[M. Ertuğrul İncekul] Kaos seviciler

Samanyoluhaber.com yazarı M. Ertuğrul İncekul'un yazısı
M. ERTUĞRUL İNCEKUL 

Moskova'nın kuzeyinde, çevre yolu üzerinde bulunan Crocus City şehrin en büyük fuar ve kongre merkezi. Saldırganlar buradaki büyük bir konser salonuna otomatik silahlarla saldırdılar, daha sonra büyük bir yangın başlattılar. Rus kaynaklara göre 137 kişi bu saldırıda can verdi. Yüzlerce yaralı var. İstihbarat servisi FSB direktörü, "dördü terör saldırısına katılanlar" olmak üzere 11 kişinin gözaltına alındığını bildirdi.  Saldırıyı IŞİD üstlendi. Bir örgüt üyesi de sorgusunda Rusya'ya 4 Mart'ta Türkiye’den geldiğini açıkladı.


Soğuk savaş sonrası 

“Soğuk Savaş sonrası dönemde, iki kutuplu yapının ortadan kalkması ve gelişen savaş teknolojileri nedeniyle, konvansiyonel savaşların yıkıcı etkilerinin devletler tarafından göze alınamaması gibi nedenlerle savaş yöntemlerinde önemli değişimler ve dönüşümler yaşanmıştır. Bu süreçte, birçok yöntemin bir arada kullanılarak düşmanın zayıflatılmasına odaklanan "Hibrit Savaş" yeni bir savaş yöntemi olarak öne çıkmıştır.

Arap Baharı sürecine bağlı olarak Suriye'de başlayan iç savaşa, çok geçmeden birçok devlet ve devlet dışı aktör müdahil olmuştur. Farklı hedeflere sahip olan devletler ve terör örgütleri, Suriye'de hibrit savaş yöntemleriyle birbirlerine üstünlük kurma mücadelesine girişmişlerdir. Sınırsız bir muhalefet ve çok sayıda yabancı istihbarat ajanı tarafından kuşatılan Suriye'de, IŞİD/DAEŞ ve PYD/YPG/PKK gibi terör örgütleri ile çeşitli diğer milisler, paramiliterler, isyancılar ve yardımcı aktörler savaşın kilit oyuncuları haline gelmiştir."  ( M. Tatlı,  O. Ağır- 2020- Bir Hibrit Savaş Yöntemi Olarak Terör ve Suriye İç Savaşı- Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 35-56, 2020) 


Küresel terör 

Dünya modernleşme, teknolojik gelişmeler, iletişim çağı olması yönüyle bir küçülmeye gitmiştir. Bilgiye kolay erişim imkanı, dünyanın global hale gelmesi ve saniyeler içinde bilginin çok hızlı transferi sayesinde terör de maalesef hızlı yaygınlaşır hale gelmiştir. Şiddet ve terör propagandası hız kazanmıştır. Terörle mücadele adına aynı küreselleşme imkanlarının olumlu sonuçları da ayrıca ele alınabilir.
11 Eylül saldırısı bir milat olmuştur. Bir çok ülke terör belası ile yıllardır savaşıyorlardı ama Amerika gibi güvenlik tedbirlerinin yüksek olduğu bir ülke bile saldırıya uğruyorsa küresel terör her yeri tehdit eder hale gelmiş, demekti.

Küresel terör tüm barış ve insanlığı tehdit ediyor. IŞİD/ DEAŞ, Hamas, PKK gibi terör örgütleri ya da kendilerine ne ad verirlerse versinler, kaosa en çok ihtiyaç duydukları anda otoriter liderlere yardım eden paralı askerlere dönüşüyorlar. Sadece devlet birimlerini değil, sivilleri de acımasızca hedef alabiliyorlar.

Ulusal sınırların ötesinde bir küresel tehdit niteliği taşıyan terörizm, uluslararası barış ve istikrarın korunmasının önündeki en büyük engellerden birini teşkil etmektedir. Şiddete dayanan terör eylemleri yalnızca bir ülkeyi, onun vatandaşlarını veya bir toplum kesimini değil bütün insanlığı hedef alırken, terör örgütlerinin varlıklarını sürdürebilmek adına başvurdukları yasa dışı yollar, devletlerin ve küresel örgütlerin terörizme karşı ortak mücadelesini gerektirmektedir. Terörizmin küresel boyutu, uluslararası ve bölgesel kuruluşlara terörizmle mücadelede belirli görev ve sorumluluklar yüklemektedir.

Çözümün parçası olmak 

Fransızca “terreur” kelimesinden gelen terör: Karşı tarafa korku salma, dehşet, cana kıyma, malı yakıp yıkma; yıldırı anlamlarına geliyor. Zaten küresel aktörlerin, terörü yapan ve destekleyenlerin de ana motivasyonu korku salmak, sindirmek, bu sayede karar vericileri  istekleri yönünde ikna etmeye çalışmak şeklinde özetleyebiliriz.

Terörle mücadelenin en güzel yolu kırılgan olan demokrasiye ve barışa sahip çıkmak. Her türlü terör belasından uzak olmak, karşısında olmaktır. Demokrasiye inanan devletlerin diğer vatandaşları gibi Müslüman vatandaşlarını da çözümün bir parçası görmek ve onları da dahil etmeleridir. Devletin terörle ilgili kararlı duruşu ve politikaları etkin bir rol oynar.

Liberal demokrasi şimdilik elde olan en iyi yönetim sistemlerinden birisi. Demokrasinin yaşatılması ve canlı dinamiklerle desteklenmesi önem arz ediyor. Yoksa kaba güç, çatışma, kaos ve savaşlarla dünyaya bir türlü kalıcı bir barış, huzur ve çözüm gelmedi. 20. Yüzyıl dünya savaşları ile geçti, milyonlarca insan öldü, sınırlar yeniden çizildi, yeni dikta rejimleri ortaya çıktı. Ama değişmeyen bir şey varsa, o da istikrar ve barış arayışlarının önüne hep terör belasının çıkması veya çıkarılması oldu.

Çok kirli bir dünyada yaşıyoruz! Sözde Müslüman gruplardan terör örgütleri türettiler. Müslümanlıkla ilgisi olmayan bu örgütler eylemleri ile dünyada bilinir oldular. Başı sıkışan, yerlerini sağlamlaştırmak isteyen tiranlar, diktatörler de bu yapıları umarsızca, acımasızca kullanıyorlar. Kaybeden insanlık! Kaybeden Müslüman’ın imajı oluyor. 

Şiddete Karşı Mücadele

Şiddetin de insanlığa zarar veren önemli problemlerden biri olduğunda şüphe yoktur. Bu sebeple barışa inanan ve savunanlar olarak, güçlerimiz yettiği ve akıllarımızın erdiği kadar bu konuda projeler üretmeli, stratejiler geliştirmeliyiz. Şiddetsizlik konusunda ikna edici argümanlar ortaya koymak ve dünyanın radikalizme kaymasına engel olmak, çatışmaların çözüm olmadığını anlatmak da bir vicdan borcu olsa gerek.

Barışa adanmışlar, inanç sahipleri olarak, bugüne kadar partal bir eşya gibi kenara atılmış olan kendi inanç sistemlerimizi, düşünce dünyamızın ve din anlayışımızın evrensel birer kıymeti haiz olduğunu ve insanlık adına büyük hayırlar vaat ettiğini herkese göstermek mecburiyetindeyiz, diye düşünüyorum. Bizler, elimizdeki değerlerin, günümüzde yaşanan pek çok kronik problemin çözümü adına önemli katkılar sunacağına inanıyoruz. İnsanlığı bu değerlerden mahrum etmemeli, onları herkesin istifadesine sunmayı en büyük vazifemiz addetmeliyiz. Ancak bunu da usul ve üslup hatasına düşmeden yapmalı; zorlama ve dayatmanın her çeşidinden uzak durmalıyız. Anlatmak istediğimiz meseleleri öncelikle istikrarlı hâle getirdiğimiz tavır ve davranışlarımızla anlatmalıyız.

Maalesef bugüne kadar bazı kesimlerin İslâm’a karşı önyargı hatta düşmanca tutumlara sahip olmaları ve içimizdeki bazı nadanların da kötü temsilleriyle İslâm’ın aydınlık çehresine zift saçmaları, insanlığın bu tatlı su kaynağından istifade etmesine engel oldu. Hatta İslâmiyet, pek çok münasebetle şiddet ve radikalizmin adresi gibi gösterildi. O, kaba saba insanların dini gibi algılandı. Dolayısıyla da çokları onun özündeki değerleri tanıma fırsatı bulamadı. İşte İslâm’ın, bırakalım şiddet ve radikalizmi besleyen bir din olmasını, insanlığın başına bela olan bu iki musibetin önündeki en büyük panzehir olduğunu herkese göstermek ve anlatmak, Allah’a sağlam inanmış müminlere düşen çok önemli bir misyondur.

Şunu da unutmamak gerekir ki şayet siz, insanlığın ehemmiyet verdiği problemlerle ilgilenmezseniz, onlar da sizin problemlerinize karşı duyarsız kalırlar. Eğer siz bugün bir dünya meselesi hâline gelen ve tüm insanlığı tehdit eden şiddet, terör, radikalizm, açlık, fakirlik, çevre gibi kronik sorunlar karşısında yapılması gerekenleri yapmazsanız, başka konularda ortaya koyacağınız en yararlı projelerinizde bile arzu ettiğiniz desteği bulamazsınız. Sizin, kendi meselelerine sahip çıkmadığınızı gören insanlar, en ihtiyaç duyduğunuz noktada size arka çıkmazlar. Dolayısıyla büyük çoğunluğu itibarıyla insanlığın sizden istediği ve beklediği şeylere sahip çıkmanız, yapabileceğiniz her ne varsa yapmanız büyük ehemmiyet arz eder.

Rusya’daki son saldırı dahil olmak üzere, terörün her türlüsünü ve saldırganları bir kez daha şiddetle kınıyorum!
26 Mart 2024 19:43
DİĞER HABERLER