TürkSanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİ-AD), yeni Anayasa tartışmaları, dün de "21'inci Yüzyılda Devlet ve Birey" başlıklı panellerle sürdü.İlk panelde üç yabancı konuk vardı:
Siyasi-toplumsal çatışmaları çözme konusunda uzman olan, Güney Afrika Cumhuriyeti'nden avukat Brian Currin.
İspanyol ordusunun sivil denetime girmesinde önemli rol oynayan, eski başbakan yardımcısı ve savunma bakanı Narcis Serra.
İspanya'nın eski başbakanı ve Avrupa Bilge Adamlar Grubu Başkanı Felipe Gonzalez.
***
Askeriyeyi, sivil otoritenin emrine sokmak, sanıldığından çok daha zorlu bir süreç... Bu nedenle Narcis Serra'nın söylediklerini can kulağıyla dinledim.
Serra, "Siyasi partiler, askeri kışlasına sokmada hemfikir olmalı... Eğer bazı partiler askerden nemalanıyorsa; süreç zora girer" dedi.
Ben de kahve arasında Serra'ya sordum: "Sizin döneminizde İspanya'da böyle partiler var mıydı? Varsa ne kadar oy alıyorlardı?"
Aşırı milliyetçi partiler, asker üzerinden siyaset yaptıkları için demokratikleşmeye muhalefet etmişler.
Ya oy oranları? "Yüzde 5 civarındaydı" dedi Serra.
Tahmin edeceğiniz gibi Serra'ya bunları sorarken aklımda özellikle bizim CHP vardı.
Yüzde 5'i duyunca canım sıkıldı.
Çünkü Türkiye'de oran "en az" yüzde 25.
Düşünsenize: Ana muhalefet partisi askeri vesayetten yana. Yani kitle desteğine sahipler. Vahim bir durum...
***
İkinci panelde ise Türkler olarak biz bize kaldık. Ve ipler koptu.
TÜSİAD toplantısının yapıldığı Four Seasons Oteli'nin büyük Atik Pasha salonu, Kemalistlerin propaganda alanına döndü.
Ahmet İnsel, İbrahim Kaboğlu, Mithat Sancar ve Murat Belge'den oluşan panelistlerin moderatörü Nuri Çolakoğlu idi.
Başkan Ümit Boyner ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu etkinliği ön sıradan izliyordu.
Önce İbrahim Kaboğlu "ah ne de yumuşak adam" üslubu ve incelikli kelime oyunlarıyla bütün sorunları kaynağını adını vermeden işaret etti: AKP Hükümeti.
Derken söz alan akademisyen Erdal Yavuz işi Umberto Eco'nun "Ur-Faşizm" kavramına kadar dayandırdı. (O makaleyi ben de okudum; uydurmayalım lütfen.)
***
Ardından yaşlıca bir kadın kalktı... Titrek sesiyle "Ben Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ndenim, Ergenekon Davası'ndan yargılanıyorum... Söyledikleriniz havada şeyler... Benim durumumu en iyi Sayın Kaboğlu'nun değerlendireceğini düşünüyorum" dedi.
Kaboğlu pası aldı, "Hrant Dink'in de, ÇYDD'nin de hedef olarak seçildiği çok açık" dedi. (Bir sallama daha.)
Ardından DSP'li birisi kalktı. Adını not edemedim, İstanbul'da parti yöneticisi galiba: "Ecevit Hükümeti döneminde insan hakları karnemiz çok iyiydi, sonra her şey bozuldu" filan dedi. "Soru soracağım" numarasıyla seçim konuşması yapıyordu arkadaş...
Bitti mi? Bitmedi.
Mithat Sancar'ın bir sözü üzerine Ercan Karakaş lafa daldı.
Oturduğu yerden panelistlere laf atmaya başladı. Öyle değilmiş de, şöyleymiş de... Birtakım tali konular...
Halbuki bu işin bir adabı var: Elini kaldırarak söz istiyorsun. Mikrofon getiriyorlar. Konuşuyorsun.
Özetle salonu propaganda mahfiline çevirdiler.
***
Olayın zirvesi, taze CHP'li, siyaset bilim hocası Binnaz Toprak'ın, çevresine topladığı üç-dört kadınla birlikte, bu söylenenlere yerli yersiz alkış tutmasıydı.
Salondaki "ağır" başlar "kim bu şamatacılar" diye onlara doğru döndü. (Şeker şeyler pek eğlendiler.)
Özetle: TÜSİAD'ın bu önemli girişimi, az daha, seri yenilgilerle kabaran evhamlı bir ruh halinin kurbanı oluyordu.
Ama neyse ki ortada kapı gibi bir Anayasa Çalışma Raporu var.
Ona yine değineceğim.