Bizi siyasetten men eden dört şey

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    05 Nis 2023 06:37
    Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, ta Osmanlı döneminden beri siyasetin en dindar zatları bile ne hale getirdiğine şahit olmuş, kendi partisinden olan kötü insanları melekler seviyesine çıkarırlarken; karşı partinden olan melek gibi şahsiyetleri de mel’un bir şeytan aşağılığına düşürdüklerini görmüş ve “Euzü billahi mine’ş-şeytan ve’s-siyaseti (Yani şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım) demiştir. 


    Eski Said döneminde “Allah insanın kalbini Kendi muhabbetinin tahtı yapmıştır. O tahta kimsenin oturmasını istemez. Ama dört şey vardır ki, parçalayıcıdırlar. Kalbi delip o tahta otururlar. Allah darılır, aksiyle tokat vurur. Bunlar acelecilik, hırs, aşk-ı mecazî ve siyasettir.”  diye bir tespitte de bulunuyor.


    Denizli Mahkemesi’nde Üstad Hazretleri, “dini siyasete âlet etme” iddia ve iftiralarına karşı, müdafaa sadedinde şöyle der:  “Risale-i Nur’daki şefkat,  vicdan,  hakikat, hak bizi siyasetten men ediyor. Çünkü masumlar belâya düşerler, onlara zulmetmiş oluruz.”  diyor, sonra “Bazı zatlar bunun izahını istediler” deyip “Ben de dedim: Şimdiki fırtınalı asırda (Bu sözler İkinci Dünya Savaşı sonrasında söylenmiştir.) gaddar medeniyetten meydana gelen bencillik, enaniyet ve ırkçılık ve cihan harbinden gelen askeri istibdat ve dalâletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir şiddetli zulüm ve şiddetli istibdad meydan almış ki, hak taraftarları, haklarını maddi kuvvet ile müdafaa etseler, zulmün en şiddetlisiyle, tarafgirlik bahanesi ile çok biçareleri yakacaklar, bu durumda onlar da daha zâlim olacaklar. Çünkü öyle bir hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamın hatası ile yirmi-otuz adamı, âdi bahanelerle vurup perişan ederler. Eğer hak taraftarları hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursalar, otuz zâyiata mukabil yalnız biri kazanırlar ve böylece mağlup vaziyette kalırlar. Eğer misliyle mukabelenin zâlim kaidesiyle, o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasıyla yirmi otuz bîçareleri ezseler, o vakit hak namına dehşetli bir haksızlık edecekler. 
    “İşte Kur’an’ın emriyle (Kim masum bir kişiyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Maide Suresi, 32. Âyet)  gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan kaçınmamızın hakiki hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bize öyle bir hak kuvveti var ki, hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik. Hem madem her şeyi geçici ve fanidir ve ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve zahmet ise rahmete kalb oluyor, biz, sabır ve şükürle tevekkül edip susarız. Zarar vererek ve mecbur ederek sükûtumuzu bozdurmak  ise, insafa, adâlete  vatanî gayrete ve millî hamiyete bütün bütün zıttır muahliftir.” 


    Üstad Hazretleri kendisinin idam edilmesini isteyen savcının bir gün hapishanede çocuğunu görünce, o masumun hatırı için bedduadan bile vazgeçmiştir. Bu süreçte bu kadar Hizmet mensubunun işkence edilmesine hatta öldürülmesine rağmen, hiçbir menfi hareketin ve karşılık verilmemesinin sebebi de şefkatle, vicdanla, hak ve hakikat ile hareket edilmesidir. Yedi senedir, atmakla bitirilmeyen ve memleketin can damarlarında hizmet eden insanların her ihanet, hakaret ve zulmü sabırla karşılamalarının altında yatan gerçek  budur. Çünkü muhabbet fedaisi ve sulhü umuminin temsilcisi bu insanlar bu anlayışla yetiştirildiler. Bunlara başka bir eğitimi verilmedi. Senelerdir Hocaefendi hep “Eğer bir gün beni hatta vaaz ederken veya hutbe okurken öldürseler, etlerimi parçalayıp sokaklarda köpeklere yedirseler bile, en ufak bir menfi harekette bulunmayacaksınız, sokaklara dökülmeyeceksiniz. Eğer böyle bir şey yaparsanız, mahşer günü iki elim yakanızda olur!...”  diye defalarca ikaz etmiştir ve etmektedir.


    Bu gerçeği bütün dünya bilhassa Avrupa ve Amerika devletlerinin yüksek teknolojileriyle istihbaratları bildiği için iftira dolu dosyalara önem vermiyorlar. Onların yalan olduğunu biliyorlar… 

    05 Nis 2023 06:37