Yunanlıların gözyaşları ve yardımseferberliği

  • Safvet Senih
  • Safvet Senih
    22 Şub 2023 09:50
    Olaylara, rahmeti gazabını aşmış ve geçmiş Yaradanımızın yani hayrı da şerri de binlerce hikmet ve sırra bağlı olarak yaratan Cenab-ı Hakk’ın icraatı olarak bakarsak, elbette iyimser olmamak için hiçbir sebep kalmaz. Nitekim: “Bazen hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda hayırlı olabilir.” (Bakara Suresi, 2/216)  “Biliniz ki, hoşlanmadığınız bir şeye Allah çok hayır koymuş olabilir.” (Nisâ Suresi 19) buyurulmaktadır. 


    Önce şu fâni hayatın gayesine baktığımızda bir imtihandan ibaret olduğu görüyoruz. Zaten Mülk Suresi’nin başında, Cenab-ı Hakk’ın ölüm ve hayatı, hangimizin daha güzel ameller yapmamız için yaratmış olduğu ifade ediliyor. Bu imtihan için de tek bir defa fırsat veriliyor. İkinci defaya izin ve imkan yok. Onun için asla gaflet edilmemesi, gerekiyor. Yani çok hassas ve dikkatli bir tarzda davranıp bu fırsatı değerlendirmek zorundayız.


    Ayrıca çoktandır unutulan yardımlaşma duyguları, böyle zelzelelerde kamçılanarak, güzelce ortaya çıkarılıyor. Belki aynı apartmanda yaşayan komşular birbirlerini tanımıyorlar ama günlerdir evlerinin dışında, musibette ortak olma duygusuyla, bir araya geliyor, dertleşiyor, müşterek problemlere müşterek çözüm üretmeye gayret ediyorlar. Yabancılık kalkıyor ve sıcak bir kaynaşma oluyor. Uzaktan harekete vicdanlar da yardım ulaştırmak için tanımadıkları pek çok insanlar, ortak hislerle bir araya geliyor ve dostluklar kuruyorlar. 


    Medya ve haberleşme vasıtalarının vesilesiyle sadece kendi dar dünyalarında dalıp kalmış, kendilerinden başkaları ile hiç ilgilenmeyen insanların bile bu felâket ve musibet yüzünden vicdanları uyanıp harekete geçerek diğer insanlarla temasa geçer ve geniş bir âleme açılırlar. Bütün bu insanlarda yardım etmenin verdiği mutluluğun ışıltısını yüzlerinden okumak mümkün olur. Hepsinin yüreklerinde ve gönüllerinde duydukları hazzı tarifin de imkânı yoktur. Cenab-ı Hak, iyiliğin mükâfatını anında Cennet lezzetleri gibi kalblerde hissettiriyor çünkü. Asker-sivil, zengin-fakir, âmir-memur birbiriyle kucaklaşıyor, omuz omuza dayanışmaya giriyorlar. Bu kenetleşme belki kaybettiklerimize karşılık millet olarak bizlere daha büyük şeyler kazandıracaktır inşaallah.


    1999 zelzelesinde olduğu gibi, bu sefer de, bütün dünya imdada yardıma koştu…  “Ansızın üzerlerine yürüme” tehdidiyle neredeyse savaşa girişilecek oldukları Yunanistan bile ne kadar güzel tavırlar sergilendi. Bunlar unutulacak olaylar değil. Bütün bunları görmezlikten gelemeyiz.


    Gazeteci Stelyo Berberakis: “İşte Komşuluk Bu!” başlıklı haberinde 1999 zelzelesinde şunları söylüyordu: “İnsanlığı öne çıkaran deprem fâciası, Yunanistan’da herkesi harekete geçirdi. Yunanistan, depremin ilk gününden, depremzedelere en fazla yardım eden ülke haline geldi. Öyle ki, her gün çığ gibi büyüyen kampanyalar, yabancı basının bile dikkatini çekti. Fransa, İtalya, İngiltere, Almanya ve Amerikan basını ‘Ezeli düşmanlar insanlığı ön plana çıkardılar. Yunanlılar beklenmedik biçimde düşman olarak gördükleri Türklere yapılan uluslararası yardımın başını çekiyor” şeklinde yorumlara yer veriyorlar. 


    Gerçekten de Yunan halkının, yardım kampanyalarına, alışılmamış derecede büyük ilgi gösterdiği gözleniyor. İnsanî yardım toplayan devlet sektöründen başka hemen her iş dalının sendikaları, siyasî partiler, kiliseler, üniversiteler, dernekler, hastaneler kendi bünyelerinde kampanyalar başlatıyorlar. Tüm haber bültenlerinde depremin trajik boyutlarını en fazla işleyen ve yardım yapanlar yine Yunanlılar. Yunanlıların deprem dolayısıyla yaşadıkları üzüntüleri karşısında hıçkıra hıçkıra ağlayanlar; enkaz altından çıkartılan depremzedelerin hayatta olduğu anlaşılınca da sevinçten haykıranlara tanık olduk. Yunan televizyonları, normal yayın akışlarında bile ekrandan geçirdikleri yazılı şeritlerde,  ‘Türk halkının üzüntüsünü sen de paylaş. Yardım kampanyasına katıl’ çağrısında bulunuyor. 


    ‘Bugün komşu, yarın biz.’ Tanrı karşısında hepimiz eşitiz. Hepimiz birbirimize muhtacız’ diyen sade vatandaşlardan ‘Önce insanlık sonra siyaset’ diyen Yunan hükümet sözcüsüne ve oradan ‘Bu trajik deprem hakların birbirine nasıl benzediğini, siyasî anlaşmazlıkların ne denli komik ve yapay olduğunu ortaya çıkarmıştır.’ diyen ünlü besteci Mikis Theodorakis’e kadar 7’den 70’e tüm Yunanlılar, Türk halkına duyduğu; ancak deprem öncesine kadar bilmedikleri gerçek duygularını gözler önüne serdiler. (…)  


    Depremzedelere İstanbul’daki bütün kiliselerin kapılarını açan Fener Patriği Bartholomeos ise gıda, yiyecek ve ecza malzemesi toplayan Yunan Kilisesi Başpiskoposu Hristodonlos’u arayarak “mal göndermek yerine yüklü bir para çekini Türk makamlarına iletmesini’ istedi.”


    Stelyo Berberakis’in bu haberinde anlattıklarına ben de şahidim. O zaman gazetede çalıştığım için, bizim TV kanallarımız gerçekten Yunan TV’lerinin karşısında depremi seyrederken ağlaşan Yunanlıları gösteriyordu.


    Bu hususta merhum Turgut Özal’ı hayırla yadediyorum. Çünkü o basiretli hareket ederek mutekabiliyet kaidesine bakmadan tek taraflı vizesiz olarak Yunan vatandaşlarının belli bir süre Türkiye’ye gelip kalmalarını kabul edip ilan etti. Onlar sabah geliyorlar bilhassa Edirne’de ve İstanbul gibi yerlerde alış-verişlerini yapıp dönüyorlardı.
    Ayrıca 1996’da M. Fethullah  Gülen Hocaefendi’nin Bartholomoes ise görüşmesi sonrası Yunan gazetecileriyle görüşmeleri de bu yakınlığı ve komşuluğu anlatmış, karşılıklı silahlanma yarışı yerine o imkânları eğitime ve sağlığa yatırıma çevirmemizi istemişti. Hatta Hocaefendi’nin “komşu komşunun külüne muhtaç” sözünü gazetelerinin manşetlerine taşımışlardı.

    22 Şub 2023 09:50