Merkeple sultanın huzuruna gidilmez

  • Prof. Dr. Osman Şahin
  • Prof. Dr. Osman Şahin
    18 Eyl 2020 10:14

    Hizmet Hareketi’nde zamanın ve yeni şartların gerektirdiği değişime olan ihtiyaç herkes tarafından ifade edilmektedir. Bu değişimin sadece idarecilerde değil, bütün cemaat tabanında gerçekleşmesine ihtiyaç vardır. Hizmet insanları arzu ettikleri gibi, ilkelere ve prensiplere uygun bir Hizmet yapılanması istiyorlarsa, her şeyden ve herkesten önce bu değişime kendi şahıslarından başlamaları gerekmektedir. 
    Neticede idareciler de bu insanların arasından çıkmaktadırlar. Hizmet insanlarının ekseriyeti, gerekli maddi ve manevi kıvamı yakalayabildiklerinde, her türlü problemlerini de kolaylıkla çözebileceklerdir.   
    Bu ilke ve prensipleri hayata geçirebilmek için verilecek mücadele ise, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Uslubumuz namusumuzdur” ifadesinde önemine vurgu yaptıkları üslup korunarak ve başkalarının yaptıkları gibi değil de, kendileri olarak hareket etmek suretiyle verilmelidir. 
    Müspet hareket ederek, Kur’an’i ve Nebevi yaklaşımdan taviz vermeden, Allah Rasûl’ü (SAV) meseleleri çözerken nasıl bir yol takip etmişlerse, onlar da ona uygun hareket etmeleridirler. Aksi takdirde, yapalım derken yıkmış, inşa edelim derken tahrip etmiş olurlar.
    Kangren olduğu düşünülen meselelerde bile bunlara uygun bir şekilde ve zamanın çıldırcılığına rağmen, aceleciliğe düşmeden teenni ve sabırla hareket edildiğinde, çözüm adına yapılanlardan bir netice alınabilecektir. 
    Yoksa “bir türlü problemler çözülmüyor” deyip, reaksiyoner olarak ortaya atılıp, kendimiz gibi değil de, Nebevi usul ve üsluba aykırı olarak tiranların, firavunların yollarını kullanarak işe girişildiği zaman, kazanan Hizmet-i İmaniye ve Kur’ani’ye değil, onun düşmanları olacaktır.
    Yapılanların doğru olup olmadığı, yaptıklarımızın sonucunda Hizmet içerisinde güven duygusu kırılıyor mu yoksa artıyor mu, insanların ümitleri şahlanıyor mu yoksa yıkılıyor mu, din ve diyanet düşmanları bunlardan memnun mu oluyor yoksa üzülüyorlar mı, yapılanlar şer güçlerin işine mi geliyor yoksa Hizmet’in faydasına mı oluyor, bunların sonucunda Hizmet içerisinde kenetlenme mi yoksa dağılma mı meydana geliyor, insanların muavenet ve diğer hizmetler için çok önemli olan insanlardaki himmet etme duyguları gelişiyor mu yoksa zayıflıyor mu gibi kriterlerle test edilerek anlaşılabilir. 
    Hak hedefin vesileleri de hak olmalıdır…
    Hizmet insanları içlerindeki problemlerin çözümünde Kur’an’i ve Nebevi üslup ve usullere  uygun, müsbet, inşa edici (yapıcı) hereket etmelidirler ki, Hizmet ve Hizmet insanları bunlardan zarar görmesinler. 
    “Sarılın Şefkate, Yapışın Himmete; Tükürün Korkunun Yüzüne!..” başlıklı Bamteli’nde bu hususa şöyle dikkat çekilmektedir: “Hakkı ikame etme yolunda bulunurken kullanılan yöntem ve esasların da hak olması gerekir. Fakat maalesef bazen pragmatist bir düşünceyle yola çıkıp bâtıl vesileleri kullanmak suretiyle hedefe yürümek isteyenler de olabiliyor. Öyleleri, kendilerince belirledikleri hedefe ulaşabilmek için her vesileyi meşru sayma düşüncesine kapılıyorlar. Makyavelizm’i sadece Batı’da aramayın. Şöyle bir bakarsanız, bugün Türkiye’de masum insanlara gadredenlerin de bir çeşit makyavelist olduklarını görürsünüz…
    Oysa ki değil öyle dünyevî bir hedefe ulaşmak, dünyevî mutluluğa ermek veya bilerek dünya hayatını ahiret hayatına tercih etmek için, Allah’a ulaştırma gibi hak bir gaye için bile gayr-ı meşru yöntemler kullanılamaz. Mü’min, bir hakka ulaşmak istiyorsa, onun o hakka ulaşma istikametinde kullanacağı argümanların üzerinde mutlaka “caizdir” veya “meşrudur” mührünün bulunması gerekir. Hak hedefin vesileleri de hak olmalıdır; öbürü bir aldanma ve şeytânî bir yoldur…
    Her vesileyi meşru sayan vandallar anlamasalar da şefkat, mesleğimizin esasıdır ve biz bir karıncaya basmaktan bile Allah’a sığınırız!..”
    “Asr’a Yemin Olsun Ki!..” başlıklı Bamteli”nde bu konu şöyle ifade edilmektedir: “Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez.”
    Sadakat ve bağlılık iddiaları davranışlardaki tutarlılık ile desteklenmiyorsa bir anlamı yoktur…
    Günümüzde bazı olaylar ve problemlere sebebiyet vermiş bazı insanlar üzerinden hareketle, Hizmet’te kudve (halkın uyup tâbi olduğu) olan, çok önemli meselelerde başvurulabilecek olan ve hayatlarıyla çok güzel örnekler ortaya koymuş önde gelen insanların yıpratılmaya çalışıldığı görülmektedir.
    “Hocaefendi’ye tam bağlıyız, Hizmet ilke ve prensiplerine uyulsun istiyoruz” diyen insanların bir kısmı da dahil birileri, bazı cüz-i hadiselerden hareketle genelleştirmelere giderek, Allah’ın (CC) inayet ve keremiyle, Üstad Hazretleri ve Hocaefendi’nin, oluşumu adına hayatlarını adadıkları ve dünya çapında önemli hizmetlere de vesile olmuş bir topluluğun, neredeyse önemli bir kesiminin artık güvenilemez oldukları algısı oluşturarak, cemaat içerisindeki güveni yok etmeye çalışmaktadırlar. 
    Halbuki, Üstad, Hocaefendi ve Hizmet’e sadakat iddiasında olanların, onlar tarafında ortaya konmuş ve ekseriyeti itibarıyla Kur’an’i ve Nebev-i olan ilkelere, prensiplere, üslup ve usule uygun hareket etmeleri beklenirken, bunlara aykırı bir yol izlemeleri bu insanların iddialarında samimi olmayabilecekleri düşüncesini uyarmaktadır. 
    Daha önceki yazılarda bu konuları detaylarıyla ele almaya çalışmıştım. Aşağıda o yazılardan bir kısmının linklerini paylaştım. 

    Linkler:

    18 Eyl 2020 10:14