AB'nin akil adamlarından çok çarpıcı değerlendirmeler

AB'nin akil adamlarından çok çarpıcı değerlendirmeler
AB akil adamlar grubu Türkiye ve yaşanan gelişmeler hakkında ayrıntılı mesajlar verdi.

Uzun yıllardır Türkiye'yi izleyen isimlerden oluşan "Akil Adamlar Grubu" Ankara'ya AB’yle ilişkileri arttırma çağrısı yaptı. Türkiye'deki otoriterleşmeye dikkat çekildi. "Türkiye’yi Avrupa ailesine dahil ederek, ülkenin ortak Avrupalı değerlerimizden uzaklaşma eğilimine engel olabiliriz" denildi.

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecini izlemek amacıyla kurulan ve kıdemli devlet adamlarından oluşan “Bağımsız Türkiye Komisyonu” üyelerinden Ankara’ya “Yeniden AB ipine sarıl” uyarısı geldi.

Bugün'den Emrah Ülker'in haberine göre, Aralarında Finlandiya’nın eski cumhurbaşkanı ve 2008 Nobel Barış Ödülü sahibi Marti Ahtisaari, İtalya Dışişleri eski bakanı Emma Bonino, Avusturya Dışişleri Bakanlığı eski genel sekreteri Albert Rohan, Hollanda Dışişleri eski bakanı Hans van den Brook, İspanya Dışişleri eski bakanı Marcelino Oreja Aguirre ve Fransa Dışişleri eski bakanı Michel Rocard gibi isimlerin bulunduğu tecrübeli isimler, hem Türkiye’nin hem de Avrupa Birliği’nin birbirlerine en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönem yaşandığını vurguladı. Kamuoyunda “Akil Adamlar” olarak da bilinen kıdemli ve saygın politikacılar, AB ve Türkiye arasındaki ilişkilerin kopamayacak kadar önemli olduğunun altını çizdi.

BİRBİRİMİZDEN UZAK DÜŞTÜK

Önümüzdeki aylarda Türkiye’nin G-20 Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağına işaret edilen mektupta, “Ülkeyi dünya sahnesine getirecek bu etkinlik, çevresindeki genişleyen bir yay içindeki istikrarsızlıklar döneminde yaşanacak. Türkiye’nin yakın çevresinde Rusya’nın soğuk savaş sonrası bloku ve sınırları 1916’da çizilen Ortadoğu var. Bu süreçte AB ve Türkiye bugüne kadar olmadığı şekilde birbirlerine ihtiyaç duyuyor, aynı zamanda bugüne kadar olmadığı kadar birbirlerinden uzak düştüler” denildi.

OTORİTERLİK?SORUNU

Türkiye’nin artık Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın görevde olduğu 12 yılın ilk yarısında olduğu gibi “bölgenin parlayan yıldızı olmadığına” dikkat çekilen mektupta şu ifadeler yer aldı: “Ülkenin patlayan bir ekonomi olduğu, gerçek demokrasiye yaklaştığı ve bölge ülkeler için ilham kaynağı olduğu günler geride kaldı. Türkiye bugün arasında artan otoriterlik, etkileyici olmayan büyüme ve belirsiz Kürt barış süreci gibi sayısız sorunla karşı karşıya. 900 kilometre sınırı bulunan Suriye’den gelen 2 milyon Suriyeli ve oradan sızan IŞİD’in saldırılarına karşı savunmasız durumda. İran ve İsrail ile gerilim kökleşti ve ülke enerji alanında Rusya’ya giderek daha da bağımlı hale geldi.”

ALTERNATİFLER BİTTİ

Türkiye’nin bu sorunlarla tek başına mücadele edemeyeceği vurgulanan mektupta AB’nin ülke için önemi şu ifadelerle anlatıldı: “Türkiye’nin dış ticaretin yüzde 40 AB ile. Türkiye’ye yapılan doğrudan yatırımın yüzde 70’i ve ülkeye gelen turistin yüzde 50’si AB’den. Buna karşılık güney komşularıyla ticareti 2011’de başlayan Arap Baharı sonrasında katlanarak azalıyor. Türk halkı da bunun farkına vardı ve 2009’da yüzde 34 olan AB’ye destek oranı geçen yıl yüzde 53’e yükseldi. Türkiye, AB dışında cazip bir alternatif olamayacağına ve transatlantik toplum ile yakın bir işbirliği gerektiğine uyanmaya başladı.”

BİRBİRİMİZE MUHTACIZ

İhtiyacın karşılıklı olduğuna dikkat çekilen mektupta, AB’nin de Türkiye’ye olan ilgisinin nedenleri anlatıldı: “Bu arada Avrupa’nın da bugüne kadar olmadığı kadar istikrarlı, demokratik ve batı eksenli bir Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye’nin işbirliği olmadan, Avrupa ve diğer uluslararası toplum Irak’ın istikarını bozan yabancı savaşçılar sorunu ile mücadele edemez, Suriye çıkmazına politik çözüm bulamaz. AB aynı zamanda çeşitlilikle sağlanacak enerji güvenliği için Türkiye’nin güvenli ortaklığına ihtiyacı var. Ancak AB ve Türkiye birbirlerine yaklaşmaları gerekirken gitgide uzaklaşma eğilimindeler. Erdoğan hükümeti altında ifade özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü artan bir şekilde aşındı. Ülkenin bölgedeki mezhep tartışmalarına çekilme riski var. Rusya’nın Vladimir Putin’i gibi otoriter bir yönetime yöneliyor.”

VİZE SEFERBERLİĞİ DESTEKLENMELİ

Kamuoyuna hitaben yazılan mektupta şu ifadeler kullanıldı: “AB katılım sürecinin ötesinde aradaki güveni yeniden inşa edecek ve iki tarafa da kalıcı çıkarlar sağlayacak bazı önlemlerin alınması gerekir, böylece şu anda hasta olan ancak her geçen gün daha artan stratejik ilişkisi canlanabilir. Bu adımlar arasında Türkiye ve AB arasındaki terörle mücadele işbirliğinin artırılması, Suriyeli mülteciler konusu, Libya ve Ukrayna’daki krizler, mevcut Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenip, modernize edilmesi ve vize serbestliğinin kuvvetlice desteklenmesi sayılabilir.”

ALMAZSAK UZAKLAŞIRLAR

“Atılacak adımlar revizyondan geçirilmesi gereken katılım sürecinin alternatifi olamaz. Bunlar sadece katılım sürecini yeniden canlandırabilir. En önemlisi, Türkiye’yi Avrupa ailesine dahil ederek, ülkenin ortak Avrupalı değerlerimizden uzaklaşma eğilimine engel olabiliriz.”

MEDYAYA BASKI İLİŞKİLERE DİP YAPTIRDI

Geçen yıl Zaman Gazetesi ve Samanyolu Televizyonu yöneticilerine yönelik operasyona AB’nin eleştirileri de mektupta yer aldı: “AB-Türkiye ilişkileri geçen yıl Türkiye’nin Fethullah Gülen’e yakın medya grubuna baskıyı artırdığı dönemde en dip noktalarından birisini gördü. Yapılan kısıtılamalar AB’nin kuvvetli eleştirilerini tetikledi. Ancak cevap olarak Erdoğan bunları kızgın bir şekilde reddetti.”

MÜZAKERE SÜRECİ ASKIYA ALINABİLİR Mİ?

Mektupta, Türkiye’de hak ve özgürlüklerdeki gerilemeye dikkat çeken bazı Avrupalı yetkililerin, “zaten ölmek üzere olan AB müzakere sürecinin askıya alınmasını çağrısı yaptığına” işaret edildi:

ÇABALARINI KATLAMALI

“Böyle bir durum çok beklenmese de sadece Türkiye’deki demokratikleşme çabası ve AB ile uyum konusundaki son teşvikleri ortadan kaldırmaktan başka bir işe yaramaz. Bunun yerine AB çabalarını ikiye katlamalı, Türkiye’nin demokratik geri gidişleri konusundaki eleştirileri kuvvetlendirmeli ve aynı zamanda katılım sürecindeki itibarını yükseltmeli.”

GRUPTAKİLERİN HEPSİ TÜRK DOSTU

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecini izlemek amacıyla kurulan “Akil Adamlar” grubu, 2004, 2009 ve 2013 yıllarında 3 kez hazırladığı Türkiye-AB ilişkileri raporu ile sürece katkıda bulunmaya çalıştı. Geçen yılki raporda da müzakere sürecinin yeniden canlandırılması çağrısı yapan grup, “Kutuplaşma ve iç çatışmalar Türkiye’de demokratikleşme sürecini tehlikeye atmaktadır” uyarısı yapmıştı.

KIBRIS ÇAĞRISI

Tecrübeli diplomatlar, Türkiye’nin müzakere sürecinin ilerlemesinden en büyük faydayı Kıbrıs’ın göreceğini de anlattı: “Türkiye’nin katılım sürecinde bugüne kadar Kıbrıs en büyük sorun olarak karşımıza çıktı.

FASILLAR AÇILABİLİR

AB üyesi ülkeler Kıbrıs hükümeti ile daha fazla işbirliğine giderek gerekli değişikliklerin yapılmasını sağlamalı. Böylece, haklar, temel özgürlükler ve yargı konusundaki reformları içeren 23 ve 24. fasıllar açılabilir. Müzakere süreci üzerindeki blokajın kaldırılmasından Avrupa kadar Kıbrıs da fayda sağlar. Demokrasiden uzaklaşan bir Türkiye çözülmekte olan bir bölgede Kıbrıs ve Avrupa çıkarlarını da tehdit eder.”

14 Mart 2015 07:58
DİĞER HABERLER