inana yığınlar Batı’ya Rönesans yaşattı. Aslında bir sosyal bünyede dirilmeye sebep olacak olan üç hali meydana getiren bu iki ilke Müslümanlığın da iman esaslarından sonra takınmamız gereken en önemli bir ahlaki vasıftır.
Çalışkanlık ve dürüstlük ilkesi bizim zamanla hem ilim sahibi olmamıza hem barış kapılarının açılmasına hem de zenginlememize sebep olur. Çalışkanlık bir anahtarın kendisi ise doğruluk o anahtarın dişleri mesabesindedir. Tabi ki başarı için dahası lazımdır. Fakat her sorunun çözümü temelde çalışkanlık ve doğruluktan geçer.
İnsanlarla sağlıklı irtibat anlamına gelen sosyal barış konumuza geri dönersek, bu hususa mâni olan Allah'la irtibatı yeterli görüp insanları ihmal eden çarpık anlayışın üzerinde durmak gerekir. Tabi ki önce Allah'la irtibat. Kardeşlerimiz ve insanlarla da Allah’tan dolayı ilgi alaka ve irtibat içinde olmalıyız.
Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri’nin sadece ve sadece Allah ile irtibat anlamına gelen İhlas konusunu kardeşlerimizle de irtibat, muhabbet anlamına gelecek şekilde ele almalı ve üzerinde derin derin düşünmeliyiz. İhlasın 4 düsturunu hatırlayın. İki düstur kardeşlerimizle olan münasebeti tanzim eder.
Mesela ikinci düstur, kardeşlerinizi tenkit etmemektir. Kardeşlerimizi tenkit etmekle ihlasın kaybolması arasındaki münasebeti görmek ve idrak etmek zorundayız. Yani “Allah var, benim kimseye eyvallahım yoktur” anlayışı safça, basit ve çarpık bir anlayıştır. Allah'ın razı olmayacağı bir davranıştır. Bir Müslüman insanları kırmanın veya hakkına girmenin kendisini aynı zamanda da Allah’tan uzaklaştırdığını anladığında, “sosyal barışın” en büyük zemini oluşuyor demektir.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân 93-94. Ayrıca bk.Tirmizî, Et’ime 45, Kıyamet 56; İbni Mâce, Mukaddime 9, Edeb. 11)
Allah bizim sosyal barışı temin etmemizi istiyor: “Cemaatten bir karış kadar ayrılan kimse İslam’ın boyunduruğunu boynundan çıkarmış olur.” (Tirmizî, Emsal, 3). “Allah'ın eli cemaatin üzerindedir” (Zevaid, 5/218). hadisi bize bunu anlatır.
Malum, 2019 tarihinde İŞİD’e Batı Dünyası operasyon yaptı. Böyle bir operasyonu fazlasıyla hak ettiklerini düşünenlerdenim. Fakat etkisi sınırlı herhangi bir Batılı devlet karşısında çok rahat yenilgiye uğratılacak olan bir örgüte, Amerika başta olmak üzere bütün bir Batı dünyası birleşerek operasyon çektiler. Ve örgütü bitirdiler. Evet Batı dünyasının en küçük bir meselede bile beraber hareket edebiliyor olması, dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Avrupa Birliği’ne yeni üyeler alınmasının en önemli şartlardan biri de o birliğe üye devletlerle barışık olması yani kavgalı olmamalarıdır. Barışa ve şartlarına riayet etmek, Batı medeniyetini dünyada en etkin medeniyet haline getirmiştir. Ne yapıp edip biz de yaşadığımız zillet ve sefaletten kurtulmak için en azından kendi içimizde sosyal barışı temin etmek mecburiyetindeyiz.
Ve yapacağımız her işte veya atacağımız her adımda sosyal barışı esas alarak adım atmalıyız. Özellikle eğitim ve söylemimizi bu barışı temin edecek şekilde tertip ve tanzim etmek mecburiyetindeyiz. “Birlikten kuvvet doğar” veya “bir elin nesi var iki elin sesi var” gibi sözleri bilmekten daha ziyade yaşamımıza bu gerçekleri yansıtabilmeliyiz. Aksi takdirde sözle ve ısrar boyutunda kalan sosyal barış arzumuz daha çok sosyal barışın bozulup dağılmasına hizmet edebilir.
Bu yazıyı hazırlarken ruhunun ufkuna yürüyen Hocamızın mirası konuşuluyor bu günlerde. Allah Hocamıza gani gani rahmet etsin.
Ruh ve beyin mimarımız olan Hocamızın en büyük miraslarından biri, şüphesiz gönüllerimizde mayaladığı sosyal barış düşüncesidir. Sosyal barış diyalog çalışmalarının da en mühim neticesidir.
Hocam, gözün arkada kalmasın. Mirasına ve sosyal barış projene sahip çıkacağız, inşallah!