Kutlama, bayram, yad etme, hatırlama çerçevesinde ihdas edilen toplanmaların millet irfanına yerleşmesi, umumi bir kabule ulaşması zaman alıyor. Hatta bazen, ta başından luzumsuzluk ve suniliği bilindiği için kanun ile koruma altına alınıyor ki, üzerine bina edildikleri ucuz devrimler bir kaç on yıl içinde çöküp gitmesin. İlk günkü heyacanın devam edeceği vehmedilerek, kendi haline bırakıldığı için unutulup giden alayiş ve nümayişin haddi hesabı yok. Bu yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan toplumsal değişimin milli kutlamalarının nihai kaderi “O gün tatil mi?” piyasasına düşmek.
15 Temmuz Senaryo Darbesi'nin üzerindeki sis perdesi hala kalkmadığı için, nasıl kutlanacağı, hangi isimle yad edileceği, beklendiği ölçüde destan üretemediği için, açıkların nasıl kapatılacağı konusunda daha bir netlik yok. Kahramanları, müziği ve kurgu trajedisi için inandırıcılık üretilemedi. Filmin Esas Oğlanı'nı korumaya kararlıyız ama, tek başına bir senaryoyu izlenebilir kılmak o kadar kolay olmayacak.
Daha ilk günden itibaren, bizzat senaryo tertipçileri tarafından işin üzeri örtülmeye çalışıldığı için, uydurulacak destanın kahramanı kim olacak? Halk neyi kutlayacak? Zaten oy verip durduğu siyasi aktörleri mi? Tankın üzerine çıkıp kısa yoldan kahramanlık devşiren kimliği belirsiz bir takım ipsiz-sapsız takımını mı? Gerçi onların da gerçek yüzleri bir hafta içinde ortaya çıktı ya! Asıl acınası ve trajik durum, olay mahalline neden geldiğini bilemeyen zavallı askerciklerin hali ama, onlar 15 Temmuz Senaryosu'nun Erol Taş'ı olmak zorundalar. İktidar destekli yapımların şu an Esas Oğlan ekibi, İrani terörist ya da İŞİD tipi militan ve başı bozuk takımı. Kurgu tam bir Ortadoğu Klasiği. Her halde kahraman James Bond olmayacaktı. Hani şu kod adı 007 olan.
Yeni Başkan ve hükümet, 24 Haziran seçimlerinin telaşından biraz geç uyanınca 15 Temmuz hazırlıkları ihmale uğradı. Gerçi CB-MİT (Cumhurbaşkanlığı Milli İstihbarat Teşkilatı), kutlama arefesinde, 12-13 Temmuz günlerinde, vaziyeti düzeltmek için, Ukrayna ve Afrika'nın fakir ülkelerinden para karşılığı insan ticareti ile bir şeyler denedi ama, pek ses getirmedi. Artık iyiden iyiye insan avına dönüşen tutuklama ve hapse atma işlemleri eski heyecanı uyarmıyor. Sözkonusu küçük ülkelerin kafatası avcıları yeterince tatmin ediliyor olmalı ki, onlar da bir şekilde Türkiye'den kendilerine sığınan masum insanları timsahların önüne atmaktan çekinmiyorlar. İyi ama, Başkanlık Seçimi öncesi halka vadedilen bunlar mıydı? Bu kadar yağıp gürledikten sonra, ortaya çıka çıka bu mu çıktı?
Bu yılki 15 Temmuz kutlamaları artık geride kaldığı için bizim tekliflerimiz gelecek sene için sözkonusu olup, şimdiden altyapısı ve zihni hazırlığı yapılabilir. Bu satırların yazarı, okuyucuları bir zahmetten kurtarmak için, 2019 takvimini bir yerlerden buldu ve gelecek yılın hazırlıkları için üzerine düşeni yapmaya başladı bile. Gelecek yıl 15 Temmuz, Pazartesi gününe denk geliyor. Bu kesin. Hicri Takvim gibi, Hilal'in görünmesine bağlı olmadığı için bir tartışma da olmaz. Gün ve tarih belli; 15 Temmuz, Pazartesi, 2019. Daha şimdiden üç günlük bir tatil paketi mayalabiliriz.
Son yaşadığımız sistem değişiminden sonra, Sayın Başkan'ın fiili olarak icranın başında olmasından dolayı, belirli gün ve haftalar için takdir edilecek tatil günlerinin açıklaması da herhalde kendisine layık görülür. Siyasi partilerin iktidar dönemlerinde, Başbakanların yaptığı en önemli görevlerden birisi, hatta meclis de bu tür kararlara dahil olarak kendisini haber ediyor ve Kurban-Ramazan Bayramı tatilleri konusunda derin(!) mütealalara şahit oluyorduk. 15 Temmuz'un en büyük aktörü hala hayatta olduğuna göre, muhtemel tatil miktarının ona bırakılması vefanın gereği. Zat-ı alileri tevazu gösterip-pek öyle olmaz ama- “Aman efendim, ne haddimize!”demesi halinde, aileden başka bir devletli bu tarihi icraatı vekaleten yerine getirebilir. Türk Siyasi Hayatı'nın bir aile şirketine dönüşmesini zaten kanıksadık. Tatil gibi lutufların aile fertlerinden birisi tarafından ilan edilmesi Saray Eşrafına karşı sempati uyarabilir.
15 Temmuz kutlamalarının geleneksel hale gelmesi, beraberinde bazı ihtiyaçları da gündeme getirecek. Birinci Cumhuriyet kurucularının asker kökenli olması, son yüzyıldaki milli kutlamalara bu mesleğin koyu yeşil renk tercihlerine zorladı. Erkek nufusun, askerde geçirdiği müddetin bu kabullenmede ne gibi bir tesiri olduğu noktasındaki hissi bağlılık da tekrar düşünülmeli. Hala bir çok aile, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki merhametli, babacan ve vatan evladını kendi oğlu ya da torunu sayan kumandanların birliklerde görev yaptığını falan zannediyor. Azizler, onlar çoktan öldü. Hatta onların Yeşilçam'daki konu aktörleri olan Nubar Terziyan, Kadir Savun ve Hulusi Kentmen de Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Şimdilik pek dile getirilmiyor ama, 15 Temmuz'da askeri camianın görüntüsü pek iç açıcı olmadı. Bu yüzden, yeşil çarşı elbisesi, kamuflaj ve nefti rengin önümüzdeki yıllardaki kutlamalarda tercih edilecek renkler arasında olmayacağı açık. Darbe Senaryosu'nda genelkurmay başkanı olan aktörün, iki sene sonra, 15 Temmuz'un sene-i devriyesinde meslek üniformasını çıkarıp, takım elbise ile bakanlığa razı olması bu ihtimali güçlendiriyor. Kostüm ve renkler hususunda fasl-ı müşterek sağlanana kadar, o nereden geldikleri bilinmeyen, İŞİD kılıklı gözü dönmüş tiplerin giydikleri ninja-siyahı giysiler, ellerindeki döner bıçaklar ve palalar ile stadyum gösterileri yapılabilir.
15 Temmuz'un tatil olması konusunda “Bu kadar insanımız öldü. O günü tatil yapmak, şehidlerimizin aziz ruhlarına saygısız sayılır!” heyecan ve infiallerinin, tatil günü dört ve beş güne çıkarıldığında kendiliğinden buharlaşacağından eminiz. Seçim meydanlarında “Bedelli askerlik çıkarmayı düşünmüyoruz. Bu, şehid askerlerimizin kemiklerini sızlatır!” diyen irade, Dolar'ın karşısında diz çökünce Bedelli Askerlikten gelecek ek gelire on takla atıyor.
Türkiye Siyasi Tarihi'nin en beceriksiz Darbe Tiyatrosu olan 15 Temmuz Olayı, unutulmaya ve sıradanlaşmaya mahkum. O günün tatil olması da onu sürekli kılamaz. Sadece tatilin hatırına biraz daha ömrünü uzatabilir. 15 Temmuz da, diğer bütün resmi gün ve kutlamalar gibi “O gün tatil mi?” kapitalizminde kaybolup gidecek.
Kadir Gürcan