Bizim için ortası yok

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    15 Mar 2023 09:11

    1970’de Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri için Isparta’da okutulan bir Mevlid için Koca Yusuf (Öztanzan) ile Isparta’ya gitmiştik. Oradan Barla’ya gidip Abbas Mehmet isimli bir ağabeyle görüştük. Zaman zaman Üstad Hazretleri’nin yanına gider hizmetlerde bulunurmuş. Gitmesi gereken bir gün işi çıkmış, gidememiş. Öbür gün yanına vardığında Üstad şiddetli tekdir etmiş,  “Benim talebem siyasetçilerin toplantısına nasıl katılır?” diye hiddetlenmiş. Onu kovmuş… Birkaç gün sonra da çağırıp iltifatlarda bulunmuş. Meğer o gün Halk Partililerin toplantıları varmış. Tek parti dönemi, ceberut dönemi… Hükümetin partisinin toplantısına korkudan herkes gitmeye, görünmeye çalışıyor. O gün Abbas Mehmet yanına gelmeyince onun da siyasetçilerin yanına gittiğini zannederek Üstad şiddetli azarlamış…


    O günlerde siyasetle ilgili bir soru sorulunca Üstad Hazretleri şöyle cevap veriyor:  “Kur’an-ı Hakim'in hizmeti, beni şiddetli bir surette siyaset âleminden men etti. Hatta düşünmesini de bana unutturdu. Yoksa, bütün hayatımda başımdan geçen olaylar şahittir ki, hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimden tutup men edememiş ve edemiyor. Hem neden korkum olacak?  Dünya ile ecelimden başka bir alâkam yok… Çoluk çocuğumu düşüneceğim yok… Malımı düşüneceğim yok… Hanedanımın şerefini düşüneceğim yok…  Riyakâr ve yalancı bir şöhretten ibaret olan dünyanın şan şerefinin korunmasına değil, kırılmasına yardım edene rahmet. Kaldı ecelim… O  ise Hâlık-ı Zülcelâl’in elindedir. Kimin haddi var ki, vakti gelmeden ona ilişsin. Zâten izzetle ölümü, zilletle yaşamaya tercih edenlerdeniz. Eski Said gibi birisi şöyle demiş: ‘Biz öyle insanlarız ki, bizim için ortası yoktur: Yâ âlemin üstünde olmak vardır veya kabre girmek vardır.’


    “Belki Kur’an hizmeti, beni insanların siyasî içtimaî hayatını düşünmekten men ediyor. Şöyle ki: Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda Kur’an’ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Pis ve kokuşmuş bir çamur içinde insan kafileleri düşe-kalka gidiyor. Bir kısmı selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtalar bulmuş. Büyük bir kısmı ise o kokar, pis, çamurlu bataklık içinde gidiyor. Yüzde yirmisi sarhoşluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü amber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıyor. Düşerek kalkarak gider, tâ boğulur, yüzde sekseni ise bataklığı anlar, ufûnetli, pis olduğunu hisseder. Fakat şaşkınlık içerisindedirler, selâmetli yolu göremiyorlar. 


    “İşte bunlara karşı iki çare var. Birisi: Topuz ile sarhoş yirmisini ayıltmaktır. İkincisi: Bir nur göstermekle şaşkınlık içinde bulunanlara selamet yolunu göstermektir. “Ben bakıyorum ki, 20’ye karşı 80 adam, elinde topuz tutuyor. Halbuki o biçare ve şaşkınlık içinde bulunan 80’e karşı hakkıyla nur gösterilmiyor. Gösterilse de bir elinde hem sopa, hem nur olduğu için güven vermiyor. O şaşırmış vaziyetteki kişi: ‘Acaba nur ile beni celbedip topuzla dövmek mi istiyor’ diye telaşa kapılıyor. Hem de bazı arızalarla topuz kırıldığı vakit, nur dahi uçar veya söner.


    “İşte o bataklık ise gafletkârâne ve dalâletle iç içe olan, beyinsizce günahlar içinde yaşanmakta olan içtimaî hayattır. O sarhoşlar, dalâletle lezzet alan inatçı inkârcılardır. O şaşkınlık içinde bulunanlar; dalâletten nefret edenlerdir, fakat çıkamıyorlar, kurtulmak istiyorlar, yol bulamıyorlar, şaşırmış insanlardır. O topuzlar ise siyaset cereyanlarıdır. O nurlar ise Kur’an hakikatleridir. Nur’a karşı kavga edilmez, ona karşı düşmanlık yapılmaz. Sırf şeytan-ı racîmden başka ondan nefret eden olmaz. 


    “İşte ben de Kur’an nurunu elde tutmak için ‘Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım.’  Deyip siyaset topuzunu atarak, iki elimle Nur’a sarıldım. Gördüm ki, siyaset cereyanlarında, hem muvafıkta (iktidarda olanlarda)  hem muhalifte (muhalefette bulunanlarda) o Nurların aşıkları var. Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok üstünde ve onların garazkâr anlayış ve telakkilerinden uzak ve beri, hem sâfî olan makamda verilen Kur’an dersi ve gösterilen Kur’an nurlarından hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve itham etmemek gerektir. Meğer dinsizliği siyaset zannedip ona tarafgirlik eden insan suretinde şeytanlar ola veya beşer kıyafetinde hayvanlar ola…


    “Elhamdülillah! Siyasetten uzaklaşıp sıyrılmak sebebiyle Kur’an’ın elmas gibi hakikatlerini siyaset propagandası ithamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim. Belki gittikçe o elmaslar kıymetlerini her taifenin nazarında parlak bir tarzda ziyadeleştiriyorlar.”


    1930’ların başında Üstad Hazretlerinin ortaya koyduğu bu tespitler, şimdi yepyeni problemlerle daha da farklı durumlara dönüştü. Aynı çarelere başvurmakla beraber günümüze göre tasrifte bulunup farklı formatlarla şartlara uygun olarak gayret göstermek gerekiyor.


    Füyuzât-ı Kur’aniye, İlhâmât-ı Kur’aniye, Sünuhat-ı Kur’aniye, istinbâtât-ı Kur’aniye olan Risale-i Nur Külliyatının kudsî bir program olarak Üstad Bediüzzaman Hazretleri emanet ve miras bırakarak ruhunun ufkuna yürüdü. Senelerce en seçkin talebeleriyle hadis, tefsir, fıkıh, kelam ve tasavvuf gibi İslamî ilimleri tedris eden ve bu derin ilim ve irfanla Risale-i Nur Külliyatının enginliklerinden bir gavvas gibi değerli mücevherleri ortaya çıkararak hayatın bütün ünitelerine yansıtan M. Fethullah Gülen Hocaefendi ülkemizde ve bütün cihanda İslâmî güzellikleri yaşanır ve yaşatılır biçimde ortaya koydu. Hizmet’in 170 ülkeye ulaşmasıyla müthiş güzellikler ortaya çıktı. Kıyamete ayarlı bu Hizmet, bu süreçte büyük bir tsunami ve dehşetli bir zelzele geçirmesine rağmen sağlam kaynakları ile tekrar bütün güzellikleriyle ayağa kalktı. Tekrar gelişmeye ve elhamdülillah serpilmeye başladı…

    15 Mar 2023 09:11