Samanyoluhaber yazarı ilahiyatçı Ali Demirel bir okurundan gelen soruyu cevapladı.
Nikâh tazeleme diye bir şey var mı?
ALİ DEMİREL
Soru: “Çocukluk yıllarımda hatırlarım; imamlar, yatsı namazından sonra camilerde “İnni üridü en üceddide imanen ve nikehan” sözleriyle nikah tazelemesi duası yaparlardı. Bunun bir aslı var mı?” (Rumuz: Yolcu)
Siz “çocukluk yıllarımda hatırlarım..” deyince ben de çocukluk yıllarıma gittim. Babam imamlık vazifesi yapıyordu camilerde. Her Cuma gecesi yatsı namazından sonra cemaate soruda ifade ettiğiniz cümle kalıbıyla nikâh tazelemesi yaptırıyordu.
Her Cuma gecesi yapıldığı için dua hâlâ aklımda: “Allahümme innî ürîdü en üceddide’l-imane ve’n-nikahe tecdiden bi kavlî lâ ilahe illallah Muhammedun Resulullah - Allah'ım! Ben, “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed O’nun elçisidir” sözlerini tekrarlayarak imanımı ve nikâhımı yenilemek istiyorum.”
Bir keresinde sormuştum babama, “Baba bunun sünnetti yeri var mı?” diye. Babam da “Yok, fakat adet işte, cemaat istiyor oğlum!” demişti.
Evet, henüz yazının başında böyle bir adetin ne Kur’an, ne sünnet, ne de sahabe hayatında yerinin olmadığını ifade edelim. Zaten nikâh, zamanla eskiyen, tazeliğini yitiren bir akit değildir ki yenilemeye ihtiyaç olsun!
Nikâh, karı ile koca arasında yapılan bir akittir. Ve bu akdin, rükünlerine, şartlarına riayet edildiği müddetçe sürekliliği devam eder.
Peki bunu imamlarımız bilmiyorlar mı? Buna rağmen neden bu adeti devam ettiriyorlar?
Elbette biliyorlardır diye düşünüyoruz. Ancak bu nikâh tazeleme merasimi, insanların günlük hayatlarında bilerek veya bilmeyerek ağızlarından çıkan ve insanı dinden çıkarması muhtemel olan küfür sözlerinden dolayı iman ve nikâha zarar vermesi ihtimaline binaen yapılıyor.
Zira fıkıh alimlerimizin içtihatlarına göre küfür söz veya fiilleri sahibini dinden çıkartacak seviyede ise şahsın dinden çıkması sebebiyle gerçekleşen durum nikahı da bozuyor.
Çıkış noktası böylesi bir düşünce zeminine oturan nikâh tazeleme halkımız tarafından hangi ölçüde bilinmektedir? Bu bir yana, acaba bu içtihadî yaklaşım fıkhın genel-geçer kaideleri çerçevesinde ne kadar isabetlidir?
Bu soruların cevabını Hocaefendi şöyle veriyor:
“Camilerde yapılan nikâh ve iman tecdidi gibi aslı esası olmayan ve bir mânâ ifade etmeyen sözlerin müminlere kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Hele nikâh gibi ciddi bazı esaslara bağlı bir mesele de, “Allahümme innî ürîdü en üceddide’l-imane ve’n-nikahe tecdiden” demek sadece bir tevbe olarak değil söz, dil kaideleri bakımından da tenkide açıktır.
Çünkü adam, “Ben nikâhımı ve imanımı yenilemeyi düşünüyorum.” diyor. Yenilediğini de söylemiyor. Yani düşünüyorum ilerde yenileyebilirim, demek istiyor. Allah korusun, bu çok tehlikeli bir ifadedir.
Çünkü bir insan bilerek veya bilmeyerek kelime-i küfrü telaffuz etmişse hemen anında tecdid-i iman etmesi lazımdır. Bunun yegane çaresi vicdanından gelerek, işlediği bütün günahlara, ciddi bir hissi nedametle arkasını dönüp “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulüh”demektir. Bunun ise tehire tahammülü yoktur...” (Asrın Getirdiği Tereddütler, 4. cilt, Tevbe-i nasuh nedir yazısından)
Hasılı bir mümin, gerek bilerek, gerekse bilmeyerek kendisini iman dışına itecek bir söz ağzından çıkmışsa tevbe ve istiğfar edip pişmanlığını dile getirirse tekrar İslâm’a dönmüş olur. Eski hâlini alır. Eski hâlini alınca da eski hâlindeki nikâh da hemen aynen tahakkuk eder.
Boşama sözüyle kopan nikâh gibi yeniden nikâh gerekmez. Kendi imana rücû edince hem imanı, hem de nikâhı yenilenmiş olur. Dolayısıyla nikâh sözlerini söylemeye gerek kalmaz.
TWITTER: @aliihsandemirel