[Prof. Dr. Osman Şahin ] Murad-ı İlahi, zalimlere mühlet ve kötü idareciler

Samanyoluhaber yazarı Prof. Dr. Osman Şahin Pazartesi yazısında 'Allah hakkında güzel zan' serisinin altıncı makalesini kaleme aldı

PROF.DR. OSMAN ŞAHİN - SAMANYOLUHABER.COM 

ALLAH HAKKINDA GÜZEL ZAN 6



Üstad Hazretleri, 15. Şua’da, insanların kendi dar perspektiflerinden hareketle menfi gözüken hadiseleri değerlendirmelerindeki tutarsızlığa dikkat çekmektedirler: 

“Hem insanın hodgâm hevesâtı ve süflî ve âkıbeti görmeyen hissiyatı, kâinatta cereyan eden rahmâniyet ve hakîmiyet ve rubûbiyet kanunlarına mikyas ve mihenk ve mizan olamaz. Kendi aynasının rengine göre görür. Merhametsiz, siyah bir kalb; kâinatı ağlar, çirkin, zulüm ve zulümât suretinde görür. Fakat iman gözüyle baksa; yetmiş, güzel hulleleri giymiş bir cennet hurisi gibi, rahmetler ve hayırlar ve hikmetlerden dikilmiş yetmiş binler güzel libasları birbiri üstüne giymiş, daima güler, rahmetle tebessüm eder bir insan-ı ekber.. ve ondaki insan nev'ini bir kâinat-ı suğrâ.. ve her bir insanı bir âlem-i asgar müşâhede eder.”

İnsanlar hadiseleri değerlendirirken ben merkezli, onlara faydaları ve zararları olup olmamalarına bakarak hareket etmektedirler. Bu değerlendirmelerde, insanların zaaflarının, arzu ve isteklerinin ve neticeyi göremeyen dar bakış açılarının etkisinden sıyrılabilmeleri çok zordur ve hadiselere bütüncül bakamazlar. İşte bu tutarsız, yetersiz ve insafsız bakış açıları bütün kâinatta ve her şeyde gerçekleşen rahmâniyet, hakîmiyet ve rubûbiyet kanunlarına bir ölçü, bir kıyas ve bir dayanak noktası olamazlar.

Fethullah Gülen Hocaefendi “Tazyiklerden Sonra Sürpriz İnkişaflar” başlıklı Bamteli’nde aynı  meselenin ayrı bir boyutuna dikkat çekmektedirler: “”Hayr, Allah Teâlâ’nın ihtiyar buyurduğu (seçtiği) husustadır!” deyip, Cenâb-ı Hakk’ın takdîrinin her zaman en isabetli, bereketli, faydalı, sevaplı ve akıbet itibarıyla da en hayırlı tercih olduğuna inanmalı ve takdir-i ilahîye gönülden teslim olmalıdır. O, neyi murat buyurmuşsa, hayr ondadır. Dua ederken “Herkesi Cennet’e koy, herkesin kalbini imanla doldur, imanla şahlandır.” gibi bir talepte dahi bulunsam, bütün bunlardan sonra hemen “Allahım bunlar Senin murad-ı sübhânîne uygun olsun.” deme lüzumu hissediyorum. Çünkü O’na saygı çok önemlidir…

Biz, “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, rasûl olarak da Hazreti Muhammed’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) razı olduk.” derken, bunu gönlümüzden koparak diyorsak, bu O’ndan geliyor demektir. Aslında her şey O’ndan geliyor“Olmasını dilediği hemen olur, olmamasını dilediği de olmaz.” Olan da olmayan da, inkişaf eden de etmeyen de O’nun irade-i sübhâniyesine vabestedir.”

BEĞENMEDİĞİNİZ İDARECİLER BAŞA GELDİĞİNDE “KÖTÜ OLDU” DEMEYİN

Hocaefendi bir hususi sohbetinde mealen “Başa gelen idarecileriniz istemediğiniz, hoşlanmadığınız ve size göre şerli ve zararlı gördüğünüz insanlardan dahi olsa, bunu çok da büyütmeyin ve kötü oldu demeyin. Bazen iyi olduğunu düşündüğünüz şeylerin neticesinde kötülükler, kötü olduğunu düşündüğünüz şeylerin neticesinde iyilikler ortaya çıkabilmektedir.” demektedirler.

 O yüzden, hadiseler vücuda geldikten sonra “kâinattaki her şey, her hâdise, ya bizzat güzeldir veya neticeleri cihetiyle güzeldir. Demek Murad-ı İlahi böyleymiş. O’nun (celle celâluhu) murad buyurduğu ise hayırlıdır.” diyerek, rıza ve teslimiyet içerisinde, zamanla ortaya çıkacak, O’nun (celle celâluhu) icraatındaki hayırları ve güzellikleri görmeye çalışmak lazımdır.

Hadiseler vücuda gelmeden önce, esbaba riayet edilmesi, idareci konuma gelecek insanların iyi ve faydalı insanlardan olmaları için üstümüze düşen görev ve vecibeleri yerine getirmekle mükellefiz. Ama bu hususta gerekenleri yapıldıktan sonra, ortaya çıkan neticenin kader olduğunun farkında olmak gerekir. İster bizim istediğimiz isterse istemediğimiz bir sonuç olsun, iş olduktan sonra Murad-ı İlahi’nin öyle olduğu anlaşılır. “Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musîbet başa gelmez…” (64/11) ayetine binaen, zahiren menfi ya da müspet ortaya çıkan sonuca, Allah’ın (celle celâluhu) olmasına izin vererek o şekilde takdir ettiği ve O’nun (celle celâluhu) takdirinin ya bizzat veya neticeleri itibarıyla hayır ve güzel olduğunun şuuru ile hareket edilmelidir. 

Diğer taraftan, tabi ki, işin ehli olmayan kötü idarecilerin yerine ehillerin gelmesi için usul ve üsluba uygun olarak mücadeleye devam edilecektir.

ZALİMLERE VERİLEN MÜHLET

Hoceefendi “Gayretullah” başlıklı Kırık Testi’ de zalimlerin hemen cezalandırılmaması üzerinden bu konuyu değerlendirmektedirler:

“Hemen cezalandırmama ve mühlet verme, sünnetullahtır yani Allah’ın bir kanunudur. O, kurmuş olduğu bu sistemde bazı şeylere belirli bir vakte kadar müsaade etmektedir. Biz, her zaman meselenin mahiyetini anlayamayabiliriz. Bu açıdan aklımızın ermediği meseleler karşısında itiraz veya şikâyet ifade eden tavırlardan kaçınmalıyız. Cezayı hak eden zalimlere niçin gayretullahın dokunmadığı mevzuunda zaman zaman hayret ve şaşkınlık yaşasak da icraat-i sübhaniye karşısında her zaman, “Her işte bir hikmeti vardır; abes fiil işlemez Allah.” demeli ve sabretmeliyiz. Muttali olduğumuz veya maruz kaldığımız her hâdiseyi sabır ve şükür duygularıyla karşılamalı, her ne olursa olsun Rabbimize saygıda kusur etmemeli, O’nun hiçbir icraatını sorgulamamalıyız…

Fakat insan, Cenab-ı Hakk’ın tasarrufları, icraatları, meşieti hususunda temkinli olmalıdır. Velev ki bunlar karşısında hırpalansın ve incinsin. Velev ki Allah, karşısına, onun isteklerine, plânladığı hususlara muhalif bir kısım vakıalar çıkarmış olsun. Bütün bunlar karşısında yapılması gereken şey, hoşa gitmeyen ve iç yakan hâdiseler vuku bulduğunda öncelikle bunları sabır ve rıza ile karşılamak, arkasından da bunlar üzerinde tefekkür ve teemmülde bulunmaktır. Yani bu tür durumlarda mutlaka heyecanlar baskı altına alınmalı ve iradî hareket edilmelidir.”

Aynı yazıda, bu hadiselerin doğru yorumlanabilmesi açısından kadere iman hakikatinin önemi ise şöyle ifade edilmektedir: “Meseleye Hz. Pir’in farklı yerlerde temas ettiği şu 
düsturla yaklaşabiliriz: 
(Biraz açarak meal verecek olursak şöyle diyebiliriz:) “Her kim kadere iman ederse, zihin ve ruh dünyasındaki bulanıklıklardan kurtulur; tahayyül ve tasavvurunu kirli düşüncelerden korumuş olur; iç dünyası itibarıyla da emniyet ve itminana erer.”



ZALİMLERİN ÖMÜRLERİNİN UZAMASINDA MAZLUMLARIN ROLÜ

Hocaefendi, aynı yazıda mazlumların zalimlere nasıl yardımcı olduklarına dair, oldukça önemli ve üzerinde çok müzakereler yapılması gereken önemli tespitler yapmaktadırlar: 
“Bütün bunların yanında, zalimin zulmünün gayretullaha dokunması mevzuunda mazlumun tavrının da çok önemli olduğunu ifade etmek gerekir. Bazen zalimin zulmünü, mazlumun kendi nefsine yaptığı zulüm nötrler. Yani Allah, zalim hakkında hükmünü vereceği zaman, onun zulmü yanında mazlumun gerçekten konumunun hakkını verip vermediğine de bakar. Eğer mazlum Allah’a vefalı bir kul değilse, yürekten O’na yönelememişse, hatta bir kısım olumsuz tavırlar içinde bulunuyorsa Allah zalimin cezasını tehir eder. Bu itibarla gayretullahın tecelli etmesi için bir taraftan işlenen zulümlerin bir safhaya ulaşması gerekirken, diğer yandan da mazlum ve mağdur konumundaki insanlarda onu kırabilecek tavır ve davranışların bulunmaması gerekir.

Dolayısıyla mesele dönüp dolaşıyor, yine bizim kendi nefsimize bakmamız gerektiğine geliyor. Şunu bilmeliyiz ki Allah hiçbir kuluna zerre miktarı zulmetmez ve kimsenin hakkını zayi etmez. Fakat biz bazen farkına varmadan çok küçük şeylerle kendi kendimizi zayi edebiliriz. Bu açıdan zalimlerin durumuna bakıp, Allah’ın nasıl olup da onlara mühlet verdiğine şaşırmamalı; bilakis bu türlü meselelerde öncelikle kendi durumumuzu nazar-ı itibara almalıyız. “Acaba zalime mühlet verilmesine sebep olabilecek ne tür hatalarımız var?” demeliyiz. Yüz davranışımızın yüzü de isabetli olsa ve doğruluk abidesi gibi yaşasak bile yine de “Eğer bende bir eğrilik ve inhiraf varsa ve ben yapılan hizmetlerin ahengini bozuyor, onlarda aritmiye sebep veriyorsam benim için yerin altı üstünden daha hayırlıdır.” diyecek kadar yürekli davranmalıyız. Meseleye böyle yaklaşırsak ne kaderi tenkit ederiz ne Zât-ı Ulûhiyet hakkında saygısız mülâhazalara gireriz ne de başkaları hakkında su-i zan ederiz.”

14 Haziran 2021 22:04
DİĞER HABERLER