Ferdi ve organize günahlar

  • Numan Yılmaz Yiğit
  • Numan Yılmaz Yiğit
    07 Eki 2022 13:19
    Günahların mahiyetine bakıldığı zaman bunların kişi, aile ve cemiyet için bir tahrip ve deformasyon özelliği taşıdığı görülür. Bu tahribatın boyutları, kalıcılığı ise işleyen kişi veya kişilere, tahrip gücüne göre değişmekte ya büyümekte veya küçülmektedir. Din fertten başlayarak cemiyetin maddi manevi sıhhati koruma adına gerek şahsi günaha girme, gerekse de grup ve ekip halinde günahı organize etme konularında ciddi yaptırımlar koymuştur. Çünkü ferdin işlediği günahın, şahsına veya karşısındaki kişiye verdiği zarar ile grup veya ekibin verdiği zarar katiyen aynı olmamaktadır.


    Öncelikle kısa bir şekilde günah ve günahların katagorileri hakkında kısa bir değerlendirme yaparak konuya başlayalım. Günah Farsça’dan dilimize geçmiş suç manasına gelen bir kelimedir. Dini olarak ise bir kısım emirlerin yerine getirilmemesi veya bir kısım yasakların işlenmesi karşısında, dini açıdan sorumluluk ve ceza gerektiren fiilleri işlemeye denir. Bu filleri bazen fertler bazen de fertlerin yönettiği sistem ve mekanizmalar vasıtasıyla bir grup veya çok sayıda insan işler.


    Büyük, küçük günahlar ve sorumluluğu


    Selef-i Salihin günahları sınıflandırırken günah odaklı bir yaklaşımla günahları iki ana bölümde mütelaa etmişlerdir. Buna göre günahları -bazı farklı görüşler olsa da- büyük ve küçük günahlar olmak üzere iki katagoride ele almışlardır. Bu iki tasnifin çoğunluk tarafından Kuran’da ifade edilen “Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabb’in, bağışlaması çok geniş olandır...’’ ( Necm :53/ 32) ayetine de uygun düştüğü görülmektedir.


    Kuran’da bu büyük günahlara ‘’Kebair’’ diğerlerine de ‘’Lemem’’ veya hadisteki ifadesi ile ’’sağıre, küçük günahlar’’ denilerek bu ikisi arasında bir derecelendirmeye gidilmiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav), değişik vesilelerle büyük günahlara dikkat çekmiş; muhataplarının hususi hâllerine göre, bazen üç, bazen beş, bazen de yedi kebâiri sıralayarak, bunlara karşı ümmet-i Muhammed’i ikaz buyurmuştur. Rehber-i Ekmel Efendimiz, bir kısım günahlar için ‘’Ekberu’l kebair’’ifadesini kullanmış, onların “büyük günahların en büyüğü” olduğunu ifade buyurmuşlardır. 


    Bir defasında, “Büyük günahların en büyüğünü size bildireyim mi?” dedikten sonra; “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya asi olmak...” diyerek ancak ilk ikisini sayabilmiş; bu cürümlerin çirkinlikleri karşısındaki teessüründen dolayı ayakta duramayacak hâle gelip oturmuş ve sözlerine şöyle devam etmiştir: Allah Resûlü, “Bakın sizi uyarıyorum, dikkat edin, aklınızı başınıza alın, toparlanın ve kendinize gelin; o helâk edici günahlardan biri de yalan yere şehadettir; aman yalan şehadette bulunmayın!..” mealindeki bu sözü o kadar tekrar etmiştir ki, O’nun ıztırabını gören ashab-ı kiram, “Keşke sükût etse!..” demekten kendilerini alamamışlardır’(Buhârî, şehâdât 10)(Kalb İbresi) Bu ifadeler, günahın vicdanda oluşturması gereken ağırlığı hissettirmesi bakımından ne kadar manidardır.


    Büyük ve küçük günahlar bazen kişinin kendini ilgilendirir bazen de bir başka ferdi. Mesela şirk, harama bakmak veya farz olan namazı veya orucu terk etmek kişinin kendini ilgilendiren ferdi günahlardır. Fakat yalan söylemek, iftira atmak, anne babaya saygısızlık, hırsızlık ve büyü gibi günahlar işin içine ikinci, üçüncü şahıslarda girdiği için, kul hakkını alakadar eden günahlar olarak değerlendirilir. Kul haklarının mevzubahis olduğu günahların sorumluluğu, kul ile Allah arasında kalan ferdi günahlara göre daha ağırdır. Çünkü bu günahlarda başkalarının haklarına tecavüz söz konusudur.


    Topluma yönelik günahların sorumluluğu  


    Bir de topluma yönelik işlenen günahlar vardır. Bu tür durumlarda herhangi biri işlediği bir günahla bir grubu bazen de bir topluluğu maddi manevi zarara sokacak bir fiile imza atabilmektedir. Bugünlerde şahit olunduğu gibi; mesela birisi, yalan bir beyanla para veya borsa  piyasalarını manipüle ederek bir kısım insanların zarar etmesine diğer taraftan da bazılarının haksız kazanç elde etmesine sebebiyet verebiliyor. Başka biri de masum insanlara terörist iftirası atmakla, yalan yere şahitlik etmekle, o insanların yaşam haklarının engellenmesine, zulme maruz kalmalarına sebebiyet vermektedir. Bazıları da işlediği günahları, ahlaksızlığı, fuhşiyatı, sosyal medya veya başka kanallarla toplumun içine salmakla, sosyal hayatı ahlaki dejenerasyona maruz bırakabilmektedir. Diğer bazıları ise işlediği günahları açıktan işleyerek, toplumun temel değerleri ile oynamaktadır. Bütün bu günahları işleyen bir kişi olsa da yaptıkları ile bütün toplumu ahlaki açıdan olumsuz etkilemektedir. Bundan dolayıdır ki, bu tür günahların sorumluluğu ferdi günahların sorumluluğundan daha ağırdır. Çünkü artık burada söz konusu olan bir kişinin hukuku değil, onların, yüzlerin, binlerin belki de yüzbinlerin, milyonların hukukudur. Bu türden davranışlar toplumda kötü örnekler oluşturur. Dinimizde, toplum içinde, kötü bir çığır açmak katiyen tasvip edilmez. Buna neden olmak, o çığırdan giden tüm insanların vebalini üstlenmek anlamına gelir.
    Organize işlenen günahlar


    Bunun yanında bir de organize grup, ekip veya teşkilatların işledikleri günahlar var. Tabi ki grupların yaptığı bu organize fiillere günah dan daha çok belki “suç” demek daha uygun olur. Fakat biz konuyu daha çok dini açıdan aktarmaya çalıştığımız için günah tabirini kullanmayı tercih ediyoruz. Mafyanın esnaf ve halktan haraç kesmesi, sahipsiz çocukları kanunsuz zorla veya hile ile alıkoyması, çalıştırması, kadın ve insan ticareti yapması, her türlü uyuşturucu ve gayr-i kanuni silah ticareti organize etmesi, insan öldürmesi/kaldırması, kaçırması, mala ve mülke çökmesi, adam yaralama, tefecilik gibi fiillerin içinde yer alması gibi olaylar bu kabilden fiiller olarak örnek verilebilir.


    Bir kısım kuruluşların sosyal medya üzerinden yaptıkları, algı operasyonları, itibarsızlaştırma, iftira kampanyaları, yalan söylemleri gibi toplumu sarsıcı, düşmanlaştırıcı, ötekişleştirici fitne çıkaran yayınları da aynı türden, toplum çapında büyük günahlardır. Çünkü bu günahların  delilleri olan söz, ses ve görüntüler silinmedikçe sosyal medyada kalmaktadır. Nesiller boyu da kalacaktır. Arapça bir tweeter de yazdığı gibi, “Sosyal medya mecralarında işlenen günahlar insan ölse de orada kalır. Bunlar uhrevi hayat adına büyük bir sıkıntıdır. Çünkü insan ölüp gitse de bunlar gitmez. Halbuki Habib-i Farisi’nin dediği gibi “En mutlu kişi öldüğü zaman günahları da beraberinde ölen kişidir’’(Hilye;6/152) Böyle biri olmak varken ebedi bir riski almak hiçte akıl karı değildir. Bunların hepsi yeryüzünde, toplumda fesat ve fitne çıkarmaktan başka bir şey değildir.


    İşin daha da üzücü tarafı, dinen, günah olarak addedilen fiillerin hatta kebairden olan günahların  görevi halka hizmet etmek olan kurum ve idarecileri  tarafından işlenir hale gelmesidir. Kurum çalışanı ve yöneticisinin, kurumun, devletin gücünü arkasına alarak, onu sütre yaparak, o konumunu kullanarak, o kurumu şahsının veya grubunun emellerine alet ederek günah olan fiilleri işlemesi ve organize etmesi gerçekten izahı mümkün olmayan bir durumdur. Demokrasi ve hukukun olduğu bir ülkede bunların günah olarak nitelenmesi tabi ki doğru kabul edilmeyebilir. Çünkü biraz önce de ifade edildiği gibi bunun gerçek adı ‘’suç’’dur. Ama ne yazık ki bugün kurumların ve yöneticilerin işlediği suçlar  adalet mekanizmasında işleme tabi tutulmamaktadır. Bir diğer taraftan ‘’derin devlet’’ denilen yapının ahtapot gibi kollarıyla toplumu ve siyaseti dizayn etmek için bugüne kadar neler yaptığı, hangi türlü suçları devletin ve milletin bekası için organize ettiği elalemin dilinde, herkesin bildiği konular haline gelmiştir. Mesela; yıllardır faili meçhul cinayetler, kalabalıklarda patlayan bombalar, insan kaçırma ve helikopterden atmalar, ülkede Kürt-Türk, Alevi-Sünni vs ayrıştırmalarını kızıştıracak provokasyonlar, uyuşturucu ve silah ticareti, insanların özelini kayda alarak “falancılar yaptı” iftiraları gibi organize işler, mafya babalarının devlet yöneticileri ile yan yana fotoğrafları ve daha neler neler kurum ve yöneticileri tarafından işlenen ve hesabı Allah’a kalan o cürüm ve günahlardan sadece bazıları. 


    Hayati kurumlar, millete hizmet yerine, adeta onun önünü kesmek için ,birbirinden kara planların yapıldığı fitne yuvalarına dönüşmüş bir görünüm arz ediyor maalesef. İşi gücü algı ve imaj yenileme olan, her aleyhde hadiseyi nasıl olur da lehe çevirebilirizin hesabı ile meşgul bu kurum ve yöneticileri sanki sadece akı kara karayı ak, doğruyu yanlış, yanlışı doğru, hakkı batıl batılı hakk göstermek için varlar gibi geliyor insana.


    Dini figürlere bürünerek işlenen günahlar

      
    Bu halkın vicdanını rahatsız etmektedir. Onun içindir ki dergah-ı ilahi nezdinde bu tür kişilerin düşecekleri durumunu tespite çalışmak mazlumiyet ve mağduriyete maruz kalmış insanlara bir teselli, bir ümit olacağı kanaatindeyiz. Kamu kurumlarında yönetici olan bazılarının, halkın gözünün boyamak için, dini figür ve sembollere sığınmaları, sonra da, halkı alakadar eden  devlet işlerinde, yalan ,hilaf-ı vaki beyanlarda bulunmalarının, dini de alakadar bir yönü olması hasebiyle, ’’ekberü’l kebair’’e denk bir günah olduğunun bilinmesinde yarar vardır. Zira günah olan aynı fiilin, biri fert tarafından diğeri de bir kurum tarafından irtikap edilmektedir. Ferdin işlediği günahın zararı kişiyi veya en fazla bazı kişilerle sınırlı kalırken kurumların işlediği günahın zararının nelere baliğ olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Bugün bir kısım kurum ve yöneticilerin, kurumsal manada yalan, iftira, haksızlık gibi günahlara bulaştıkları ve bir türlü de bundan kurtulamadıkları, kurtulmayı da düşünmedikleri görülmektedir. Ayrıca bu kurum ve yöneticileri, işlerine geldiğinde, “bu devlet laik bir devlettir, onun için hazine, devlet imkanları, devlet ihaleleri ve diğer işlerde komisyon alma, humus, muta nikahı vs bunların hepsi meşru ve helal, savaştayız ganimet hakkımızdır” derlerken, seçim zamanı ve zora geldiğinde de ‘’İslam, devlet, halife, şeriat elden gidiyor, devlet başkanı, halifeye biat, itaaat” diyerek, tam da deve kuşu felsefesiyle hareket ederek, nifaka çok yakın hal ve tavırları ile halkı aldatmak gibi bir günahın içine düşmektedirler. 



    Enflasyon rakamlarından, ekonomik değerlere, adli ve siyasi istatistiki bilgilerin çarpıtılmasından  aleyhlerinde olabilecek her olay karşısında yalan yanlış açıklamalar yapmaya, aleyhlerindeki gerçekleri gizlemeye varıncaya kadar içine düştükleri durum hiç de Müslümanca değildir. Devlet ister laik, demokratik bir devlet olsun isterse de olmasın, farketmez. Laik ve demokratik bir devlette yöneticilik yapan bir kişi şayet Müslümanlık adına hareket ettiğini iddia ediyorsa her hali, ahlakı, icraatı töhmetten uzak, İslamı ve Müslümanlığı temsil eden bir düzeyde olmak zorundadır. Şayet Müslüman bir toplumda yöneticilik yapayıyorsa, zaten haydi haydi öyle olmak durumundadır. “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İmân 164) hadisi sadece alışverişi ilgilendiren bir hüküm değildir. Hayatın her alanıyla ilgili önemli bir peygamber ikazıdır. Bir insanı aldatmak küçük bir günah iken organize yalan bilgilerle bir toplumu aldatmak artık küçük bir günah olmaktan çıkar.


    Topluma yönelik günahlar küçük değildir


    Tabi ki de yalan, aldatmak, gibi fiiller, günah olduğu inkar edilmedikçe insanı dinden çıkarmaz. Fakat herhangi bir günah küçük de olsa ısrarla ve devamlı bir şekilde işlenirse o büyük  günah kebaire dönüşür.  “Üzerinde ısrar edildiği takdirde hiçbir günah küçük sayılamayacağı...” (Acluni) fehvasınca, esas büyük günahlar, üzerinde ısrar edilen küçük isyanlardır. Küçük bir günahın fert tarafından ısrarla işlenmesi nasıl o günahı kebaire dönüştürüyorsa sürekli ve ısrarlı bir şekilde işlediği günahlar da herhangi bir kurumu yöneticisini Ehl-i Kebair, büyük günah işleyen kişi konumuna düşürür. Kebair de ısrar ve devamlılık ise dinen çok tehlikeli bir durum arzeder. “Cenâb-ı Hakk’ın, yönetici yaptığı bir kimse, yönettiği insanları aldatarak ölürse, Allah ona cennet yüzü göstermez.” (Buhârî, Ahkâm 8) hadisi yöneticilerin küçük gördüğü günahların Allah katında ne kadar büyük bir cürüm olduğunu göstermesi bakımından ne kadar ibretamizdir. Çünkü kurum ve yöneticilerin işledikleri günahların halk ve kamuoyu nezdinde sebebiyet verecekleri maddi manevi tahribatın boyutunu kestirebilmek mümkün değildir. O yüzden de sorumlulukları hiç kimseye benzemez.


    Kurum çalışanlarının mesuliyeti


    Burada kurum derken kastettiğimiz şey de, o kurumda çalışan ve bu türden günahlara bilerek  ve isteyerek destek olan kanuni ve hukuki olarak o fiile engel olabilecek imkan ve yetkisi olduğu halde  olmamış kişileri kastediyoruz. Bu konuda  Hz. Huzeyfe (ra) rivayet ettiği şu hadis kenara atılmamalıdır. “İlerde başınıza geçecek bazı âmirler/yetkililer olacak, hem zulmederler, hem de yalan söylerler. Kim onların yalanlarını tasdik eder ve zulümlerine yardımcı olursa, o benden değil, ben de ondan değilim . O kimse, Kevser havuzuna da gidemez. Fakat onların yalanlarını tasdik etmeyen ve zulümlerinde onlara yardımcı olmayan kimse ise, o da bendendir, ben de ondanım ve o Kevser havuzuna da gider.” (Tirmizi,Fiten,72). Bir diğer hadis de de, “Ahir zamanda, zalim âmirler, fasık vezirler, hain kadılar, yalancı fakihler olacaktır. Sizden kim onlara kavuşursa, sakın onlara koruma, dost ve güvenlikçi olmasın.”(Mecmau’z-zevaid, 5/533) Bu ve buna benzer pırlanta tavsiyeler ahirette günaha ve günahkara yardımcı olmanın ağır bedelleri olacağını haber vererek kalbinde imanı olan kişilere dikkatli olmalarını salıklamaktadır.


    Zehebî’nin El-Kebâir’adlı eserinde, konumuzla ilgili büyük günahlar sıralanırken şunlarda zikredilmektedir; Liderin halkına zulmedip zorbalık yapması, büyüklenmek, kendini beğenmek, övünmek, yalan yere şahitlik etmek, ganimetten, zekat malından ve devletten para ve mal çalmak, insanların mallarını haksız yollarla almak, hırsızlık yapmak, yol kesmek, yalan yere yemin etmek, yalan konuşmak büyüklenmek, kendini beğenmek, övünmek, yalan yere şahitlik etmek hâkimin hükmünde haksızlık yapması, koğuculuk yapmak, soya-sopa sövmek, haddi aşmak, başkalarının hakkını çiğnemek vs. Amacı, dini hayata hizmet etmek için siyaset yapmak  olan bir zihniyetin, bütün bu günahları kurumsal bir yapı halinde  işlemesi/işletmesi cemiyete olan zararı katladığı gibi bu günahları kurumsal günahlar olarak değerlendirmeye kapı aralamaktadır.


    Bugün İslamcı kimliği ile kurumsal yapılarda yöneticilik yapan kişi/kişilere bunları söylemek ne ifade eder, ne fayda sağlar, bilemiyoruz. Belki bu, bir kısım insanlara, dini istismar eden bazı yöneticilerin, kişi/kişilerin gerçek yüzlerini gösterme fırsatı verir, verir de onların içlerinde bu yöneticilerin işledikleri günahlara karşı eliyle, diliyle, kalbiyle mani olma düşüncesi hasıl eder. Belki de dileriz onların eliyle bir kısım haksızlıklara, hukuksuzluklara, zulme maruz kalmış insanlarda doğru yerde durduklarına dair bir fikir verir, teselli olurlar.




    07 Eki 2022 13:19