Sürekli uyarılmanın beyni yoran bir tehdit hâline geldiğini vurgulayan bilim insanları, kısa süreli sıkılma anlarının ruh sağlığı için zorunlu olduğunu belirtiyor.
Bir filmi izlerken ilgimizin dağılması, uzun bir toplantıda zihnin boşluğa düşmesi ya da çocuğun “yapacak hiçbir şey yok” yakınması… Sıkılmak evrensel bir duygu olarak uzun yıllardır “kaçınılması gereken” bir hâl gibi sunuluyor. Oysa yeni bilimsel çalışmalar, bu duruma bambaşka bir pencere açıyor.
Uzmanlara göre sıkılma, ilginin ya da zihinsel uyarılmanın azalmasıyla ortaya çıkan basit bir duygudan ibaret değil; sinir sisteminin kendini düzenlemesi için kritik bir fırsat.
BEYİN SIKILINCA NE OLUYOR?
Cumhuriyet'te yer alan habere göre nörobilim araştırmaları, sıkılma anlarında beynin farklı ağlarının devreye girdiğini ortaya koyuyor. Bir filmi izlerken dikkatimiz azaldığında, öncelikle dikkat ağı ve yürütücü işlev ağı yavaşlıyor. Bu durum, içeriğe odaklanmayı sürdüremediğimiz anların biyolojik yansıması.
Eşzamanlı olarak varsayılan mod ağı (default mode network) etkinleşiyor. Bu ağ, insanın içe döndüğü, kendisiyle ilgili düşünceler ürettiği bir bölge ve “zihinsel mola”nın temel mekanizması olarak görülüyor. Araştırmalar, sıkılma hâlinde bu ağın artan etkinliğinin üreticiliği tetiklediğini gösteriyor.
Bu süreçte insula bölgesi, içsel sinyalleri algılayarak “şu an sıkılıyorum” hissini işliyor. Amigdala ise sıkılmaya eşlik eden huzursuzluk ve kaçış isteği gibi duyguları düzenliyor. Beynin ön bölgesindeki ventromedial prefrontal korteks ise kişiyi yeni ve daha ilgi çekici bir uyarana yönlendirmeye çalışıyor.
AŞIRI UYARILMANIN BEDELİ: YORGUN SİNİR SİSTEMİ
Uzmanlara göre modern yaşamda asıl tehlike sıkılmak değil, tam tersine hiç sıkılmamayı başarmak. Sürekli bildirimler, yoğun çalışma temposu, çocukların ardı ardına eklenen aktiviteleri ve ekranların kesintisiz akışı; sinir sistemini sürekli tetikte tutuyor.
Bu durum, semptomatik bir “sürekli alarm” haline yol açıyor.
Bilimsel adıyla allostatik yük, bedenin stres tepkisini sürekli açık pozisyonda tutan ve anksiyete riskini artıran bir aşırı uyarılma tablosu.
Sıkılmayı tamamen ortadan kaldırmak, uzmanlara göre bu yıpratıcı döngüyü kırmanın en kolay yollarından birini engelliyor.
SIKILMAK NEDEN GEREKLİ?
Kısa süreli sıkılma dönemleri, sinir sistemi ve ruh sağlığı açısından şu işlevleri yerine getiriyor:
Üreticiliği güçlendiriyor: Zihnin serbest dolaşmasına izin vererek yeni düşünce akışlarını besliyor.
Bağımsız düşünmeyi destekliyor: Sürekli dış uyaranlara bağlı kalmadan ilgi geliştirme becerisini artırıyor.
Duygusal dayanıklılığı güçlendiriyor: Kişinin duygularıyla baş başa kalma kapasitesini artırarak kaygı yönetimine katkı sağlıyor.
Anlık tatmin döngüsünü kırıyor: Ekrana bağımlılığı azaltan doğal bir fren görevi görüyor.
Sinir sistemini dengeliyor: Aşırı bilgi akışından uzaklaşarak bedeni ve zihni sakinleştiriyor.
Ancak uzmanlar uzun süreli ve derin sıkılmanın başka riskleri olabileceğini, bunun depresyonla ilişkilendirilebildiğini de hatırlatıyor. Burada kritik olan, kontrollü ve kısa molalar.
‘MOLA VERMEYİ ÖĞRENMEK ZORUNDAYIZ’
Anksiyetenin özellikle genç kuşaklar arasında hızla arttığına dikkat çeken uzmanlar, sürekli aktif olmayı yücelten kültürün bedelinin ağır olduğunu vurguluyor. Gün içinde planlı ya da plansız küçük duraklar oluşturmanın, zihnin yeniden ayar yapması için zorunlu olduğu belirtiliyor.
Öneri ise basit: “Dur, hiçbir şey yapma.”
Bu kısa duraklar, üretici düşüncenin filizlendiği, duyguların toparlandığı ve sinir sisteminin yeniden dengelendiği zaman dilimleri.