Fethullah Gülen’in düşüncesi, idealizm ve realizmin klasik anlamlarının ötesine geçen, onları bir potada eriten modern ve bütüncül bir yaklaşım ortaya koyar. Fethullah Gülen Hocaefendi’yi “yalnızca hayalperest bir idealist” veya “katı bir realist” olarak tarif etmek, onun hayatı ve fikirleriyle derinlemesine ilgilenen herkes için büyük bir eksiklik olur. Gülen, ideali yaşatan bir aksiyon insanı olarak, yalnızca düşünce dünyasında kalmayı değil, aynı zamanda bu düşünceleri hayata geçirmenin sorumluluğunu üstlenmiş bir insandır. Onun “aksiyon öncelikli düşünce” anlayışı, hakikati kalplerde kök salan bir fidan gibi dünyaya yayılmıştır.
Gülen’in ortaya koyduğu eğitim felsefesi, modern dönemin ihtiyaçlarını esas almakla birlikte, geleneğin ve İslami dinamiklerin da değerini korur. Eğitim, onun nazarında, yalnızca bilgi aktarmak değil, kişinin aklını, vicdanını ve kalbini bütüncül bir biçimde geliştiren bir süreçtir. Sadece bilim ve teknolojinin gelişmesiyle yetinmeyen, insanın ahlaki ve kalbi boyutunu da önceleyen bir eğitim modelini savunur. Ona göre, bilim ve din el ele verdiğinde ortaya daha huzurlu, umutlu ve insan merkezli yeni bir dünya ortaya çıkacaktır. Bilginin tek başına yeterli olmadığını, insanı insan yapanın aynı zamanda vicdan, merhamet ve sorumluluk duygusu olduğunu vurgular.
Bu yaklaşım, günümüzün küresel problemleri ve insanlığın karşı karşıya olduğu krizlere karşı da bir çözüm önerisi sunar. Gülen, “düşünceyle aksiyon arasında denge” kurabilen yeni bir nesle ciddi anlamda ihtiyaç olduğuna inanır. Bu nesil, aklın, bilimin ve modern dünyanın sunduğu imkânları değerlendirecek; aynı zamanda vicdan, ihsan şuuru ve kalbi hayatın merkezine seyahat edecektir. Gülen, toplumsal ve bireysel değişimin anahtarını işte bu bütüncül değişimde arar: “Küresel barış, adalet ve refah, ancak insanların zihin, kalp ve ruh bütünlüğüyle hareket etmesiyle mümkündür”
Hizmet Hareketi’nin temelinde de bu idealist-realist çizgi yer alır. Hareket, eğitim, diyalog, insan hakları, sosyal adalet, birlikte yaşama kültürü ve toplumsal fayda esaslı yüzlerce projeyi, dünyanın dört bir yanında hayata geçirmiştir. Gülen’in teşvikiyle kurulan okullar, diyalog enstitüleri, yardım dernekleri, iş insanları dernekleri, sağlık kuruluşları, kültür merkezleri sadece fikirlerin havada kalmadığını; pratiğe, hayatın merkezine taşındığını gösterir. Bu noktada O, modern dünyada İslami değerlerle Batı düşünme biçimini, özgürlük ve demokrasiyi uzlaştırabilme becerisiyle dikkat çeker. Batılı kavramların milli ve manevi bir ruhla yoğrulması, Gülen’in evrenselliğini ve başarılı sentezciliğini ortaya koyar.
Gülen’in “köprü kuran” kimliği, yalnızca farklı inanç grupları arasında değil, aynı zamanda gelenek-modernite, doğu-batı, düşünce-eylem arasındaki uçurumları da aşma iradesini ifade eder. O, İslam’ın siyasi bir ideolojiye dönüşmesini, kutsal metinlerin siyasi tartışmalara indirgenmesini eleştirir ve gerçek barışın, şefkatin ve adaletin evrensel ilkeleriyle hareket edilmesini savunur. Sadece Müslüman değil, farklı inanç ve yaşam biçimlerine sahip insanlar arasında da diyaloğun kökleştirilmesini önemser. 1998 yılında Papa 2. Jean-Paul ile yaptığı görüşme ve terörizme karşı ilk açık redlerden biri olması da, onun evrensel barış ve diyalog misyonunun en parlak örneklerindendir. Zamanında savaş olan Afganistan,Irak, Bosna gibi ülkelerde açılan Hizmet okulları ve birlikte yaşama yapılan katkıları yadsınamaz.
Başarısının en somut göstergesi olarak, yetiştirdiği insan profili, zenginliği ve donanımı ön plana çıkar. Gülen’in ilhamıyla kendini yetiştiren, sorumluluk üstlenen, dünyanın çok farklı bölgelerinde “hizmet” duygusuyla hareket eden binlerce insan, onun en büyük manevi mirasıdır. Onun eserlerinde ve vaazlarında dikkat çeken bir diğer unsur ise, inancın asla zorlamayla değil, ancak ikna ve gönüllülük ile sürdürülebileceğidir. “Fıtratı göz ardı ederseniz onun paletleri altında ezilirsiniz” veya ‘’İnsanı okuyamayan, insanın canına okur’’ sözü, insanın doğasına uygun yaklaşımın, ikna yolunun ve duygularla aklın birlikte ele alınmasının önemini ortaya koyar.
Gülen’in sosyal adalet, diyalog ve barış vurgusu, Hizmet hareketinde somut karşılıklar bulur. Hocaefendi’nin düzenlediği istişare heyetleri ve danışma meclisleri, hareketin katılımcı ve ortak aklı önceleyen yönünü öne çıkarır. Onun çizdiği dünya görüşünde bireysel, toplumsal ve küresel sorumluluk arasındaki ilişkiler büyük önem taşır; insanın “evrensel kardeşlik ruhu” ile hareket etmesi, her insanda sevecek bir şey bulması, renk körü olması neredeyse ahlaki bir gerekliliktir.
Gülen’in idealizmi, felsefi anlamda soyut bir dünya tahayyülü değil, vahiy ve hakikatle temellenen, pratiğe indirgenen bir manevi sorumluluktur. Onun en önemli farklarından biri; düşüncenin sadece lafzî boyutta kalmaması, mutlaka eylem, hizmet ve toplumsal faydaya dönüştürülmesidir. Bu yönüyle günümüzün birçok akademisyeni ve entelektüeli, Gülen’i “düşünceyle aksiyonu nadiren birleştiren liderlerden biri” olarak tanımlarken, onun mirasının, değişen zamana ve kuşaklara rağmen taze ve etkin kalmasının sebeplerinden birinin de bu bütünlük olduğunu söylemektedir.
Sonuç olarak, Fethullah Gülen sadece idealist bir düşünür veya pratik bir uygulamacı değildir; ideali yüksek tutan, ancak bu ideali hayata geçirecek azim, irade ve kararlılıkla bütünleşen bir aksiyon insanıdır. Onun çizgisinden esinlenen binlerce farklı milletlerden ve dünya görüşünden insan farklı coğrafyalarda hizmet üretirken, gerçek idealizmin hayalde, ütopyada değil, ideallerii hayata geçirecek aksiyonda anlam kazandığını gösteriyor. Gülen’in mirası, bugünkü kaotik ve bulanık ortamda tam anlaşılamasa da ,zamanın ötesinde, evrensel ve insanlık değerleriyle hafızalarda yaşamaya devam edecektir.