Filistinliler “Kudüs’te hangi taşa dokunsanız sizden bahseder” derler. Harun Tokak’ın ilk kitabı “Ben Kudüs”ten sonra “Konuşan taşlar” serisinin ikinci kitabı “Ben Mekke” de elimizde artık.
ABDULLAH AYMAZ
Ben Mekke Takdim
Konuşan Taşlar
Filistinliler “Kudüs’te hangi taşa dokunsanız sizden bahseder” derler. Harun Tokak’ın ilk kitabı “Ben Kudüs”ten sonra “Konuşan taşlar” serisinin ikinci kitabı “Ben Mekke” de elimizde artık.
Sadakat sütü ile evlatlarını emziren Hatice misüllü analara ve sürecin kahraman kadınlarına ithaf edilen bir kitap “Ben Mekke” kitabı. Dokunduğunuz her taşta: Havva, Hacer ve Hatice validelerimizin, evlatlarının; imbikten süzülüp dökülen haberlerini duygulu ve şiirsel tarzda ifade eden bir kitap…
Satır aralarında Mekke, sabırlı bir anne gibi evlatlarının bu gerçeği anlamasını bekliyor. Ayrıca, Mekke; “şehirlerin anasıyım ben… Aşk kokar benim toprağım ve taşım. Göllerim, ırmaklarım, sahillerim, yeşil ormanlarım olmasa da gam değil!” diyor kitapta…
Günümüzün yüreği dağlar gibi kederle dolu evlatları; sayfalar arasında hayalen gezinirken kelimelerin ve tahayyülün ötesinde manzaralar bulacaktır. Bu kitabı okuyanlar kah Hacer anamızın “Ya İbrahim bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” nidasını, kah efendiler efendisinin “Ey Mekke! Eğer beni mecbur etmeselerdi asla senden ayrılmazdım” sadasının yankısını duyarlar. Mekke’ye gelenin de gidenin de yalnızlığını paradokslar silsilesi içinde yudumlarlar.
Yazar okuyucusuna; Makam-ı İbrahim taşındaki ayak izlerini takip ettirip; “Halil” olmayı, arınma kurnalarında dolaştırarak “Habib” olmayı arzulatıyor. Vadiden vadiye koştururken, çöle aşk yağıyor ve yüreklerin bamtelini titretiyor.
Kitapta her şey Kâbe imbiğinden süzülüyor, onun duvar ve kemer taşlarına çarpa çarpa kıvamını buluyor. Hacerü’l Es’ad, Mekke’ye her gelenin tevhid saadetini, Rükn-i Yemani, bağışlanmanın muştusunu kaydediyor. Nur dağının taşları beklenti içinde olanların sessizliğini temsil ediyor. Kara taşlar arasından fışkıran Zemzem kuyusu bir sâki gibi yorgun sineleri ferahlatıyor.
Safa tepesi kayalarında Adem Safiyyulah safvetini, Merve kayalarında traş olup bağışlanma mürüvvetini yaşatıyor kitap bize. Hacer gibi iki kayalık arasında Sa’y ettirek darda kalanın halet-i ruhiyesini yansıtıyor. Hâcer’in kayalardan yankılanan yalnızlık ve çaresizlik çığlığı; Meriç geçmiş ama Selanik’te Atina’da imdat bekleyen anaların çaresizlik çığlığı ile benzeşiyor.
Arafat vadisindeki Cebel-i Rahme taşları size seslenir ve ananızdan doğduğunuz günkü gibi tertemiz olma arzunuza cevap verip şahit olurlar. Nemire dağlarının taşları (Nemire dişi kaplan demektir ve Nemire dağı oturmuş pozisyonda, yüzü Arafat vadisine bakan dişi kaplana benzemektdir.) zamanın durduğu, mekanın uhrevileştiği ve ihramlı toz toprak hacıların hallerine bakıp; yetişmiş evlatlarını seyreden bahtiyar analar gibi sessizlik kaynatırlar.
Kitaptaki af dileyen Havva tasviri okuyucuyu o devre götüp onunla beraber el açtırıp; “Ey lemlerin Rabbi, ey benim Rabbim, ister sürgün et, ister kov, gönder bahçenden. Ama beni Senden gönderme. Cennetinden düşürürken, gözünden de düşürme.” Diye niyaz ettiriyor. Bu satırlarda günümüz muhacirlerinin hissiyatını okumak da mümkün oluyor.
Meş’arü’l-Haram yani şuurlanma yeri olan Müzdelife’de şuurlu olmanın gerekliliğini, Ebrehe ordularına karşı sahip olduklarımızı savunmamızı öğretiyor. Müzdelife’de ebabil dudağından, pençesinden namluya sürülüp fil ordusunu helak eden taşları toplar, Mina’da şeytanı temsil eden taşlar taşlanır. Taşlanan şeytanın uzaklaşmasının ardından İsmail sadakatinin bedeli gökten bir kurban iner. Evlatların kurban olmaması için kurban kesmek gerekliliğini bir kere daha vurguluyor.
Kitap ayrıca hac ve Umre mekânlarının dışına çıkartıp diğer bazı mekânları da dolaştırıyor. Efendimizin doğduğu evden dünyaya yayılan mutluluk tufanını, dalga dalga bütün dünyayı saran muştuyu genişçe ele alıyor. Okuyucuyu Ben-i Sa’d yurduna götürüp; coşkulu sürülerin, mutlu çobanların ve bereketli yağmurların yaylalara bereket getirişi anlatıyor. Ayrıca Ebva’da Amine Hatunun mezarında dolaştırıp melal yudumlatıyor okuyucuya. Ebu Kubeys’in şahit olduğu hüznü , garipliği ve yalnızlığı bir Bilal nidasıyla paylaşıyor.
Ben Mekke kitabında; Taif dönüşü “Yâ Erhamerrâhimîn! Beni kime bırakıyorsun?” diye yapılan duanın içtenliğini, Ebu Talip mahallesinde boykot günlerinin zorluklarını, Mekke Melikesi Hatice’nin hak yolunda harcanan servetini, açlıktan vefat edişini ve Yusuf’un hikayesinin sonundaki güzelliklerin nazil oluşunu bulacaksınız.
Yesrib’i Medine-i Münevvere haline getiren görüşmelerin Akabe’de atılan temellerini, duygusal ve dasitani bir uslupla okuyacaksınız.
Ben Mekke kitabı, Harun Tokak’ın yaşadığı şehirlerin kök ruhları ile irtibata geçmek istemesi ve o şehrin taşlarını konuşturması açısından önemli bir eserdir. Bolca kullandığı edebi tasvirler, kıyaslamalar ve metaforlar okumayı kolaylaştırmaktadır. Serinin sonraki kitabının ne olacağı bellidir. Ben Medine’yi sabırsızlıkla beklemekteyiz.
Ayrıca yazarın yaşadığı diğer şehirlerin ruhuna bıraktığı ilhamları da kaleme almasını ümit ediyoruz.