Türkiye'de görkemli olarak icra edilen Türkçe Olimpiyatları artık sürgünde. 2012'deki Olimpiyat finallerini seyrederken dikkatini çeken bir detayı yazan Samanyoluhaber.com yazarı Salih Yusuf, yurtdışı organizasyonları da yorumladı
2012 yılının bir yaz akşamıydı.
Dünya'nın her bir köşesine yayılmış Türk Okullarının yetiştirdiği meyvelerini görmek niyetiyle, İstanbul Seyrantepe'de bir araya gelmiştik. Oldukça kalabalıktık o gün. Stadın içinde ve dışında, sanırım 100 bin kişiyi aşmıştık.
10. Türkçe Olimpiyatları finali ismini taşıyan bu organizasyon, çok tuhaf şeylerin yaşandığı ve ileride yaşanacaklar hakkında ipuçları veren bir program oldu.
Benim gibi meşgalesi tarih olan birisi için en başta stadın adı garipti. Daha doğrusu programın amacıyla "Arena" isminin yaptığı çağrışımlar taban tabana zıt idi.
Bunu İslam'in ilk fütuhat döneminde, eski Roma şehirlerini fetheden orduda bulunan bir sahabenin ifadeleri üzerinden anlatayım:
"Şu Romalılar ne garip varlıklarmış. Esir İnsanları, birbirleriyle veya vahşi hayvanlarla dövüştürmekten ve onların acı çekerek ölmelerini izlemekten zevk alıyorlarmış. Ve bu vahşeti, çoluk-çocuk on binlerce kişi keyifle seyredebilsin diye Arena ismini verdikleri devasa yapılar inşa etmişler." der şaşkınlıkla Hz.Peygamber'in (sas) arkadaşı.
İsmini böyle vahşi amaçlar için yapılmış mekanlardan alan bir stadda, evrensel barış hedefiyle yeryüzü çocuklarının kaynaştırıldığı bir program izliyorduk.
Dile kolay havsalaya ise zor; sahada 135 ülkeden gençler vardı.. Bunlar formalite adına alelade her taraftan toplanmış gençler değil Türk okullarının öğrencileriydiler.
Bu tabloya vesile eğitimciler, rehberlerinin kitaplarına, söylemlerine, şiirlerine döktüğü ve inançlarının da bir maksadı gördükleri "yeni bir dünya" hayalini gerçekleştirmek için dünyanın dört bir yanına dağılmışlardı.
O GELDİ
Sahada gençlerin kâbiliyetlerini sergilediği, seyircilerin de onlara tempo tuttuğu bir hengamede TC. Başbakanının stada geldiği anons edildi. Bu haber staddaki coşkuyu iyice artırdı. Seyirciler alkışlar ve tezahürat ile kendisine samimice sevgilerini sundular. O da kürsüye çıktığında, bu gençleri yetiştiren fedâkar öğretmenleri ve destekleyicilerini yere göğe sığdıramadığı bir konuşma yaptı. Akabinde bu faaliyetlerin gurbetteki mimarına, o meşhur "Hasret bitsin" sözüyle gel çağrısında bulundu.
Bol takdirli bu konuşma sonrasında program kaldığı yerden devam etti. Bir müddet sonra da sahada görsel büyük bir show başladı. Neredeyse tüm alanı kaplayan bir dünya haritası ışıklarla sahaya yansıtıldı. Gençler ve çocuklar yaşadıkları kıtalar üzerinde "yeni bir dünya" şarkısını söyleyip dans ediyorlardı.Işıklar, giysiler, tenler rengarenkti. Ulaşılmaz gökkuşağı sanki burada sahaya inmişti. 1966'da İzmir'de görülmüş ve şiire dökülmüş bir rüyanın bestesini hep birlikte söylüyorlardı:
"Yeni bir dünya kuruyorlardı; harıl harıl...
Her taraf gökle yarışır gibi; pırıl pırıl!"
Tribündekiler de coşmuş sık sık, "yeni bir dünya!" diye haykırıyorlardı. Belki bir çoğu benim gibi gözyaşlarıyla gençlere eşlik ediyordu.
KÖTÜLÜK DEVREDE
Gösteri bu heyecanla devam ederken birden, seyirciler açısından beklenmedik bir şeyler oldu.
Gençlerin arasında bazı karartılar beliriverdi. Ve akabinde ürpertici bir müzik çalmaya başladı. Renkli ışıklar da gitmiş, her taraf alaca bir karanlığa boğulmuştu.
Şeytanî kostümlü bazı yaratıklar, kıta kıta dolaşıp insanların kulaklarına fısıldıyorlardı. Onlara kulak vermeyle birlikte insanların birbirlerine olan bakışları değişti. Yumruklar sıkıldı, kaşlar çatıldı. Böylece biraz önceki sevgi atmosferi kısa bir sürede dağılıp yerini gergin bir havaya bıraktı.
Evet beş yıl önce sergilenen o şov, bugün Türkçe Olimpiyatları'nın devamı niteliğindeki Fransa Dil ve Kültür festivalinde aklıma geldi.
"Aman Allah'ım!" dedim kendi kendime. O ilginç gösteri, sanki sonrasında yaşanacakları anlatmıştı.
Tuhaf olan ise, uluslararası dostluk ve kaynaşmanın bozgunculuğunu yapacak kişinin, o akşam, o güzel iltifatları eden olmasıydı.
Çok merak ediyorum doğrusu;
O sahneyi bir süre sonra gerçeğe dönüştürecek olanlar izlediler mi acaba?
Zira sonrasında oynayacakları rolün senarize edilerek gözlerinin içine sokulması oldukça ilginç duruyor.
Evet çok zaman geçmeden Hizmet gönüllüleri, olimpiyatlarda övgü dolu sözler duydukları ağızdan, inanılmaz bir nefret ile hemen her gün ağır sövgülere ve iftiralara maruz kaldılar.
O akşam Arena'da bulunan kadını ve erkeğiyle binlercesi, yürekten alkışladıkları kişi tarafından toptan terörist ilan edilerek mahpusiyete, işkencelere, açlığa veya başkaca ağır mağduriyete uğradılar.
Yine o kişi tarafından Birleşmiş Milletler meclis kürsüsünde tüm dünyayı ele geçirmek istiyorlar diye şikayet edildiler. Kendi halklarına ise oradaki ülkelerin casusları ve hainleri olarak lanse edildiler.
Modern dönemin en etkileyici inanç ve fedakârlık hikayelerini barındıran "insanlığın barışı" hedefli gönüllüler hareketini, kıta kıta dolaşarak baltalamaya çalıştılar ve çalışıyorlar.
Nesillere modern bilimle birlikte ulvî ve asil duygular kazandıran eğitim kurumlarının, Türkiye'de tümüne, yurt dışında ise bir kısmına, baskılar veya verdikleri rüşvetlerle el koydular.
Olimpiyatlarda yere göğe sığdıramadığı fedâkar öğretmenlerin, kimisini mafya usulü yöntemlerle ülkeye getirip hapishanelerde işkence ettiler.
Velhasıl o akşam teatral müzikalde geçen barışçıl çabaları; kavga ve gerilimlerden beslenenlerin kolay hazmedemeyeceği mesajı da böylece anlaşılmış oldu.
Ama bu süreçte, dünyanın tüm topraklarında filiz tutmuş, inanılması zor bir işin altından kalkanlar, öyle deli saçması iddialar nedeniyle davalarından kolayca vazgeçmeyeceklerini de göstermiş oldular.
SÜRGÜNDEKİ DİL VE KÜLTÜR OLİMPİYATLARI
Türkiye'de yasaklandıktan sonra sürgündeki ilk Türkçe Olimpiyatları finali 2014 Haziran'da Almanya'da gerçekleştirildi. Bu Kaderî İlahinin adeta latif bir mesajıydı. Çünkü bu tarih tüm Dünya'nın birbirine düştüğü, 1. Cihan Harbi'nin Haziran 1914'te başlayan 100. yıl dönümüne tam tamına tekabül ediyordu.
Bu inanılmaz tevafuk Hizmet Hareketinin, savaşlardan yorulmuş dünyaya nihayetinde aradığı sulhû getirebileceği konusunda bir müjde gibi okunabilir.
İki Dünya Savaşı'nın merkezinde yer alan Almanya topraklarında tüm dünya çocuklarının "yeni bir dünya" şarkısını dillendirmesi göz ardı edilecek bir olay değil elbet.
Unutulmamalı ki o çocuklar daha dün birbirleriyle yaka paça olmuş olan dedelerin torunlarıydı.
Tank, panzer, uçak gürültüsünün duyulduğu topraklarda, bu defa tüm coğrafyalardan çocukların barış ve sevgi mesajları duyuldu.
Ama diğer yandan bu hayırlı işi bozmaya addetmiş olanlar da boş durmadılar haliyle.
Sürekli yeni yeni hamlelerle Hizmet Hareketinin önünü kesmeye, faaliyetlerini durdurmaya devam ettiler.
Kıta kıta dolaşıp her ülke yetkilisinin kulağına, eğitim gönüllülerinin aslında birer terörist olduklarını fısıldadılar.
Ama onlara hiçbir somut delil sunamadılar. Hatta Türkiye'de dahi bu konuda başarılı olamadılar.
Bu nedenle gönüllülerin evlerine, kurumlarına silah sokma ve terör hücrelerine Hizmet Hareketinin kitaplarını koyma cüretinde dahi bulundular. Lakin bu teşebbüsler de öncesinde medyada ihbar edilmesinden dolayı tutmadı. Akıl almaz terörist gösterme çırpınması karşısında Hizmet gönüllüleri nasıl bir tiynetin karşısında olduklarını da anlamış oldular. Bu zihniyetin iktidar gücü ve imkanları vardı. Bu nedenle imtihanları iyice zorlaşacaktı.
Ve uzun uğraşlar sonunda emellerine de ulaştılar. Bunu önceki kumpasları haber veren tüm kaynaklar susturulduktan sonra başarabildiler. Genelin meşru müdafaa gördüğü şartlarda dahi şiddeti çözüm görmemiş insanları, karanlık bir olayın hemen ilk dakikasından itibaren terörle anmaya başladılar.
Ama her şeye rağmen gönüllüler hiç durmadan hizmetlerine devam ediyorlar. Mayası muhabbet ve diğergâmlık olan davalarına, yeryüzünün meğerse ne denli ihtiyacı olduğunu daha iyi anladılar.
FRANSA'DA DİL ve KÜLTÜR FESTİVALİ
Dünya'nın çeşitli ülkelerinde, Türkçe Olimpiyatları, değişmiş ismi ve içeriği ile git gide büyüyen bir ilgiye mazhar olmakta.
IFLC yani Uluslararası Dil ve Kültür Festivali ismi verilen organizasyonun Paris'teki finaline ben de katıldım. Paris finali, Fransa'nın bir çok yerinde gerçekleştirilen şenliklerin galasaydı.
Programın yapılacağı binanın girişinde festivale katılmak için gelenlerin oluşturduğu kuyruğu gördüğümde hayret ettim. Hele aralarında bulunan bebek arabalı kadınların varlığı şaşkınlığımı iyice arttırdı.
Amfili konferans salonuna girdiğimde ise tribünleri tamamen doldurmuş bir kalabalıkla karşılaştım.
Terör örgütü gibi korkunç ithamlara ve en yakınlarının yoğun baskısına rağmen kadınıyla, erkeğiyle ve hatta çocuklarıyla böyle güzel bir organizasyonun gerçekleşmesinde payı olanlara ve salonu dolduran o derin bir hayranlık duydum.
Onlar, o çirkin iftiraların hiçbirini umursamadılar. Ortaya koydukları işlerin destansı olduğu konusunda şüphe yok. Ama onlar bunun farkında bile değiller.
Koca adam zannetiklerimin, şu bir kaç yıl içerisinde düştükleri alçaltıcı durumlara şahit olduktan sonra bu vefalı insanların nasıl bir asil ruh taşıdıklarına kâni oldum.
Ayrıca onların bu gurbet ellerde Türkiye'de davası uğruna hapislerde bulunan kardeşlerine yardım etmek için nasıl da çırpındıklarına, onlara mahçup olmamak adına yaptıkları tüm fedakârlıklara sürekli şahit oluyorum.
Gönül dostlarının mazlumiyet hikayeleri, binlerce km ötede yaşayan bu insanların evlerinde, sohbet meclislerinde ve dualarında konu oluyor.
İyilik kervanından kopanlardan dolayı yükü artmış erkekler ve yardım kermesleri için sık sık bir araya gelip yiyecekler hazırlayan kadınlar...
Bu kadirşinas gayretlerinin yanı sıra aslî işleri olan eğitim ve diyalog hizmetlerine de hiç yılmadan devam etmekteler.
Bu gayretlerin sonucu, Paris'teki kültür şenliğinde sadece sahnedekiler değil seyirciler de her renkten, her ırktan, her inançtandı.
Kendi ülkelerinde hemen her kesimin aşağılamaya çalıştığı ve dışladığı insanlara tüm Dünya kucak açarak vefalarını gösteriyorlar. Zira Hizmet öğretmenlerinin, çocukları üzerindeki olumlu etkilerini gördüler ve bu gerçeği propagandalara kurban etmediler.
Bahsettiğim Türklerin yanısıra, yerli Fransızlar, Mağrib ve Ortadoğu Arapları, Siyahîler, Uzakdoğulular, Latin Amerikalılar ve diğer Avrupa ülke vatandaşları, hep birlikte sahnedekilere eşlik ettiler.
Onlarca ülkeden gençler, Türkçe ve başka dillerde şarkılar söylediler. Gençlerin ve şarkıların ortak dili ise Fransızca idi.
Seyirciler en az sahnedekiler kadar heyecanlıydı. Ee onca yaşanan sıkıntılar bu programı haliyle çok anlamlı kıldı.
Ben de bir yandan kişisel sosyal medya hesabımdan festivali canlı yayınladım. İnsanlar yoğun bir ilgiyle izlediler.
Dünya'nın her tarafından, açıktan ve özelden sevincini benimle paylaşan çok fazla insan oldu. Özellikle Türkiye'den epey bir destek ve teşekkür mesajı yağdı. Bunlardan en anlamlısı ise mahpusiyetten yeni çıktığını söyleyen bir ablamızın mesajına aitti.
Yayını ağlayarak izlediğini ve bu sevdanın bitmeyeceğine dair inancını pekiştirdiğini söyledi.
Kapanış şarkısı her zamanki gibi
"Yeni bir dünya" idi.
Yalnız bu defa ortak slogan Fransızca "Paix universelle" idi. Yani "Evrensel Barış".
Tüm gençler birlikte sahneye çıkıp, Şarkıyı söylerken bizler de ayakta gençlere eşlik ettik. Tıpkı bir zamanlar Türkiye'deki gibi..
Evet iyilik de, kötülük de kıtalar dolaşıyor.
Bozgunculuk faaliyetlerini fısıltı halinden, gürültü propagandalara dönüştürseler de İyilik Hareketi'ne gönül verenlerin sesini kesemediler. Anlaşılan o ki bu sese dünya daha çok kulak veriyor.
Gönül dostlarına ve gönül kıranlara duyurula!..
Salih Yusuf