Genel seçimlerle karşılaştırıldığında, Cumhur İttifakı'nda önemli bir erime olmadığı; bu durumun da ekonomideki sıkıntılar, hizmetler konusundaki mennuniyetsizlikler, aday seçimindeki hatalara karşın, seçmenin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a güvenini sürdürdüğü anlamına geldiği ifade ediliyor.
Partili seçmenin geçmişte de, 7 Haziran 2015 genel seçimleri hariç, memnuniyetsizlikleriyle ilgili uyarı görevini genellikle yerel seçimlerde yaptığı belirtilirken, parti oylarının yüzde 38'lere gerilediği 2009 yerel seçimleri buna örnek gösteriliyor.
İttifak nedeniyle, parti oyu son seçimlerde yüzde 44 dolayında görünse de, 24 Haziran seçimlerinde MHP'nin aldığı yüzde 11'lik oy dikkate alındığında, gerçek parti oyu yüzde 39-40 civarında tahmin ediliyor.
@FatihMacoglu tarafından yapılan numaralı Twitter paylaşımının sonu
Partililere göre, yerel seçimlerde Cumhur İttifakı oyları diğer partilere kaymadı. Ancak adayları beğenmeyen ya da ekonomik sıkıntıya düşen ya da hizmetlerden memnun olmama gibi nedenlerle partiye fatura kesmek isteyen seçmen, hassasiyetler ve ideolojik görüş olarak kendisine en yakın olan parti olarak gördükleri MHP'ye yöneldi.
İttifak, genel seçimlerde alınan oyların diğer partilere kaçmasını engellese de ittifak yapılmayan yerlerde oy geçişkenliği MHP lehine oldu.
Partinin hep yüksek oylar aldığı Bayburt, Kastamonu, Binali Yıldırım'ın memleketi Erzincan'ın da aralarında bulunduğu bazı illerde 'yanlış aday tercihi', belediyelerin MHP'ye geçmesinde etkili oldu.
'Ankara'da yanlış aday ve yanlış strateji'
Ankara'da seçimin kaybedilmesinin temel nedeni olarak, 'yanlış aday tercihi' ve CHP adayı Mansur Yavaş'a karşı 'yanlış strateji' izlenmesi gösteriliyor.
Parti kulislerinden yansıyan bilgiye göre 'ithal aday' olmakla eleştirilen Mehmet Özhaseki ile ilgili baştan beri kamuoyu anketleri olumsuz geldi.
Hatta adaylığı açıklanmasına karşın, adayın değişmesi seçeneği de tartışıldı. Ancak bu durumun parti açısından zafiyet yaratacağı endişesinin yanı sıra, seçime kısa süre kala yeni bir adayla yola çıkmanın riskli olacağı değerlendirildi.
Partide, Melih Gökçek'ten sonra Büyükşehir'e belediye başkanlığı görevini üstlenen Mustafa Tuna veya Altındağ Belediye başkanlığındaki icraatıyla ön plana çıkan Veysel Tiryaki'nin aday gösterilmesi halinde seçimi kazanma olasılığının yüksek olacağını savunanların sayısı yüksek.
Ankara'da partinin aday dezavantajının yanı sıra, CHP'nin adayı Mansur Yavaş hakkında ortaya atılan iddiaların, 'mağdur algısı' yarattığı, seçime kısa süre kala bu iddiaların ortaya atılması nedeniyle seçmende "Kaybediyorlar" algısı oluşturduğu, muhalif seçmeni daha fazla sandığa gitmeye teşvik ettiği yorumu yapılıyor.
İktidara yakın medyada, muhalefet sözcüleri ya da adaylara yer verilmemesi de eleştiri konusu.
Bir parti yöneticisi, "Ekranların kapatılması, muhalif adayların yetersizliğini, hatalarının görülmesini engelledi. Oysa onların görünür olması, yaptıkları hatanın da görünür olmasını sağlayabilirdi" değerlendirmesini yapıyor.
'Yıldırım zaman kaybetti, İmamoğlu önemsenmedi'
İstanbul için Binali Yıldırım, olabilecek en iyi tercih olarak nitelendiriliyor.
Ancak Yıldırım'ın TBMM Başkanlığı'ndan istifa edip etmeyeceği tartışmasıyla çok zaman kaybedildiği, bu durumun seçim kampanyasını geciktirdiği ve hatta vaatlerinin önüne geçtiğine dikkat çekiliyor.
Teşkilatların Yıldırım'ın kampanyasında yeterince etkin rol almadığı da yapılan bir başka eleştiriyi oluşturuyor.
İstanbul'da yapılan önemli bir hatalardan biri olarak da CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nun, yeni bir yüz olması nedeniyle yeterince önemsenmemesi gösteriliyor.
İmamoğlu'nun kendisine oy vermeyeceğini söyleyen vatandaşlarla sohbetlerinin, medya tarafından "İmamoğlu'na tokat gibi cevap" başlıklarıyla verildiğine dikkat çekilerek, "Karşı taraf da stratejisini buna göre kurdu, hoşgörülü, her kesimle diyalog kurabilen, kendisini eleştirenler karşısında bile sakinliğini yitirmeyen aday algısı oluşturdu. Bu hataydı, reklamının yapılmasını sağladı" görüşünü dile getiriliyor.
'Bakanlar beklentileri karşılayamadı'
Parti içinde, başkanlık sistemine geçilmesi nedeniyle, kabine üyelerinin siyasetten gelmemesi de eleştiri konusu.
Partili üst düzey bir kaynak, "Bakanlar siyasetçi kimliği olmadığı için halkla temas kuramadılar. Seçilme sorunları olmadığı için partiden veya teşkilatlardan gelen talepleri karşılayamadılar. Siyasi kökenli olmadıkları için de yaptıkları bazı açıklamalar kamuoyunda ters tepki yarattı" değerlendirmesi yapıyor.
Kabinede bir değişiklik yapılması halinde de siyasetten gelmiş isimlerin atanması gerektiğini düşünenler çoğunlukta.
Yeni sistem, milletvekillerinin bakan olmasına izin vermediği için, geçmişte partide siyaset yapan, tanınırlığı bilinen isimlerin kabinede ağırlığının artırılması gerektiği düşünülüyor.
'Sandıklara sahip çıkılmadı'
Parti içinde bir grup, ilk kez CHP'nin sandıklar başında iyi organize olduğuna dikkat çekiyorlar.
Eski AKP Milletvekili Metin Külünk'ün dile getirdiği "FETÖ kuşkusu" açıkça ifade edilmese de, son derece organize hareket edilmesinin 'kuşku uyandırıcı' olduğu vurgulanıyor.
Ancak, bu etkenler dışında da bazı yerlerde parti görevlilerinin sandık başını erken terk ettiği, bazı yerlerde ıslak tutanakların alınmadığı eleştirisi de yapılıyor.
Bunda parti teşkilatlarındaki yorgunluk, isteksizliğin yanı sıra, bazı yerlerde 'aşırı özgüven' nedeniyle sandık başlarında rahat davranıldığı yorumu da yapılıyor.