Ürkütülmemiş! İşte Reza bombası

Ürkütülmemiş! İşte Reza bombası
"Zarrab'ın o dönemde ürkütülmemesinin Türkiye'de iki önemli sonucu oluyor" diyen Aydoğan Vatandaş kaleme aldı: "Obama giderken kimleri yanında götürmek istiyor?"

The Atlantic Dergisi’nin en ünlü yazarı Jeffrey Goldberg’in bu ayın başında yayımlanan ‘Obama Doktrini’ başlıklı makalesi, Obama’nın Erdoğan konusundaki büyük hayal kırıklığını yansıtırken, Erdoğan’ın siyasi geleceği ile ilgili fikir de veriyordu.
 
Ünlü Truman Doktrini uluslararası sistemi uzun süre etkisi altına almış Amerikan dış politikasındaki müdahaleci yaklaşıma işaret ederken, Obama Doktrini bu yaklaşımdan uzaklaşma anlamına geliyor.   
Obama Doktrini, Erdoğan’ın Obama’yı 2013 baharında Suriye’deki kırmızı çizgilerinin aşıldığı gerekçesiyle Suriye rejimine askeri yöntemlerle saldırmaya teşvik etmeye çalışması karşısındaki temkinli tavrı ve ABD Ordusunu Suriye bataklığına sokmama kararı ile yakından ilişkili. 
 
Libya'ya girmekten çekinmeyen Obama’nın Suriye saldırısını önce erteleyip sonra müdahaleden vazgeçmesinin nedeni, Erdoğan’ın Obama'nın kırmızı çizgisini zorlamayı dayatan yöntemleri oldu. Ünlü Amerikalı Gazeteci-Yazar Seymour Hersh’in, 17 Nisan 2014 tarihli ‘Red Line and Rat Line’ (Kırmızı Çizgi ve Gizli Hat) başlıklı London Book Review’da yayımlanan yazısı, MİT’in Obama’yı kırmızı çizgisinin aşıldığına inandırmak için giriştiği yöntemleri anlatıyordu. 
 
Goldberg’in aktardığına göre, Başkan Obama, ‘kırmızı çizgi’ krizinden sonra Suriye’ye saldırmama kararıyla gurur duyuyor. Bu kararın, Obama’nın Erdoğan’la ilgili ‘son kararı’ olduğu da daha sonra yaşanan gelişmelerden anlaşılıyor. 
 
Yani, bugün uluslararası siyasi literatüre ‘Obama Doktrini’ diye bir şey girmişse eğer, Goldberg'in makalesine göre, bunun nedeni Erdoğan’dan başkası değil.  
 
ABD Başkanı Obama’yı bu denli baskılayan süreç 2013 Bahar aylarına rastlıyor. Bu dönem, iddialara göre Türkiye’nin Suriye’de, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte gizli bir hat oluşturup, radikal unsurlarla birlikte inisiyatif aldığı döneme denk geliyor. 
 
Ama bu dönem aynı zamanda, ABD Hazine Bakanlığı’nın, İran’a yönelik yaptırımların aşılması suçunun İran’daki büyük ortağı olan Babek Zencani’nin kara listeye alındığı dönem. Tarih 11 Nisan 2013.   
Bunu, Başkan Obama’nın, Erdoğan’a karşı, ABD Hazine Bakanlığı bünyesindeki Finansal İstihbarat ve Terörle Mücadele Dairesi direktörü David Cohen üzerinden geliştirdiği bir hamle olarak okumak da mümkün. 
 
Başkan Obama İran’a yönelik yaptırımların delinmesi suçunun Türkiye boyutunu en ince detaylarına kadar takip eden David Cohen’i 2015 Şubat ayında CIA Başkan yardımcılığına getirdi. Bunun en önemli nedenlerinden biri hiç kuşkusuz, ucu nereye giderse gitsin bu konuyla ilgili sonuç almak istiyor oluşu. Yani Zarrab davasında, Savcılık, FBI ve Hazine Bakanlığı arasında bir koordinasyon ve üst akıldan söz edilecekse, işte orada CIA ve David Cohen ismi var.   
 
Reza Zarrab’ın kara listeye alınmayarak ABD’ye gelmesinin sağlanması da tam bu devlet aklıyla bağlantılı.
 
Obama, David Cohen’i CIA Başkan yardımcısı yaparak, bu faaliyetleri CIA üzerinden takip etme inisiyatifi göstermiş oluyor. Dolayısıyla, Zarrab davasında Savcı Bharara’dan önce görülmesi gereken isim de aslında Cohen.
 
Sonuç olarak Cohen, Zencani'yi kara listeye alıp, Zarrab'a dokunmayarak, Türkiye'de siyasi sonuçları olacak bu suç faaliyetinin devamını ve devamında da Zarrab'ın ABD'ye gelmesinin de önünü açmış oluyor ve oldu.
 
MİT, 18 Nisan 2013'te bu hareketliliği farkedip Erdoğan'ı uyarsa da, Hükümet'te en ufak bir değişiklik görülmüyor.
 
Yani, 2013'te Nisan ayında Zarrab kara listeye alınsaydı, 17 Aralık sürecine giden polis operasyonu yine de gerçekleşir miydi?
 
Dolayısıyla, Zarrab'ın o dönemde ürkütülmemesinin Türkiye'de iki önemli sonucu oluyor. 
-Birincisi, Erdoğan hükümeti delilleri çok güçlü yolsuzluk iddiaları ile karşı karşıya kalıyor. 
-İkincisi, ne yazık ki, koca bir camia, yargı ve polis teşkilatının bu yolsuzluk operasyonu dolayısıyla cadı avına maruz kalmasına neden oluyor.
 
ABD, Dış İşleri Bakanlığı'nın 2015 yılı İnsan Hakları Raporu'nun 77 sayfası Türkiye’deki hak ihlallerine ayrılmış durumda. Raporun büyük kısmı Hizmet Hareketine yönelik cadı avının hukuk dışı yöntemlerle ilerlediğini inanılmaz bir titizlikte ortaya koyuyor. Raporu yazan devlet aklı olup bitenin farkında olduğu mesajını veriyor.   
 
Şimdi, son yılların en büyük kara para aklama faaliyetinin merkezinde yer alan 'Panama Belgeleri' sızıntısı da elbette David Cohen ve CIA'yi akla getiriyor.
 
Nitekim bunu finans dünyasının en önemli köstebeklerinden, İsviçreli Bankacı Bradley Birkenfeld söylüyor. Birkenfeld, Panama belgelerinde Rusya, Çin, Pakistan, Arjantin gibi ülkelerden isimlere rastlarken, ABD’den tek bir isme rastlanmamasının nedenini de buna yoruyor. Birkenfeld, bu ifşayı kesin olarak CIA’nin yaptığını iddia ediyor.  
 
ABD Adalet Bakanlığı, Panama belgeleri ile ilgili geçen hafta soruşturma başlattı. Panama Belgeleri, dünyanın zengin ve güçlü kişilerinin, servetlerini paravan şirket ve hesaplar yoluyla vergi cennetlerinde nasıl gizledikleriyle ilgili tarihin en önemli bilgi sızıntılarının başında geliyor. 
 
Panama Belgeleri Soruşturması’nı yine aynı efsane savcı, Preet Bharara yürütüyor.
 
Ama siz orada Başkan Obama’ya kadar giden devlet aklını görün. 
  
Obama bu yıl koltuğunu bırakmaya hazırlanıyor.
 
Giderken bazı ülke liderlerini de yanında götürmek istiyor olamaz mı? 


28 Nisan 2016 15:27
DİĞER HABERLER