15 Temmuz sonrası tutuklanan bir yargı mensubu ve ailesi yaşadıklarını yazdı.
Tutuklu yargıç ve ailesi hakim savcılara "Bu işin böyle yürümediğini siz de biliyorsunuz ben de. Her akşam mesai bitiminde ceketinizi alıp eve giderken çiğnediğiniz hukuk kuralları ile kaç kişinin hayatının yok olmasına ve haksız olaya sessiz kaldınız" sözleri ile seslendi.
İşte bir yargı mensubunun ve ailesinin yaşadıkları kendi kalemlerinden;
HANGİ ADALET SARAYI
Ben ……..ilindeki…….hakimi üyesi idim. 8 ay 13 gündür özgürlüğüm ve her şeyim elimden alınmış bir şekilde hapiste tutulmaktayım. Kısaca yaşanan olaylardan bahsetmek istiyorum. Maalesef ben 7 aylık dünyaya gelmişim. Yaşamam da mucize olmuş zaten. Ben beş yaşındayken polis olmuş babam. Zor bela gündüz-gece, doğu-batı demeden 20 yıl çocuklarına helal yedirmek için çalıştı durdu. Nereden bilebilirdi 17 Temmuz'da damga yiyip ödülünü alacağını?
Dönelim bana. Ben ise bu zorluklardan sonra hakim olmuştum. Staj, iş derken sıra yeni bir hayat kurmaya geldi. Geçen sene bu zamanda nişanımız oldu. Düğün salonu, davetiyeler , hazırlıklar...
17 Temmuz günü 20 yıl görevini başarı ile tamamlayan babamı açığa aldılar. Daha bunun üzüntüsünü atlatamazken düğünüme bir ay kala beni de sabah gördüğüm, internet sitesinde yayınlanan liste ile açığa aldılar.
Duyunca kaçabilirdim...
Ama masum suçsuz bir insan neden niye kaçsın ki hele de bu bir yargı mensubu olup her şeyin adalet ile çözüleceğine inanıyorsa (bu inancım o zaman vardı şimdiki adalete hiçbir inancım kalmadı). Aynı gün içinde göz altına alındım, 19 gün gözaltında tutuldum.
O arada da babamı da tutuklamışlar, “bylock” şüphelisiymiş. 19 gün kimse ile görüştürülmedim. Ne bir ses, ne bir haber. Düğün ne oldu, ailem nasıl, babam ne halde, nişanlımın durumu nasıl…
Günler sonra çıkarıldığım mahkemede tutuklandım. Delil ise babamın tutuklu olması. Sakın 'yok artık daha neler' deyip de gülmeyin. Bir an ben de beni tutuklayan hakimi staj dönemine denk gelmiş avukat sandım. Ama gerçekler... Sonra babam da ben de ihraç olduk ve geride bir sürü borç kaldı.
Öğrendiğim eğitim hayatı boyunca bir kişinin suçu kesin olmadan meslekten çıkaramazsın ki bunun sebebi OHAL'in verdiği zararlardan sadece biri… 8 ay 10 gün ne mektup hakkı ne de telefon görüşü her şey yasak. Arkadaş görüşünden yararlanıp nişanlım ile kaç kere görüşmeye kalktık ama yukarıdan emir gelmiş yasak.
Kardeşim savcıdan hakkı olarak nişanlım için izin almaya gittiğinde savcının kalemi el işareti ile tehdit eder bir şekilde parmak ucu ile "sen tek gel bakayım içeri" demiş. Fakat içeride Savcı beyin verdiği cevap daha muhteşem "sen anlamıyor musun açık ve net emir böyle" gibi sokak ağzı ile konuşmaya başlamış.
Bütün haklarımızdan mahrum bırakıldık. Babam tutuklu, annem beni görebilmek için 19 saatlik yoldan gelip 3-4 saat bekledikten sonra kısa bir görüşün ardından hüzünle geri dönüyor. Bir kardeşim vatan aşkı için yanıp tutuşurken okulları kapanıyor okuldan atılıyor. Diğer kardeşim KPSS ile atanma hayalleri kurarken şimdi yapamadığımız düğün hazırlıklarının borçlarını günde 9-10 saat çalışıp ayda 1000 tl alarak kapatmaya çalışıyor.
Bir de nişanlım aklımdan çıkmıyor. Ne hayallerimiz vardı, ne oldu. Ondan aldığım destek ile burada güçlü duruyorum. Sesini duyamasam da uzaktan verdiği destek yetiyor. Bir yargı üyesi olarak bu yaşananlar o kadar zor ki... Düşünün SUÇLULAR için karar verdiğiniz yere hiç suçunuz ve delil yokken kendinizi orada buluyorsunuz ve bu kararı veren ise ADALET SARAYI içindeki meslektaşınız.
8 ay 10 gün oldu hala bir iddianame yazılmadı. Adalet yazısının tabelada var olduğu ama vicdanlarda olmadığı bir zamanda yargıdan da iddianame beklemek komik oluyor tabi. Kendilerine ait olmayan 6 kişinin hayatını ademe mahkum edilmesine sebep oluyorlar.
Buradan Adalet Sarayı içerisindeki meslektaşlarıma sesleniyorum. Bu işin böyle yürümediğini siz de çok iyi biliyorsunuz ben de. Her akşam mesai bitiminde ceketinizi alıp eve giderken çiğnediğiniz hukuk kuralları ile kaç kişinin hayatının yok olmasına ve haksız olaya sessiz kaldınız.
Görevimizde burada gördüğüm kadarı ile hastalığı en ileri safhaya gelmiş bir insanı suçu bile belli değilken mezarını mahpus yapma var mıydı? Bu sadece benim gördüğüm kim bilir daha kaç hayat… Şu an tek sevinebildiğim şey şükür ki bu kararı veren dışarıda ben içerideyim.
Buraya kadar her şeyi okudunuz. Buraya yazılanları kendisi değil, onun dilinden ailesi olarak biz yazıyoruz. Yukarıda belirtildiği gibi ne bir mektup ne de telefon hakkı verilmedi. Ailesi olarak da daha dışarıda çilemiz bitmedi. Her hafta kapalı görüş var ama annesi olarak maddi durum ve yolun uzunluğundan 2 ayda bir gidebiliyoruz. Bir taraftan da eşimin cezaevine yetişmeye çalışıyorum.
Sanki gardiyanlar taş kesilmiş biz insan değilmişiz muamelesi yapmaya başladılar. Elbise vermeye gittiğimiz zaman iki parça çıkarmışız, iki parça vereceğiz ama orda bir parça almak için zıtlaşıyorlar. Şu an Türkiye'de suça göre cezaevlerinde keyfi hareket ediyorlar. Eşimde telefon görüşü var. Ama ....... ilindeki cezaevinde bulunan oğlumda bu hak yok. Bırakın telefonu aradığımızda cezaevine soruyoruz "telefon, mektup hakkı var mı" diye cevap "evet", soruyorlar sonra "neden tutuklu hangi koğuş" cevap verince sert bir şekilde itham edilip telefon kapanıyor.
Suçumuz ne ki, belli mi daha ortada ne iddianame ne de karar var. İlk zamanlarda "fetö..." sebebi ile geldik dediğimizde sanki hastalıklıymışız gibi kaçarak kapıları kapattılar. Şuna da inanıyorum Vatan hainlerine yapmadıklarını Vatan aşkı ile tutuşanlara yapmaya devam ediyorlar.
Bu bizim sadece dışarıdan takip ettiklerimiz. içeride yaşanan onda zulmü açık görüşlerde anlatılınca duyabiliyoruz. Oğlumun ve eşimin içerideki sessiz çığlığını sizin sesiniz ile duyulur diye yazıyoruz bunları.
Buradan yurt içinde yurt dışında özellikle yargı mensupları insanlara sesleniyoruz adalet zamanı geldiğinde her şey açığa çıkacaktır. Önemli olan bu zamanda haklının yanında durabilmektir. Çünkü iş işten geçtikten sonra biz biliyorduk deseniz bile size inanmayacağız.
justiceheldhostage.blogspot.com