Polislere son operasyonda hukuk hiçe sayıldı!

Polislere son operasyonda hukuk hiçe sayıldı!
Usulsüz dinleme iddiasıyla çoğu 3. kez gözaltına alınan 21 polisten 17’si hukuk hiçe sayılarak tutuklandı. 4 günlük gözaltı süresi tam 7 güne çıkarıldı.

Yeni bir suçlama yapılmazken, dosyayla ilgisiz sorular soruldu, tek delil gösterilmedi. Avukat Ömer Turanlı, kararın ‘derin dehlizlerde’ verildiğini belirterek, “Bundan sonra müvekkillerimin adı geçtiğinde Silivri Cezaevi’nde bekleyeceğim.” dedi.

İktidarın yolsuzlukları unutturmak için 22 Temmuz 2014’te sahur operasyonu ile polislere yönelik başlattığı zulüm devam ediyor. Daha önce tutuklanan isimlerle ilgili 7 aydır iddianame yazılmazken, 8 Şubat’ta gözaltına alınan 21 polisten 17’si ‘proje mahkeme’ olarak kurulan sulh ceza hâkimliklerince tutuklandı. Çoğu aynı suçlamalarla 3. kez gözaltına alınan emniyetçilerin sorgu sürecinde hukuk adeta sıfırlandı. Kanunen 96 saatle sınırlanan gözaltı süresi 160 saati geçti. savcılık sorgusu adliyede değil darbe dönemlerindeki gibi emniyette yapıldı. ‘Hükümeti yıkma, casusluk ve terör örgütü üyeliği’ gibi ağır suçlamalara rağmen tek delil gösterilmedi. Gözaltı süresince manevî ve fizikî baskı uygulandı. Çağlayan Adliyesi’nde 3 gün süren hâkimlik sorgusu boyunca polisler eksi 7’nci katta soğukta tutuldu. Sıcak su verilmeyince bazı polisler soğuk suyla duş almak zorunda kaldı. Tek başına hücreye kilitlenmek istenen emniyet amiri Gafur Ataç hukuksuzluğa itiraz edince darp edildi. Terörle Mücadele Şubesi’nde görevli iken açığa alınan 21 polisin avukatı Ömer Turanlı, PKK lideri Öcalan’ın yakalanma tarihine atıf yaparak, “Herhalde 15 Şubat’ın yıldönümünde birilerine hediye verilmek istendi.” dedi.

PKK, DHKP-C, Hizbullah, Ergenekon ve Selam-Tevhid Kudüs Ordusu gibi çok sayıda terör örgütüne yönelik başarılı operasyona imza atan
eski Terörle Mücadele polislerinden 4’ü serbest bırakıldı, 17’si ise tutuklandı. Emniyet amirlerinden Gafur Ataç, diğer amirler Oğuzhan Ceylan, başkomiser Mehmet Işık, komiserler Selman Yuyucu, Serhat Taner Doğan ve Necati Arslan’ın da aralarında bulunduğu emniyet mensuplarına tutuklama kararı çıkarken; Beyzade Ünver, Kılıç Arslan, Halil Akdeniz ve İsmail Acer adli kontrol konularak serbest kaldı. Emniyet ve adliye sürecinde daha önceki operasyonlarda olduğu gibi, yine darbe dönemlerini aratmayan birçok hukuksuzluğa imza atıldı.

İllegal dinleme iddialarıyla ilgili polisler, 8 Şubat Pazar günü gözaltına alınmıştı. Emniyet Amiri Gafur Ataç ve Oğuzhan Ceylan’ın da bulunduğu 21 polisten 17’si aynı soruşturma kapsamında yeni delil olmamasına rağmen üçüncü defa hâkim karşısında çıktı. İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından İrfan Fidan’ın yürüttüğü soruşturmada polislerin emniyette alınan savcılık ifadeleri 4 gün sürdü. Perşembe günü tutuklanma talebiyle nöbetçi İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilen 21 polisin hâkimlik sorguları ise adeta işkenceye dönüştü. Yasal gözaltı süresi dolmasına rağmen 3 gün de nezarethanede alıkonuldu. Burada da ifadeler yaklaşık 60 saat sürdü. Pazar 01.00’de açıklanacağı duyurulan karar, UYAP arızası olduğu gerekçesiyle sabah 05.15 sularında açıklandı.

Savcılığın sorgu için kullanması gereken süre 96 saat iken, bir haftadır emniyet ve adliye nezarethanelerinde alıkonulan polislere neredeyse 160 saatlik gözaltı süreci uygulanmış oldu. Üstelik, bu hukuksuz gözaltı süresinde adeta OHAL hukuku uygulandı. Anayasa’nın 120. maddesi gereğince olağanüstü hâl bölgesinde yakalanan kişiler hakkında 4 günlük gözaltı süresi, savcının talebi ve hâkim kararıyla 7 güne kadar uzatılabiliyor. Oysa operasyon yapılan polisler, yakalandığı ya da teslim olduğu yer itibarıyla OHAL bölgesinde değil. Sorgular 7 günde bitirilemedi. Üstelik polislerin savcılık ifadesi, adliyede değil emniyette alındı.

Gerek savcının isnat ettiği suçlar, gerek hakimin ifade almak için sorduğu soruların hepsi 22 Temmuz’un benzeriydi. Yani; yasa dışı dinleme, casusluk, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, resmi belgede sahtecilik, terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs. 8 Şubat’ı, 22 Temmuz operasyonundan ayıran, savcının “Fethullah Gülen’i tanıyor musunuz?” sorusuydu. Ortada somut delil olmamasına rağmen, torba bir örgüt dosyası oluşturulup polisler içine alındı. Son tutuklamalarla birlikte Selam Tevhid soruşturması sebebiyle tutuklanan polis sayısı 26’ya yükseldi. Üstelik, ilk operasyondan bugüne kadar aradan 7 ay geçmesine rağmen hâlâ bir iddianame yazılmadı.

Gayri insanî tavır: Soğuk suyla bağıra bağıra duş
Emniyet mensuplarının Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın -7. katındaki nezarethanede geçirdikleri 3 gün pek çok gayri insani hadiseye sahne oldu. İlk gün yeterli ısıtma sağlanmadığı için hastalananlar oldu. Akşam saatlerinde bu sorunun giderilmesi sonrası ise yasal süre dolmasına rağmen polislere gözaltı prosedürü uygulanmak istendi. Tek başına hücreye kilitlenmek istenen Gafur Ataç, bu hukuksuzluğa itiraz edince darp edildi. Avukatlara zorla görüşme tutanağı imzalattırılmak istendi. 2’nci gün ise duş almak isteyen bir polisin bir üst katta yer alan spor salonunun duşlarını kullanmasına müsaade edilmedi. Avukat Ömer Turanlı’nın aktardığına göre duş alması gereken emniyet mensubu kış soğuğunda soğuk suyla bağıra bağıra duş almak zorunda bırakıldı.

Bu, hâkim kararı değil müsteşar müdahalesi

Avukat Kemal Şimşek:
Karar açıklanacak deniyor bize gece 1’de, 1.30’da salona tıkıyorlar. Dört saat, beş saat sonra karar açıklanıyor. Neymiş, UYAP’tan onay alamamışlar. O kararın aslında başka mercilerden onay alamadığını düşünüyorum. Hakimin öyle bir baskı altına alındığını düşünüyorum. Daha fazla serbest kalan olacaktı ama telefon trafiği vardı. Müsteşarın bile yatağından kalktığı haberini bizzat kendisi verdi hakim bey. Ulaşıldı, evinden kalktı. Kalktı ama nereye gitti, nerede ne tartışıldı bilmiyoruz. Güya teknik bir sıkıntıydı. Teknik bir sıkıntı için müsteşar neden evinden kalkıp gönderilir? Neden kalkmak zorunda bırakılır? Teknik bir konuysa bu, bir teknikçiye çok rahat ulaşılabilir. Ankara burası.

Gözaltı süresinin aşılması hak ihlalidir


Eski DGM Savcısı Mete Göktürk:Gözaltı süresinin aşılması tabii de hak ihlalidir. Eğer tutuklanma söz konusu olursa mağduriyet söz konusu değil çünkü o da tutukluluk süresinden sayılır ama salıverilmişse bu hak ihlalidir. Sonuçta adamın serbest bırakılma olasılığı da var, o bakımdan asla aşılmaması gerekir. Aşıldığı takdirde görevle ilgili suç oluşur. Bu yasal süre, yasaların tanıdığı uzatma süresi dışında bir süre gözaltında tutulursa bu kabul edilebilecek bir şey değil. Yapanlar hakkında yasal işlem yapılması gerekir. Bir insan hakları ihlali olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilir. Görevliler hakkında da suç duyurusunda bulunulabilir.

Karar adliye değil derin dehlizlerde verildi

Avukat Ömer Turanlı: Bu dosyada hukuka dair hiçbir şey yok. UYAP arızası denildi. Ama ne hikmetse arıza hep bize denk geliyor. Şimdi cumartesiyi pazara bağlayan gecede UYAP’ta ciddi bir yoğunluk yoktur, basit sorgu işlemleri olur. Arıza hadisesini inandırıcı bulmuyorum. Derin dehlizlerin kararına göre hüküm veriliyor. Karar, Çağlayan Adliyesi’nde verilen bir karar değil. Bu kararın sadece hakimler, avukatlar, sanıklar adeta tiyatro oynar gibi görevlerini oynuyorlar. Önceden verilmiş kararlar, verilmiş hükümlerle maalesef müvekkillerimiz mağdur ediliyor. Hukukun olmadığı bir ülkede hiçbir şey olmaz. Şu an hukuk zalimin elinde adeta bir kılıç ve bu kılıç önüne gelen her insanı kesiyor. Zannedersem bu 15 Şubat yıldönümü. Bu yıldönümünde birilerine herhalde hediye verilmek istendi. O hediye de bizim müvekkillerimizin kellesi oldu. Ama biz bu hukuk mücadelesini sonuna kadar devam ettireceğiz.

Hem CMK hem de AİHS’e aykırı

Eski Yargıtay savcısı ve emekli Hakim Beyazıt Boran: Ceza Muhakemesi Kanunu’nun öngördüğü süreler eğer aşıldıysa, burada hak ihlali var demektir. İlgili merciler hakkında soruşturma açılır. Orada gözaltına alınış saati belli, hakim kararının verilmesine kadar geçen süre de belli. Bu, keyfî davranma hakkını vermez. Kaldı ki, cumhuriyet savcıları ve hakimlerin bu konuda bir özen göstermesi gerekir. Hem Ceza Muhakemesi Kanunu hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır. Uluslararası sözleşmeler hürriyetlerin kısıtlanmasını ihlalden sayıyor.ZAMAN

16 Şubat 2015 08:42
DİĞER HABERLER