“Nur Talebesinde uhuvvet ruhu gelişmez ise, o Nur Talebesinde marifet sırrı da gelişmiyor, açılmıyor."
www.surkulliyati.com’da gördüm. Şöyle deniliyor: Hulusî abi diyor ki: “Ben size bir şey söyleyeyim mi, bir sır söyleyeyim mi?
“Nur Talebesinde uhuvvet ruhu gelişmez ise, o Nur Talebesinde marifet sırrı da gelişmiyor, açılmıyor. Çünkü uhuvvet Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisinin, ruh-u mânevisi hükmündedir. Uhuvvet, dâvanın kayyumu mânâsındadır. Uhuvvet ruhu çökünce Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisine de, alâkadarlık noktasında gelen füyuzât artık gelmiyor. Risale-i Nur Talebesi Risaleyi okuyor, mâlumat artıyor. Cenab-ı Hak bu vartalardan ve bu tehlikelerden hepimizi muhafaza etsin.”
Nur’un birinci talebesi ve ihlâsta birinciliği hep devam ettiren Hulusî Ağabeyimizin seneler önceki bu tesbitinin gerçekliğini bu süreçte ayan-beyan gördük… Zâlimlerin darbeleriyle yerlere kapaklanan kardeşlerine bir tekme daha atmaktan çekinmeyen uhuvvet yoksunlarını… “Bize bir yurt verecekler” diye uhuvvetini unutup kardeşlerini, mossad ajanı ilan eden koca koca insanları… Makamlar, mansıplar ümidiyle kardeşlerine hainlik damgası vuran anlı şanlı profesörleri… Okuduğunu ruhunda dokuyamayan, hazmedemeyen, okuduklarını tabiatına mal edemeyen, o haller ile hallenemeyen, temsil ruhunu içine sindiremeyen talebeler olmaktan Cenab-ı Hak bizleri korusun…
Başkalarının acı hallerini görüp de kendi nefsinin ayıplarını sezememekten de… Bunları söylemek kolay da “Acaba ben nasılım?” diye bir de okuduklarımızın aynasından kendimize bakmak, hatalarımızdan dönmek çok kolay değil… Cenab-ı Hak, hepimize bu zorlukları, bu akabeleri aşacak ihlas ve gücü de versin…
Zannediyorum Hulusî Ağabeyimizin bu sözleri, Tarihçe-i Hayat’ta Üstad Hazretlerinin el yazısına bir örnek olarak fotokopisi konulan mektuptaki derin mânâyı ifşâ ediyor… Orada Üstadımız diyor ki: “Evet biz bir cemiyetiz!.. Ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda üç yüz milyon dahil mensupları var… ve her gün beş defa, o mukaddes cemiyetin prensipleriyle kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar… ve ‘İnneme’l-mü’minûne ihvetün’ Yani ‘Müminler birbirleriyle ancak kardeştirler’ (Hucurat Suresi, 49/10 âyetinin) kudsî programı ile birbirinin yardımına, dualarıyla ve mânevî kazançlarıyla koşuyorlar. İşte biz, bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradındanız ve hususî vazifemiz de Kur’an’ın imanî hakikatlarını tahkiki bir surette ehl-i imana bildirip onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî haps-i münferitten (tek kişilik hücre hapsinden) kurtarmaktır. Sâir dünyevî ve siyasî ve entirikalı cemiyet ve komitelerle münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiniz.”
Bu mektup ve bir ölçek ceviz ile ilgili olarak bir rüyayı 1981 veya 1982 senesinde duymuştum. Bunu Aralık 2012’de rüyayı gören Hatem Hocadan Erzurum’da evinde bizzat kendisinden de dinledim: “Bir Kadir gecesiydi… Sabah namazına kadar ibadet edip Kur’an okuyarak o mübarek geceyi ihyâ etmek istiyordum. Bir ara uyuyup kalmışım. Rüyamda Üstad Hazretleri bu mektubu ve bir ölçek cevizi, Hocaefendiye verdi. Uyandım.” dedi.
Burada esas olan Müslümanlar ve bütün müminler arasında uhuvvetin tesis edilmesi… Âyetin devamında ifade edildiği gibi: “Öyleyse, kardeşlerinizin arasını, sulhü temin ederek düzeltin. Allah’tan korkun ki, merhamete mazhar olasınız” (49/10) buyuruluyor. Aynı şekilde Aralık 2012’de Mehmet Kırkıncı Hocamızı da ziyaret etmiştik. O da 1971’de Hocaefendi Askeri hapisanedeyken gördüğü bir rüyayı anlatmıştı: “Rüyamda Cebrail Aleyhisselam geldi ve bana bir masa saati verip ‘Bunu Fethullah Hoca’ya ver!’ dedi. Ben de bu rüyadan sonra otobüse binip İzmir’e gittim. Hapisteki Hocaefendiye bunu anlattım. Çok memnun oldu: ‘Bu bize epey yeter’ dedi.”
O günleri iyi hatırlıyorum. Çünlü o 54 kişilik davanın mazlumlarından biri de bendim. Ama biz sivil cezaevindeydik. Öğrendiğimize göre askeri savcı Nurettin Soyer, orada bazılarını ben sizi kurtaracağım diye kandırmış. Onlar da Bekir Berk’e saldırmışlar. Onu onların elinden Hocaefendi kurtarmış. Böyle sıkıntılı bir zaman….