İşte Erdoğan'ın cevap yazdığı mektup

İşte Erdoğan'ın cevap yazdığı mektup
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 11 yıl önce Pınarhisar Cezaevi'ndeyken yazılan başörtüsü mektubuna Cihan Haber Ajansı ulaştı.
Mektubu kaleme alan öğretmen Süveyda Aynur Sevgican, Erdoğan'ın yazdığı cevabi mektubu Finlandiya ziyaretinde göstererek Başbakan'ı o günlere götürmüştü. Süveyda Aynur Sevgican, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyoloji bölümünde 2001 yılında mezun olmuş. Mezuniyet sonrası Türkiye'de Şehzade Mehmet Koleji'nde 5 yıl kadar öğretmenlik yaptı. Ardından Norveç'te bir öğretim kurumunda 5 yıl çalışmış. Sevgican, son 1 yıldır Finlandiya'da Yeni Dünya Kültür Merkez'inde Türkçe öğretmenliği yapıyor. Cihan'a konuşan Sevgican, tam 11 yıldır Türkiye'deki başörtüsü sorunun çözülememesini 'içler acısı' bir durum olarak nitelendirdi. Aynur Sevgican, şunları söyledi: "Bugün birilerinin çıkıp 'Anayasa'da başörtüsünü yasaklayan bir kanun yok' demiş olması, yani acıyla birlikte bir tebessüm edesim geliyor. Peki biz neden bunları yaşadık? Öyle bir uygulama yoksa, neden hala bir çözüm bulunamıyor. Özellikle siz bu olanlara bir Norveç, bir Finlandiya'dan baktığınızda trajikomik bir mesele gibi görünüyor. Ciddi anlamda bunu bizim ülkemiz dışında problem yapan hiçbir yer yok. Bizim ülkemizdeki öğrencilerin dışında bu sıkıntıyı yaşayan başka öğrenciler yok. Ama umarım çözüm olur, ben bu aşamaya gelinmesinden dolayı seviniyorum. Şu da var, bazı şeyler Türkiye'de ağır ilerlese de çözüme doğru gittiğimizin işaretleri var. " Aynur Sevgican, Erdoğan'a yazdığı mektubu da Cihan'la paylaştı. İşte Sevgican'ın Erdoğan'a yazdığı mektubun tamamı: "Genç ülkemin esaretteki yüreğine; Sevgi ikliminden size ulaşması için ipekten bir yol açtım. Köprüler kurdum dua deryasından yıldızlara...Şükranlarımı dile getirdim sizin gibi bir yürek insanını bizlere bahşettiği için o güzeller güzeli Rabbime... Ve yine gözyaşlarımla hamd-ü senalarımı ona ilettim, böylesi geçici ayrılıklar vesilesiyle bize sizi fark ettirdiği için. Kadr-i kıymetini bilmediğimizden elimizden alabilirdi. –Bu kullarım hakikatlere ve vefaya karşı kör ve sağır. Böylesi güzel bir kulumun kıymetini bilmiyorlar- diyerek kendi makamına alabilirdi. (İltifatım nefsinize değil, Allah'ın giydirdiği libasıdır.) Ve bizler o zaman 'keşke, keşke' diye ahu efganda bulunurduk. Tıpkı bir güzel insan olan Özal'ın gidişindeki şaşkınlığımız, perişanlığımız gibi, bir Barış Manço'nun ardından döktüğümüz gözyaşları arasındaki keşkelerimiz gibi... Keşke daha fazla değerini bilseydik, keşke daha fazla istifade edebilseydik, keşke kapılarımızı sonuna kadar açabilseydik, keşke anlayabilseydik ve idrak edebilseydik. Keşke son bir şansımız daha olsaydı. –Keşke bir kez daha gelebilselerdi deyip dururduk. Fakat gelemezlerdi. Zira bizler çoktan şansımızı kaybetmiştik. Ama şimdi bizlere bir lütuf olarak bahsedilen size, bütün kapılarımızı açmak için bir fırsat daha verdik. Bu cennet ülkemin bir şansı daha var. Bizlerin belki mahkeme kararlarına sözümüz geçmez. Ülke medyasını Haliç denizinde yıkamaya gücümüz yetmez, biliyorum. Ama yine de biliyorum ki, size vereceğimiz bir parça yürek, avuç avuç sunulan dualarımız var. Ben bir sosyolog adayıyım. Henüz ikinci sınıfım ama ülkemin insanına dair güzel ideallerim var. Ve bu ideallerimin yolunda yürürken temel esasların yanında sizin gibi bir vefa ve gönül insanının yanında olmak, bir de ülkesine hayran, insanlığa vurgun ve sırf bu yüzden hep iftiralara haksızlıklara maruz kalan bir dava insanını kendime örnek aldım. Kendi ifademle 'Kader Arkadaşı'nızla aynı cephede farklı silahlarla omuz omuza biz mücadeleyle fethedilmedik bir mahsun gönlün kalmayacağı ümidindeyim. Unutmayın arkanızda yetişmekte olan bir Altın Nesil var. (Allah'ın inayetiyle) Muhabbet ve Dua ile... "
22 Ekim 2010 15:03
DİĞER HABERLER