Cinayeti işleyen fail ne kadar suçlu ise azmettiren de, beraber işleyen de, yardım eden de, silah sağlayan da, teşvik eden de, engel olabileceği halde engel olmayan da eyleminin ağırlığı nispetinde sorumludur.
Bu kapsamda asıl amacı dar çerçevede hizmet hareketi mensuplarını geniş çerçevede siyasi iktidara muhalif herkesi tasfiye etmek, sivil ölüme terk etmek olan uygulamaları yerine getirenler, bu uygulamaların tüm aşamalarında aktif olarak görev alanlar bir gün hukuk geri dönüp olması gereken mecrada işlemeye başladığında elbette hukuk önünde adalete hesap vereceklerdir.
İnsan hakları kısır siyasi çekişmelere alet edilmemesi gereken evrensel değerlerimizdir.
Elbette ki toplumsal ve siyasi kriz anlarında sıradan veya görevli toplumun tüm bireyleri, duygusal motivasyonla ülkelerinin huzur ve refahı için kendilerini suç işlemeye kaptırabilir. Hayal dünyalarında kendilerine kahraman rolü biçebilirler. Kendilerini ülkenin kurtulması için 'seçilmiş' bir kahraman zannedebilirler.
Unutulmamalıdır ki; herkes hukukla kayıtlıdır. Kahramanlar da hukuk kuralları ile bağlıdır. Kişilerin kendilerine biçtikleri bu kahraman rolü hukukun dışına çıkma, evrensel değerlerden uzaklaşma, politik görüşleri, muhalif yanları nedeniyle insanlara işkencede bulunma, eziyet etme, işsiz, aç ve susuz bırakma, haksız yere hürriyetten yoksun kılma, yeni doğum yapmış kadınları derdest etmek için hastane kapısında zebani gibi bekleme, bir tweeti, makaleyi, haberi bahane edip basını susturma, hoşa gitmeyen kararları nedeni ile gözdağı vermek için hakim ve savcıları görevden el çektirme hakkı tanımaz.
Ulusal kriz anlarında yapılması gereken bu krizi 'Allah'ın lütfu' bilip fırsata çevirmek, krizden şahsi ve siyasi rant sağlayıp koltuğunu sağlamlaştırmak değildir. Bu hal üzere olmak krizi çözmez. Daha da derinleştirir.
Bir ülkenin geleceği tek bir insanın maddi menfaatleri siyasi istikbali, çıkarları, hırs ve nefreti üzerine bina edilemez.
Yapılması gereken, adaleti tesis etmek, hakikati ortaya çıkarmak ve tek bir insanın bile değerli olduğu olgusu ile hareket etmektir.
Menfur darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ve sonrasında ardı ardına çıkartılan OHAL kararnameleri ve uygulamaları tek kelime ile toplumsal bir cinayettir.
Ve cinayetin tek bir sorumlusu yoktur.
Usulsüz ve önyargılı soruşturmalar yürütüp uydurma delil peşinde koşanlar da, bu uydurma deliller ile karar verenler de, bu kararların infazı aşamalarında kraldan daha kralcı işkenceci kolluk ve infaz memurları da, bunların doğruluğunı araştırmadan toplumu manipüle eden basın mensupları da, manipüle olmaya istekli ve dünden razı toplum da, toplumun doğruyu görmesini sağlama ahlaki yükümlülüğü bulunan aydınlar da, siyasiler de, sorunlara çözüm üretmek merciinde bulunduğu halde çözüm yerine çözümsüzlük üreten uluslararası hukuk kuruluşları da kast ve kusurları oranında bu cinayetten sorumludurlar. Ve er ya da geç hesap vereceklerdir.
Kimileri hukuki ve cezai olarak yargı nezdinde, kimileri ahlaki olarak kendi vicdanlarında, kimileri siyasi olarak toplum nazarında, kimileri de tarih sayfalarında hesap vereceklerdir.
F.K / Ceza Hukukçusu