HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, ülkede iletişim konusunda çok ciddi sorunlar yaşandığını söyledi. İletişim konusuna karayoluna harcanan paranın üçte biri hatta beşte birinin harcanmadığını belirten Tan, "Halbuki bütün dünya artık iletişim, bilgi ve teknoloji üzerine yoğunlaşıyor. Bunun bizi ilgilendiren bugünkü siyasi boyutunda ise İMC, Samanyolu gibi televizyonlar uydudan çıkarılıyor. Belli televizyon kanallarının lisansları iptal ediliyor. Keyfi lisanslar veriliyor. Bu iletişim kanallarında deli Dumrul misali bazen bir twit atan tutuklanıyor, bazen de bütün dünya aleme küfredenler elini kolunu sallayarak geziyor. Burada bir takip bir düzen yok." dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Avrupa Birliği Bakanlığı bütçelerinin görüşülmesine başlandı. Genel Kurul, Başkanvekili Akif Hamzaçebi başkanlığında toplandı.
2016 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinin üçüncü turunda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Avrupa Birliği Bakanlığı ile Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Mesleki Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri de görüşülüyor.
DİYANETTE 130 BİN KADRODAN BİR TANE ÇAYCI ALEVİ OLMAZ MI?
HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir asimilasyon kurumuna dönüştüğünü belirten Doğan, "Bir devlet dini yaratılmış ve bu devlet dininin kimseye faydası yok. Diyanet İşleri Başkanlığı bir anayasal kurum olması nedeniyle anayasal bir değişiklikle yeni bir toplum sözleşmesiyle ifadesini bulacak bir çalışma ile kaldırılması gerekiyor." dedi. Alevilerin inanç merkezlerinin bugün hala bir ibadethane olarak görülmediğini ifade eden Doğan, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var. AİHM diyor ki Cemevleri ibadethanedir. Niye kabul etmiyorsunuz. İnsanlar nasıl düşünürse, öğretileri, inançları doğal kabul edilmeli ve özgün haline sahip çıkılması lazım. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir teşkilat maalesef Sünni yurttaşlarımızı da asimile ediyor. Oluşturulan dinin kime hizmet ettiği bilinmiyor. Aile irşat daireleri kurulmuş bir tane alevi ailenin yanına gidilmemiş. bu Diyanet İşleri Başkanlığı kime hizmet ediyor. 130 binin üzerinde kadro var 130 bin kadrodan bir tane çaycı Alevi bulamazsınız. bir tane çaycı Alevi olmaz mı? Bir Alevi uzman olmaz mı? O halde bu kurum Sünni bir kurumdur. Bu kurum egemen inanç sistemi üzerine kurulmuştur. Yapacağınız tek şey var. Cumhuriyetin sağlam iradesinin tahkim edilmesi lazım. Güçlendirilmesi lazım. Bu kurumları ortadan kaldırmak gerekiyor. Kardeşçe, barışça bir arada yaşamak için cumhuriyeti acilen demokratikleşmesi lazım. demokratik bir cumhuriyeti inşa etmeliyiz. bu ülkede yaşayan farklı uluslardan, milliyetlerden, inançlardan ismi ne olursa olsun herkesin bir araya gelerek kardeşçe yaşayacağı özgür demokratik bir geleceği inşa etmeliyiz." diye konuştu.
HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ise Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine konuştu. İstanbul'a 25 milyon nüfus getirilirse dokuzuncu köprünün de yapılması gerekeceğini anlatan Tan, "Bir müddet sonra boğaz alttan akan bir kanalizasyon gibi üstü kapalı bir mekana dönecek." dedi.
24. dönemde İstanbul'u Kurtarma Bakanlığı kurulsun teklifinde bulunduğunu anlatan Tan, "Güldüler bana. Evet bugün Türkiye'de en acil kurtarılması gereken yer İstanbul. 15 milyon nüfus, dünyanın neresinde olursa olsun Tokyo, Paris, Londra kadar yönetilemez trafik sorunu çözülemez, oralarda da çözülemedi. Mümkün değil. Bunun yarısının boşaltılması lazım ama kimseyi silah zoruyla köyüne gönderemezsiniz. Almanya bugün 85-90 milyon nüfusa sahip, en büyük kentleri Berlin ve Hamburg 3-4 milyon nüfusa sahip, Frankfurt'un nüfusu 780 bin. Köln ve Duesseldorf 900 bin. Toprağı bizim üçte birimizdir ama nüfusu bizden fazla. Bunlar planlandığında ne Boğaz Köprüsü tartışmaları kalır, ne de denizin altından geçme tartışmaları kalır." diye konuştu.
28 ŞUBATTA BİR MAZLUMİYET VARDI, 8 HAZİRAN'DAN BU GÜNE BİNLERCE ZALİMİYET VE MAĞDURİYET ORTAYA ÇIKTI
İletişim meselesinde de çok ciddi sorunlar yaşandığını ifade eden Tan, şöyle konuştu: "Bu mevzulara bir karayoluna harcanan paranın üçte biri beşte biri harcanmıyor. Halbuki bütün dünya artık iletişim bilgi ve teknoloji üzerine yoğunlaşıyor. Bunun bizi ilgilendiren bugünkü siyasi boyutunda ise İMC, Samanyolu gibi televizyonlar uydudan çıkarılıyor. Belli televizyon kanallarının lisansları iptal ediliyor. Keyfi lisanslar veriliyor. Bu iletişim kanallarında Deli Dumrul misali bazen bir twit atan tutuklanıyor, bazen de bütün dünya aleme küfredenler elini kolunu sallayarak geziyor. Burada bir takip, bir düzen yok."
HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir de Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldı. Cezaevlerinde bulunan tutuklu gazeteci sayısının 30'u aşkın olduğunu belirten Baydemir, şunları kaydetti: "Ama sizler bunların gazeteci olmadığı iddiasında halen durmaya devam ediyorsunuz. Bunlar basın çalışanları ama şüphesiz ki muhalefet eden basının çalışanları. Görüşleri ve fikirleri hükümet uygulamalarını eleştiren basın kuruluşları ve basın mensupları. Emin olun darbeler AB uyum sürecine en büyük zararı veren süreçlerden bir tanesidir. Tıpkı 12 Eylül askeri darbesi gibi. Ama aynı zamanda 28 şubat postmodern darbesi. Ama hiç şüpheniz olmasın 7 Haziran iradesine, halk iradesine yöneltilen ultra postmodern darbede yine Türkiye'yi AB ideallerinden ve hedeflerinden uzaklaştırmıştır. Şimdi haklı olarak kalkıp diyeceksiniz ki, bu bir darbe değildir. Emin olun 28 Şubat'ta bir mazlumiyet vardı, o bir mazlumiyetten 8 Haziran'dan bugüne kadar en az binlerce zalimiyet, binlerce mağduriyet ortaya çıkmış durumda. Darbenin kimden geldiği önemli değil. Darbenin askerden mi, postmodern mi veya yerli mi olduğu sorgulanmaz. darbe darbedir, darbeye hep beraber karşı çıkmak zorundayız. Bugün bu ülkenin başındaki en büyük felaketlerden biri de bu darbenin bizi nereye götüreceği, nasıl bir felaket içerisinde boğacağı halen belli değildir. Türkiye bir çıkış istiyorsa, hükümet bir çıkış istiyorsa Avrupa Birliği idealleri ve felsefelerini büyük bir siyasi irade ile bir kez daha sahiplenmeli ve şiddet çalışma pratiğinden müzakere pratiğine geçilmeli."
Cihan CİHAN