Gazeteci Müyesser Yıldız, 15 Temmuz davasının görüldüğü duruşmadan çok dikkat çekici bilgiler paylaştı. Yıldız'ın verdiği bilgiye göre mahkeme, Yurtta Sulh Konseyi'nin olmadığına hükmetti. Duruşmada ayrıca Sedat Peker ve Muhammed Yakut'un öldürülmeden önce mahkemede dinlenmesi talep edildi.
Genelkurmay Çatı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldıktan sonra ayrıca “Yurtta Sulh Konseyi” üyesi olarak 15 Temmuz’da 3 bin kişinin yaralanmasından sorumlu tutulan eski askerlerin yargılanmasına devam edildi. Duruşmada Mahkeme Başkanı ilk kez, “Yurtta Sulh Konseyi”nin olmadığına karar verildiğini söyledi. Başkan, “Genelkurmay davası Yargıtay’dan döndükten sonra onun üzerinde de konuşuruz.” dedi.
Sanıklardan dönemin Akıncı Üs Komutanı Hakan Evrim ise Sedat Peker ve Muhammed Yakut’un öldürülmeden önce mutlaka dinlenmesini istedi. Bu arada bir sonraki celse için 26 Şubat 2024’e gün verilince, duruşma salonunda, “O gün Reis’in doğum günü. Özellikle mi seçildi?” diye soruldu. Sanıkların yanı sıra Mahkeme Başkanı’nın da Erdoğan için “Reis” ifadesini kullandığı görülürken Erdoğan’ın eski başyaveri Ali Yazıcı’nın, duruşma gününün değiştirilmesini isteyerek “O gün kendisini ziyaret edip hediye vereceğim. Tabii o da gelebilir” demesi dikkat çekti.
Gazeteci Müyesser Yıldız'ın kendi sitesinde yer verdiği haber şu şekilde:
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Cezaevi Yerleşkesi içindeki duruşma salonunda görülen davanın üçüncü celsesinin başlangıcında Mahkeme Başkanı, Yargıtay’da olan Genelkurmay Çatı Davası ile yaralamaların asli faillerinin yargılandığı davaların sonuçlanmasının bekletici sebep yapıldığını hatırlattıktan sonra, “Bekletici sebep yaptığımız dosyalar henüz neticelenmedi. Neticelenmesini bekleyeceğiz.” diyerek, sadece -varsa- sanıklar ile avukatların taleplerini alacaklarını bildirdi.
İlk sözü, 15 Temmuz'un 1 numarası olduğu ileri sürülen eski orgeneral Akın Öztürk aldı. 6 yıldır tüm duruşmalarda kendisine yöneltilen suçlamaların asılsız olduğunu delilleriyle ortaya koyduğunu tekrarlayan Öztürk özetle şunları anlattı:
“Yurtta Sulh Konseyi denilen ilk listede ismim yoktu. Ne zaman ki, İzmir’deki itirafçı bir amiral yanlışlıkla benim adımı kullandı, bu listeye girdim. O itirafçı daha sonra poliste ifade verirken Adil Öksüz diyeceği yerde ağzından benim ismimin çıktığını, beni tanımadığını ve görmediğini söyledi. Ama ismim iddianameye girdi. Ayrıca Yurtta Sulh Konseyi’nin olmadığı ortaya çıktı. Duruşmalarda bana buna ilişkin tek kelime sorulmadı. Ama hâlâ Konsey üyesi olarak adım geçiyor. Bu nasıl hukuk? Hiç mi okumuyorlar? Dosyamız Yargıtay’da sonuçlanmadığı halde konsey üyesiyim diye tazminat davaları geliyor. Hukuka güvenimiz yoktu, iyice dibe vurdu. 7.5 yıldır hücrede tutuluyorum. Tam bir tecrit halindeyim. 71 yaşındayım. Sizden istirhamım, korkusuz karar verin. Eğer ‘Devletin dini adalettir.’ diyen Hz. Ömer’e inanıyorsak gereğini yapın.”
İşte bu sözler üzerine Mahkeme Başkanı, Genelkurmay davasını bekletici sebep yaptıklarını hatırlatıp Akın Öztürk’e kendisinin de bunu diğer mahkemelere bildirebileceği önerisinde bulunduktan sonra, “İlk derece mahkemesi Yurtta Sulh Konseyi olmadığına karar verdi. Dosya dönünce onun üzerinde de konuşuruz.” açıklamasını yaptı.
ERDOĞAN'IN ESKİ BAŞYAVERİ: CAN GÜVENLİĞİM YOK
15 Temmuz’da Erdoğan’ın başyaveri olan sanık Ali Yazıcı beyan için kürsüye geldiğinde onun elinin sargılı olduğunu gören Mahkeme Başkanı, “Geçmiş olsun, bir şey mi var?” diye sordu.
“Davayla ilgisi yok; ama sorun değil, anlatayım.” cevabını veren Yazıcı, cezaevinde can güvenliğinin olmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğunu vurgulayıp şöyle konuştu:
“Yıllarca tehlikeli tutuklu statüsünde kaldım, ama geçenlerde bu kaldırıldı. Ben itiraz ettim, ‘Neden tehlikeli oldum ve ne oldu da kaldırıyorsunuz?’ diye. ‘Artık ben daha tehlikeliyim.’ dedim. Öyle olduğu için gardiyana saldırdım.”
Mahkeme Başkanı’nın, “Bizim dosyadan tutuklu değilsiniz. Sadece elinize ne olduğunu sordum.” diye araya girmesinden sonra Yazıcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
30 LİRALIK SOĞANI KIRARKEN OLDU
“Keşke sormasaydınız. Reis’in dediği gibi 30 liralık soğanı kırarken oldu!.. 51 yaşındayım. Çocuğum yaşındakiler, ‘Ben devletim, adam ol.’ diyorlar. 7 Nisan’da saldırıya uğradım.”
Sonrasında da şu diyaloglar yaşandı:
Başkan: Bana yazsaydın, avukatına haber verirdim.
Yazıcı: Vallahi kimseyi yaralamadım. Reis’in hayatını kurtarmak için 7 defa hayatımı tehlikeye attım.
Başkan: Sadece geçmiş olsun diyelim dedik.
Yazıcı: Memur, ‘Adam ol.’ deyince saldırdım, elimi kapıya vurdum. En son müdürle görüşmeye gittim. Beni izlemek için memurlara kamera taktılar.
Başkan: Cezaevine müdahale edemeyiz. Sizi seviyoruz.
Yazıcı: Ben de sizi seviyorum. Allah sizi her akşam kavuştuğunuz çocuklarınıza kavuştursun.
YARALANMALARDA SAHTEKARLIK DİZ BOYU
Beyanı sorulan sanıklardan eski Tuğgeneral Ali Osman Gürcan, “Allah’a beyanım var, size yok.” derken eski kurmay albay Cemil Turhan, 8. Mekanize Tugay davasında muhakeme edilen 245 yaralamayla ilgili dosyadan tek tek somut örnekler verdikten sonra şunları söyledi:
“Görüldüğü gibi sahtekârlık diz boyu. Mahkeme bu sahtekarlığa alet olup sanıkları kasten adam öldürmeden mahkûm etti. 15 Temmuz yargısının nasıl çalıştığı ortadadır. Vatandaşların sahtekârlığı bir yana, bu raporları düzenleyen doktor ve hastanelere dikkat çekiyorum. Ama onları da aşan üst düzey bir düzenbazlık söz konusu. Çok ciddi yaralanma yok, ama çok ciddi sahtekarlık var. 140’ının ateşli silahla yaralandığı belirtiliyor, ama hiçbirinin vücudunda kurşun elde edilmemiş. Daha çok av tüfeği kullanıldığı ve yaralanmaların bundan kaynaklandığı ortada. Sonuç olarak; yaralı sayısını arttırmak için çok büyük gayret sarf edilmiştir. Ne kadar dikkate alırsınız, bilemem, ama 15 Temmuz yargısının bir parçası olup olmamanın eşiğindesiniz.”
PEKER VE YAKUT ÖLDÜRÜLMEDEN DİNLENSİN
Sanıklardan dönemin Akıncı Üs Komutanı eski tuğgeneral Hakan Evrim ise daha önceki celsede Sedat Peker ve SADAT yöneticilerinin dinlenmesi talebinde bulunduğunu, ancak kaale alınmadığını belirtip, “Şimdi bir de Muhammed Yakut var.” deyince Mahkeme Başkanı’nın güldüğü görüldü. Bunun üzerine Evrim şöyle devam etti:
“Güldüğünüz üzere adalet sistemi buraya geldi. İfşaat yapılıyor, gülünüyor. Muhammed Yakut’un tüm ifadeleri dosyaya kazandırılsın. Bu şahısların öldürülmeden önce, canlıyken gelip ifade vermesini istiyorum. Kemal Kılıçdaroğlu ‘Seçimin son 10 gününe dikkat.’ dedi. 15 Temmuz benzeri şeyler yapılacak mı yapılmayacak mı, göreceğiz. Gülüyorsunuz. Geçmişte Cemil Turhan 15 Temmuz’la ilgili birçok şey söyledi; ama kaale alınmadı, araştırılmadı.”
"HULUSİ AKARI DA YARGILAYIN"
Sanık eski tuğgeneral Murat Aygün’ün, mahkeme heyetinin tümüyle değiştiğine dikkat çekip kendilerini tanımadığını söylemesi üzerine Mahkeme Başkanı, “Birbirimizi tanımamıza gerek yok. Yaptığımız işle anılırız.” karşılığını verdi. Aygün, Genelkurmay Çatı davasında 2 bin 558 yaralıdan sadece 256’sının getirildiğini, kendilerine soru sorma hakkı verilmediğini kaydedip, “O gece Polatlı’da görevliydim. 500 kişiyle çıktım, tek bir yaralı olmadı. Bu yaralılar nerede, getirmenizi ve bizi yeni baştan yargılamanızı istiyorum.” dedi.
Eski kurmay albay Osman Kardal ise şunları söyledi:
“Yeni heyet ve savcımızın anlaması için anlatıyorum; bir polis, arkadaşının tanktan düşüp şehit olduğunu, kendisinin yaralandığını söylemişti. Ben o şehitten değil, yaralıdan yargılanıyorum. Hukuk sistemimizin geldiği durum bu. Darbeyi önceden öğrenip tüm hava sahasını kapatan Hulusi Akar’ın da garantör sıfatından dolayı yargılanmasını istiyorum. Ben o gece Harekat Merkezi’ndeydim. Genelkurmay’daki 11 şehit ve 43 yaralıdan beraat ettim. Bu davanın başka yerdeki yaralısından niye yargılanıyorum?”
Sedat Peker ve SADAT’çıların 15 Temmuz’la ilgili açıklamalarını hatırlatan eski kurmay albay Osman Kılıç da, “Benim siyasetle ilgim yok. Ama dün Kılıçdaroğlu da SADAT ve Fahrettin Altun için ‘Ne yaptıklarını biliyorum.’ iddiasında bulundu. Benimle çakışıyor.” dedi.
“Son Günleri Sevinsinler”
Diğer bazı sanıkların beyanları sırasında ise şu diyaloglar yaşandı:
Osman Ünlü: Genelkurmay Çatı davasında hakkımda beraat kararı verildi, ama yaralamalardan yargılanıyorum. Biraz önce Yurtta Sulh Konseyi’nin olmadığını söylediniz, ama Konsey üyesi olduğum gerekçesiyle 67 haciz davası açıldı. Düşmana bile yapılmayacak şeyler yapılıyor. Çoluk çocuğumuz açlığa mahkûm ediliyor. Devlet çoluk çocuğumuzun rızkıyla oynuyor. Lütfen bu mahkemelere ‘Yurtta Sulh konseyi yok.’ diye yazı yazın.
Başkan: O davalar bizle ilgili değil, müdahale edemeyiz; ama hangi evrakı istiyorsanız gönderelim.
Osman Ünlü: Yazdım, cevap vermediniz. Biz gönderiyoruz, dikkate almıyorlar.
Özcan Karacan: Sevinmek isteyenler için söylüyorum, son günlerinde sevinsinler, bize zulmediyorlar. Antalya postanesi kızıma doğum günü için gönderdiğim mektubu bile evime teslim etmiyor, çocuğumu okula kaydetmiyorlar. Hukuk öldü, sizin kurtarabileceğiniz seviye yok.
Başkan: Ne yapabilirim? ‘Mektubu teslim edin.’, ‘Çocuğu okula alın.’ diyemem ki. Savcılık var, şu var, bu var.
Özcan Karacan: Gerçekten gümbür gümbür eriyen bir sistem var.
Başkan: Sistemi de tartışmıyoruz burada. Öyle bir görevimiz yok.
Mahkeme Heyetine: “Sizin İçin Yol Tükendi”
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Tekirdağ Cezaevi’nden bağlanan sanık eski Tuğgeneral Mehmet Partigöç, şu ana kadar davanın sabahki bölümlerinin hiçbirine katılamadığını, bu uygulamanın standart hale geldiğini, bundan sonraki duruşmalarda fiilen bulunmak istediğini anlattıktan sonra hiçbir suç unsuru bulunmayan elektronik eşyalarının ailesine teslim edilmemesinden yakınıp, “Herhalde birileri el koydu, sattı.” iddiasında bulundu.
Eski tuğgeneral Ahmet Bican Kırken beyanında, “Türk’ün aklı sonradan gelir. Gelince de sonuna kadar istismar eder.” ifadesini kullanınca Mahkeme Başkanı kimi kastettiğini sordu. “Tabii ki, heyetinizi.” cevabını veren Kırker görevdeyken Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan kendisine verilen telefonu iade etmediği için yargılandığını belirtip, “Ben burada hırsızlıktan yargılanmıyorum, hırsızlar yüzünden yargılanıyorum. Sizi kınıyorum. Bana bildirseniz iade ederdim, herkes de iade eder. Biz hırsız değiliz.“ dedi.
Mahkeme Başkanı’nın, “Biz kimseye hırsız demiyoruz.” sözünün ardından Kırker şöyle devam etti:
“7 yıl boyunca 15 Temmuz ihaneti ve cinayetlerini araştırmamaya, görmezden gelmeye devam ettiniz. Bizim için ne geçmiş ne gelecek tükendi; ama sizin için aşağıdan yukarıdan yol tükendi. Kaybedenlerden oldunuz.”
Sanıklardan sonra avukatlarının beyanlarına geçildi. Duruşmaların 1 yıl öteye atılmasına ve bekletici sebepler gerekçesiyle sanıkların savunmalarının alınmamasına dikkat çeken Av. Ayten İzmirli, “Oyalamaya mı çalışıyorsunuz? Peşin peşin bu insanların suçlu olduğunuza karar verdiğinizi düşünüyorum. Bir önceki celsede Ankara dışına gönderilen sanıkların duruşma salonunda hazır edilmesi kararı aldınız, ama bunu yapmadınız. Ya görevinizi yapmıyorsunuz ya da sizi takmıyorlar.” dedi.
Başkan, Av. İzmirli’ye, “Ortamı germek dışında bir iş yapmıyorsunuz. Her celse aynı şeyi yapıyorsunuz.” sözleriyle tepki gösterdi.
Av. Mürsel Yağcı da sanık Muzaffer Düzenli için baro tarafından atandığını, ancak Diyarbakır’a gidemediği için müvekkilini tanımadığını, duruşmaya gelirken Google’dan fotoğrafına baktığını belirtip “Diyarbakır’a nasıl gideceğim?” diye sordu.
“Reis’in Doğum Günü” Mesajları
Verilen aradan sonra alınan kararları açıklayan Mahkeme Başkanı, bekletici sebep yapılan dosyalar sonuçlandıktan sonra sanık savunmalarının alınmasının, dava dışı kimselerin tanık olarak dinlenmesi talebinin bu aşamada reddinin kararlaştırıldığını bildirerek duruşmanın 26 Şubat 2024’e bırakıldığını söyledi.
Eski başyaver Ali Yazıcı’nın, “26 Şubat Reis’in doğum günü. Bunun için mi seçtiniz? Günü değiştirin.” demesi üzerine de şu diyaloglar yaşandı:
Başkan: Evet bugün Reis’e yakın bir kişiden bir bilgi daha öğrenmiş olduk. Niye değiştirelim?
Yazıcı: O gün kendisini ziyaret edip hediye vereceğim. Tabii o da gelebilir.
Muzaffer Düzenli: Son konuşmalarınızı duyamadım. O önemli bilgi ne?
Başkan: 26 Şubat tarihinin özel bir anlamı varmış. Reis’in doğum günüymüş. Duruşmayı başka güne istediler. Ben de ilk defa burada duydum. Ben ne yapayım?