Böcek Davası sanığından gündemi sarsacak açıklamalar

Böcek Davası sanığından gündemi sarsacak açıklamalar
Hala siyasi bir malzeme olarak kullanılan böcek davası sanıklarından Serhat Demir ilk kez basına konuştu.

R.Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde ofisinde bulunan böceklerle ilgili Ankara 7.Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada sanık olan ve hakkında yakalama ve tutuklama kararı verilen Serhat Demir, yazılı bir açıklama yaptı.

GriHat'tan Arzu Yıldız'ın özel haberine göre, halen yurt dışında bulunan Demir, “Güzel ülkemde “Kaç İsmail”lerin emir erliği yapmadığı, siyasi iradeye mahkum bir hukuk düzeninin olmadığı, delilsiz tutuklamaların yapılmadığı, sözde Devlet Sırlarının adil yargılanma hakkını engellemediği günler gelene kadar, tamamen yapay gündem oluşturma ve algı operasyonu yapma amacıyla yürütülen bu haksız dava dolayısıyla teslim olmayı, siyasi veya başka çıkarlarla güzide Teşkilatım ve meslektaşlarıma kurulan bu kumpasta zalim siyasilerin ve yöneticilerin tahakkümüne boyun eğmeyi reddediyorum” dedi.

Demir, açıklamasında ayrıca şunları belirtti: “2011 yılının sonlarına doğru, doğrudan Makamın emriyle özel bir görev tevdi edileceği söylendi. Bu minvalde aylarca Yasin El Kadi isimli şahsa refakat etmekle görevlendirildim. Kendisini değişik zamanlarda devletin üst düzey kademesinde kilit noktalarda insanlarla görüştürdüm. Bir taraftan da Ankara’daki işlerimi aksatmamak için arada bir geldiğim zamanlarda evime uğramadan işyerine gittim”

Serhat Demir’in yazılı açıklamasının tamamı şöyle:

Hakkımda ortaya atılan firari ve kaçtı iddialarına cevaben böyle bir yazı yazma ihtiyacı hissettim. Yazdıklarımın hepsini belgeli olarak ispatlayabilirim. İspatlayamayacağım hiçbir şeyi buraya yazmadım.

Başbakanlık Koruma Dairesi

Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığına öncelikle bir zor kullanma ve taktik müdahale eğitmeni oluşum nedeniylealındım. Bilgi İşlem branşlıolmam, 2 yabancı dili iyi düzeyde bilmem ve lisansüstü eğitim ve doktora yapmış olmam nedeniyle teknik birimde değerlendirilmem uygun görüldü. Başbakanlığa alınma sürecinde beni göndermek istemeyen İnterpol Dairesini ikna etmek için yaşanan telefon trafiği haricinde başka bir girişimde bulunulmadı. Yani Başbakanlığa talep üzerine ve tavassutuz alındım.

Başbakanlıkta çalıştığım dönemde gece gündüz, yaz kış demeden fedakar meslektaşlarımla mesai yaptım. Eşim hala Başbakanlık bu evliliği neredeyse bitiriyordu der.

2011 yılının sonlarına doğru, doğrudan Makamın emriyle özel bir görev tevdi edileceği söylendi. Bu minvalde aylarca Yasin El Kadi isimli şahsa refakat etmekle görevlendirildim. Kendisini değişik zamanlarda devletin üst düzey kademesinde kilit noktalarda insanlarla görüştürdüm. Bir taraftan da Ankara’daki işlerimi aksatmamak için arada bir geldiğim zamanlarda evime uğramadan işyerine gittim.

Neticede ise, canımı dişime takarak, evliliğim pahasına ve çocuklarımı ihmal ederek görev yaptığım bu yerden apar topar gönderildim.

Başbakanlık Korumadan Gönderilme Sürecim

2012 yılı Eylül ayında o zamanki Başbakanlık Koruma ekibinin dağıtılması sürecinin 1 hafta öncesinde, hukuksuz ve mesnetsiz ve herhangi bir idari gerekçe gösterilmeksizin veya resmi talep olmaksızın ilk önce tayini çıkartılan kişi ben oldum. Şark tayini zamanı geçmiş olmasına rağmen ve şark tayinim idarenin tasarrufuyla ipka edildiği halde tayin döneminden aylar sonra tayine maruz kaldım. Herhangi bir hukuki mesnedi olmayan bu tayinin en büyük özelliği 20 dakika içerisinde sadece Personel Daire Başkanı ve Emniyet Genel Müdürünün imzasıyla çıkartılmış olması, ilgili yazıda ne bir büro memurunun, ne büro amirinin, ne şube müdürünün, ne daire başkan yardımcının ne de genel müdür yardımcısının parafı bulunmamasıdır.

Okulların açılmasına bir hafta kala yapılan bu tayin planlı olmadığı için aile düzenimizi bir anda altüst etti. Yapılan bu haksızlığa karşı Başbakanlık Korumaya atanan yeni yöneticiler ilişiğimi kesmeyeceklerini ve beni mağdur etmeyeceklerini ifade ettiler, bu söyledikten saatler sonra ilişiğimin kesileceğini öğrendim. Raporlu bulunduğum bir zamanda ise haberim olmadan ilişiğim kesildi, dava açıp da bir daha Başbakanlık Koruma birimine geri dönmemem için hakkımda haksız soruşturmalaraçıldı. Bir şekilde Başbakanlığa geri dönecek olursam derhal açığa alınmam talimatı verildi. Yapılan bu haksız tayine karşı açtığım davada hızlı bir yürütmeyi durdurma kararı beklerken, dava aylarca sürdü. Böylesine bir davada hemen verilmesi beklenen yürütmeyi durdurma kararı, davanın 1. yılı sonunda temyize başvurulan Danıştaytarafından verildi.Tayinimi takip eden dönemde oturduğum lojmandan çıkmam için baskı yapıldı ve lojman kiram dört katına çıkartıldı.

Bilahare, eşimin iş durumu ve çocuklarımın okulları olması nedeniyle ailemi geride bırakarak tek başına gittiğim görev yerinde çalışmaya başladıktan sonra İçişleri Bakanlığı tarafından Pakistan’a danışman olarak gönderildim.Bir yıl olarak düzenlenen görevlendirme onayına rağmen herhangi geçerli bir gerekçe gösterilmeksizin dört ay sonra görevime son verildi. Ben ise, daha önce Türkiye’de başlamış olan ve Pakistan’da da devam ettirmekte olduğum diz ve bel rahatsızlıklarımla alakalı tedavimin yarım kalmaması için Pakistan’daki doktorumdan 6 haftalık istirahat raporu aldım ve Dış Temsilciliğimize onaylatarak raporumu Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderdim. Türkiye’ye geri dönmemek için rapor aldığımı düşünen Emniyet Genel Müdürlüğü Pakistan Büyükelçiliği ve Pakistan Emniyetine yazı yazarak benim Türkiye’ye gönderilmemi istedi. Yani ülkemi temsilen danışman olarak gönderildiğim ve Eyalet Başbakanı ve İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü düzeyinde görüşmelerde bulunduğum ülkeye bir suçluymuşum gibi yazılar yazıldı. Oysa bu yazıların yazıldığı gün ben dönüş yolundaydım.

Haksız rapor aldığımı ispatlamak için

Türkiye’ye döner dönmez, ilk mesai günü raporlu olduğum ve zorunlu olmadığım halde işe çağırıldım. Ben de kaçacak ve saklayacak hiçbir şeyim olmadığını göstermek için bu çağrıya icabet ettim. O gün uzunca bir sorgulamanın ardından almış olduğum sağlık raporunun (zaten idari ve hukuki olarak geçerli olmasına rağmen) onaylanması için bir hakem hastaneden kurul raporu almam gerektiği söylendi. O gün bu konuyla alakalı olarak Sağlık Bakanlığı Müsteşarının arandığı, gideceğim hastanenin Başhekiminin bilgilendirildiği de tarafıma söylendi. Kamu kurumlarının bu sıradan ve rutin işlemi için Sağlık Bakanlığı müsteşarlık düzeyinde ve kurul raporu almak için binlerce insanın gittiği ve günlerce sırada beklediği bir hakem hastane başhekimlik düzeyinde teyakkuza geçiriliyordu. Nitekim hastaneye gittiğimde Başhekim tarafından karşılandım ve bütün işlemlerimde Başhekim bana eşlik etti. Bir nevi dosya takibini elden kendisi yaptı. Öncelikle beni muayene eden uzman doktor daha önce aldığım sağlık raporlarını, istirahatleri ve devam etmekte olan şikayetlerimi teyit etmesine ve hastalıklarımı onaylamasına rağmen beni muayene etmeyen, herhangi bir tetkikte bulunmayan başka bir hekim tarafından “iyileşmiştir” ibaresiyle sağlık kurulu tarafından belge düzenlendiğini sonradan öğrendim. Sonradan öğrendim zira yapılan bu sıra dışı ve olağan dışı muamele Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yeterli görülmemişti. Güya haksız bir rapor aldığımı ispatlamak iddiasıyla tekrar hastaneye sevk edildim. Tetkiklerim ve muayenelerim yapılmadı.

Tedavi Amaçlı Yurtdışına Çıkışım

Türkiye’de rahatsızlıklarımla alakalı istirahati almayı bırakın tedavi dahi olmamın mümkün olmayacağını, sürekli tarafıma zorluk çıkarılacağını anlayıncahekim tavsiyesi üzerine, izinli ve dilekçeyle haber vererek tedavi olmak amacıyla, spor sakatlıkları konusunda uzman bir hekim ve protezler konusunda tanınmış bir klinikten randevu alarak Almanya’ya gittim. İlk muayene ve tetkiklerin ardından uzun sürecek ilaç ve fizik tedavilerim ve istirahat gerekliliğim dolayısıyla Alman kanunları çerçevesinde istirahat raporu aldım ve bu raporu ilgili dış temsilciliğe onaylatarak (kanunda yazdığı haliyle) elektronik olarak Türkiye’ye gönderdim. Ancak bu raporumun göz ardı edildiğini, hakkımda mazeretsiz işe gelmemekten dolayı müstafi işleminin yapıldığını öğrendim. Hatta benimle bu konuda irtibata geçen ve beni bilgilendiren memur arkadaşların ve raporlu olduğumu, yapılan işlemin hukuksuz olduğunu söyleyerek müstafi sayılamayacağımı bu evraklara imza atmayacağını belirten memur arkadaşların görevlerinden alındığını ve başka yerlere sürüldüğünü de esefle öğrendim. Bilahare hakkımda yapılan ve ardı arkası kesilmeyen hukuksuz işlemler silsilesine eklenen bu müstafi sayma işlemine karşı da dava açtım. Dava halen devam etmektedir.

Bütün bunlar yaşanırken ailemden aylarca uzak kaldım. Eşim sözleşmeli olarak çalıştığı Bakanlıkta “vatan haininin eşi” ilan edildi. Haftalar boyunca her gün farklı bir büroda çalıştırıldı. Psikolojik baskıya maruz kaldı. Son olarak ise gerekçesiz ve hukuksuz bir şekilde işine son verildi. Bu konuda açtığımız dava da devam etmektedir.

Meşhur Böcek Davası

Kamuoyunda böcek davası olarak bilinen dava ile alakalı konunun savcılığa intikalinden mahkemeye sevk edilişine kadar geçen sürede hakkımda yurtdışına kaçtığıma dair yalan yanlış onlarca haber yapılmış, bir sürü iftara atılmış, hakaretler edilmiştir. Çocuklarım sürekli “Baba seni de tutuklayacaklar mı?” diye bana soru soruyorlar. Yıllarca polislik mesleği uğrunda, vatandaşa hizmet yolunda yatılı okullarda okuyan, gece gündüz demeden mesai yapan bir vatan evladı olarak, oğullarıma yaşanılanları anlatmakta, neden bir yıl içerisinde dört kez taşındığımızı ve neden yurtdışında olduğumuzu izah etmekte zorlanıyorum.

Bu davayla alakalı söyleyeceğim her şeyi Başbakanlık Teftiş Kuruluna verdiğim 7 saatlik ifadede söyledim. Eğer gerçekten bir böcek bulunmuş ise böylesine menfur bir fiili icra eden kişiler hakkında kanuni muamele derhal yapılmalıdır. Ancak böceğin bulunduğu iddia edilen süreç, atılan iftirayı ve yapılan kumpası gözler önüne sermektedir. Birkaç kişi kapalı kapılar ardında tarama yapmış, böcek bulmuş, herhangi bir şekilde konuyu adliyeye veya güvenlik birimlerine intikal ettirmemiş, olay yeri, parmak izi, kamera kayıtları incelemesi vs. yapılmamış ve aylar sonra güya böcek bulunduğuna dair iddialar ortaya atılmıştır. Bu konuda çok değerli meslektaşlarım zan ve töhmet altında bırakılmış, aileler perişan edilmiştir. Ancak, bütün dosya içeriği ve deliller bunu göstermesine rağmen hiç kimse böceği bulan kişiler koymuştur ihtimalinin üzerine hukuki düzeyde gitmemiştir. Bu ihtimalin üzerine gidilmediği gibi aleyhimizde delil üretilmeye çalışılmıştır.

Davadaki diğer çelişkileri, tutarsızlıkları, hukuksuzlukları gerçekleri olduğu gibi yazan basını ve basın mensuplarını ve duruşmaları takip edenler zaten biliyorlar.

Kuzineden Yeni Çıkmış Patatesi Elle Tutmak

Bu şartlarda, bütün olan bitenden sonra ileride olacakları kestirmek zor değil. Türkiye’ye dönmek kararı kuzineden yeni çıkmış patatesi elle tutmağa denk. İşlemediğiniz bir suçtan dolayı yargılanmanın verdiği haklılık ile alnı açık, başı dik bir şekilde geri dönmek ile ayaklar altına alınmış bir hukuk ve adalet düzeninde işlemediğiniz bir suçtan dolayı haksızlığa uğrayacağınızı bilmek, yargıya güvenememek arasında kalmış bulunuyorum.

Lakin, yıllarca Başbakanlık’ta tarama yapmayan MİT’in özellikle İstanbul’dan Ankara’ya geldiğim bir zaman diliminin akabinde arama yapmasını, sadece arama yaptığım makam odalarında böcek bulmasını, buna rağmen Başbakanın sıklıkla kullandığı diğer makam odalarını taramamasını ve böcek bulduk diyen kişilerin böceği kendilerinin koymadıklarını ispatlayabilmeleri mümkün değilken ve benim ve yargılanan meslektaşlarımın böceği koymadığımız bilimsel raporlarla ispatlanmış iken halen benim sanık, sanık olması gerekenlerin ise tanık oldukları bir davanın adil neticeleneceğine inanmak safdillik olacaktır.


Şeref sayarım

Şahsen, başka davalarda haksız bir şekilde tutuklanan ve cezaevine gönderilen kahraman meslektaşlarımın arasına katılmayı bir şeref sayarım. Ancak, güzel ülkemde “Kaç İsmail”lerin emir erliği yapmadığı, siyasi iradeye mahkum bir hukuk düzeninin olmadığı, delilsiz tutuklamaların yapılmadığı, sözde Devlet Sırlarının adil yargılanma hakkını engellemediği günler gelene kadar, tamamen yapay gündem oluşturma ve algı operasyonu yapma amacıyla yürütülen bu haksız dava dolayısıyla teslim olmayı, siyasi veya başka çıkarlarla güzide Teşkilatım ve meslektaşlarıma kurulan bu kumpasta zalim siyasilerin ve yöneticilerin tahakkümüne boyun eğmeyi reddediyorum.

Yolsuzluk soruşturması yaptı diye, tanımı ancak “hırsızı yakalamak suretiyle hükumeti devirmeye teşebbüs” olabilecek gülünç bir suçlamayla darbecilikle itham edilen, El Kaideye operasyon yaparak görevlerini yerine getirmekten dolayı vatan haini ilan edilen, casusluk faaliyetlerini soruştururken casuslukla suçlanan polislerin olduğu, haksız hukuksuz kararlara imza atan hâkim ve savcıların terfi ettirilerek, dürüst namuslu yargı mensuplarının tasfiye edildiği ülkemde adil bir şekilde yargılanmayacağımı düşündüğüm ve bildiğim ve gördüğüm için hukuksuz bir yargı önüne çıkmayı reddediyorum.

Oyuncu olmayı reddediyorum

Bütün bu yaşanan haksızlıklara, hukuksuzluklara, hak ve hürriyet ihlallerine, insan hak ve özgürlüklerine yapılan tecavüzlere sessiz kalan binlerce aydın, gazeteci, siyasetçi, bürokrat ve yazarın olduğu, en iyisinin sus pus olup köşesine çekildiği, akıbet endişesiyle doğruları söylemekten korktuğu en kötüsünün de alabildiğine iftira ve yalan dolu zehrini sürekli kustuğu, doğruyu haykıranların ise hayal ürünü senaryolar yüzünden haksız bir şekilde tutuklandığı ülkemde hayal ürünü bir böcek senaryosunun zoraki oyuncusu olmayı reddediyorum.

İşte bu nedenle anne ve babamın gül yüzlerine ve memleketimin kokusuna, dostlarıma ve sevdiklerime duyduğum bütün hasretime ve özlemime rağmen ülkeme şimdilik geri dönmüyorum.

Kamuoyuna saygılarımla duyurulur.

02 Mart 2015 16:06
DİĞER HABERLER