Bunlardan biri nisan ayında gerçekleşiyor. Bakmayın kampanya dediğime; aslında bu mevsimlerde yaşadıklarımız tam bir seferberlik hali. Genciyle ihtiyarıyla, kadınıyla erkeğiyle herkes yeni okur kitlelerine ulaşmak için tatlı bir telaş yaşıyor.
Bu muazzam gayret sonucunda sadece tirajımız artmıyor; aynı zamanda bürolarımızın düzenlediği abone toplantılarına �olabildiğince- yazarlarımız da katılıyor. Bu esnada televizyon reklamlarımız da devreye giriyor...
Bu seferki abone çalışmalarında hem doğru tespit yapmak hem de doğru bir yol haritası çıkarabilmek için önce bazı analizler yapıldı. 2002'den 2008'e kadarki bazı sonuçlar masaya yatırıldı. Elde edilen somut veriler bundan sonraki kampanyalarımıza da ışık tutacak bazı ipuçları veriyor. Müsaadenizle o sonuçlardan bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Altı yıllık zaman dilimi gösteriyor ki abone artışları da düşüşleri de hep aynı aylarda yaşanıyor. Okulların açıldığı eylül-ekim aylarında abone artışlarımız oluyor. Mart ve nisan aylarındaki artışın sebebi de bu aylarda yapılan abone kampanyalarına dayanıyor. Kampanya döneminin ardından düşüşler başlıyor. Vakıa, her kampanyadan sonra geriye belli bir abone kalıyor ve o rakam sadık okur kitlesine ekleniyor. Ancak abone kayıplarında bizi düşündüren önemli ayrıntılar var.
Mesela en büyük abone kaybı birinci ayın sonunda karşımıza çıkıyor. İlk ayın sonunda aboneliğini devam ettirmeyenlerin önemli bir yekûnu yakınlarının tavsiyesiyle abone olduğunu söylüyor. Eldeki bilgilere göre ilk iki ay aboneliğini terk etmeyen kişiler, genellikle gazete aboneliğinden vazgeçmiyor. Buradan bazı sonuçlar çıkarmak mümkün. Demek ki ilk abonelik sırasında gazetenin önemini daha güzel ve derinlikli anlatmak gerekiyor. Burada gazete mutfağında çalışan insanlar başta olmak üzere herkese sorumluluklar düşüyor. 'Bu gazete niçin var, hangi önemli vazifeleri deruhte ediyor, şu ana kadar yaptığı önemli işler nelerdir?' gibi pek çok konuyu derinlemesine hatırlamakta fayda var çünkü. Araştırmamıza göre bir okur üç ay Zaman almaya devam ederse kolay kolay bir daha bırakmıyor. Elimizdeki araştırma bunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Demek ki üç ay boyunca bu gazeteyi okuyan kişiler, ciddi bir gazete okuma alışkanlığı kazanıyor. Bu, sadece Zaman'ın değil; Türk gazeteciliğinin de üzerinde düşünmesi gereken önemli bir tespit...
Abone kayıplarının önemli bir kısmı, tahsilat sırasında yaşanıyor. Bu duruma bakınca 'Acaba gazete ücreti yüksek bulunuyor da o yüzden mi bırakılıyor?' denebilir. Hayır. MillwardBrown'ın 2008'deki araştırmasına göre Türk okurunun sadece yüzde 3'ü gazete ücretini birinci derecede tercih sebebi olarak görüyor. Bizim abonelerimiz de öyle düşünüyor. Tam bu noktada abone sistemimizin bir boşluğundan bahsetmek mümkün. Aboneliğini bırakmak isteyenler, karşılarında profesyonel bir satış-pazarlama elemanı yerine sadece dağıtıcılık yapan bir kadroyla karşılaşıyor. İşin doğrusu, dağıtıcılık da çok önemli bir görev; ama herhangi bir sebepten dolayı aboneliğini bırakmak isteyen kişilerin şikâyetlerini dinlemek ve onlara çözüm bulmak başka bir hadise.
Bu seneki kampanya dönemimizde yeni bazı uygulamalar başlatıldı. Mesela abonelerdeki zikzakların giderilmesi için yıllık abone kampanyası başlatıldı. Burada iki önemli seçenek çıkıyor karşımıza. İlki, yıllık abonelik uygulaması. İster yeni başlasın isterse eskiden beri abone olsun bir okurumuz yıllık peşin ödeme yapmak isterse artık 12 aylık abone ücreti yerine 11 aylık abone bedeli ödeyecek.
Yıllık peşin ödeme yapmak istemeyen okurlarımızdan başka bir istirhamımız var. Mümkünse herkesin ödemelerini kredi kartıyla yapmasını talep ediyoruz. Zira peşin yıllık ödeme ya da her ay kredi kartıyla ödeme hem müşteriyi rahatlatıp aboneliği kalıcı hale getiriyor; hem de dağıtımı büyük bir yükten kurtarıyor. Çünkü bu tür uygulamalarla, yüz binlerce okurun evinde ya da işyerinde bulunabilmesi, müsaitse o esnada ücretinin tahsil edilmesi, evde yoksa tekrar aranıp bulunması, o sırada istenen ücretin hazır olup olmaması gibi pek çok meşakkat asgariye indirilmiş oluyor.
Son altı senelik tiraj artışlarımız bize bir gerçeği işaretliyor: Zaman büyüyor. İnşallah daha da büyüyecek. Sizlerin sahip çıkması ve gazeteyi yapan ekibin daha titiz gayretleri sonucunda bir milyona doğru yürüyecek bu gazete. En önemlisi, gazete satışının artması kadar okunurluğu da artıyor. Daha dikkatle okunan, ne yazdığı daha çok merak edilen bir gazete olmak için gazete mutfağında muhteşem bir heyecan var. Abone seferberliğinin muhteşem heyecanıyla gazete mutfağındaki derinlikli gazete yapma gayretleri örtüşüyor. Bu çifte heyecanı görünce rahatlıkla 'Zaman, geleceğin gazetesi' diyoruz. Neden olmasın?
Yeni bir ek geliyor
Abone kampanyalarımızın büyük bir heyecanla devam ettiği bu günlerde yayın mutfağı da bu muhteşem heyecana ortak olmak için elinden geleni yapıyor. Şu ana kadar Pazar ve Cumartesi ekleriyle sizlere sesleniyorduk. Buradaki yayınlarımızla işi sulandırmadan, seviyesiz magazin haberciliğine taviz vermeden hafta sonu ekleri çıkarıyorduk. Bu konudaki kalite testinden geçildiğini okurlarımızdan (özellikle bayan okurlarımızdan) aldığımız tebrikler ve teşviklerden anlıyoruz. Şimdi abone seferberliği bitmeden yeni bir adım daha atılıyor. Bundan sonra Cuma eki ile de karşınızdayız. Yine birinci dereceden hedefimiz bayan ve genç okurlarımız. Biliyoruz ki onlar için ne yapsak az. Hem abone dönemlerinde onlar çok çalışıyor hem de yeni okur kitlelerine ulaşmada onlar herkesten çok öncülük ediyor. Son yıllarda Cuma, Cumartesi ve Pazar eklerine büyük rağbet var. Hem reklam verenler bu konuya özel ilgi duyuyor hem de bu günlerde okur sayısı artış gösteriyor. Zaman okuru başka bir gazete alma ihtiyacı duymamalı. Tabii ki Zaman'ın kendine özgü bir duruşu var ve ondan asla sapmayacak; ancak fikir hayatımızın en büyük referans kaynağı haline gelen gazetemizin hafta sonu ekleriyle bazı ihtiyaçları gidermesi ve bu arada eklere de bir kalite çıtası ihdas etmesi gerekiyor. Cuma ekini de seveceğinizden eminiz; çünkü zevkle okuyacağınız yazılar, diziler çıkacak orada. Eklerimizin genel sorumlusu Abdullah Kılıç başkanlığında hazırlanan Cuma ekine de başarılar diliyorum. Diğer eklerde mahcup olmadık; inşallah bunda da mahcup olmayacak, sizlere farklı bir pencere açmanın gayreti içinde olacağız...
Bir sürprizimiz daha var
Hatırlanacağı gibi 3 Kasım 2001'de gazete tasarımımız tepeden tırnağa yenilenmişti. O günden bu güne çok uzun zaman geçti ve çeşitli tecrübeler elde edildi. Bazı ihtiyaçlar ortaya çıktı mesela. Bazen 'Keşke şöyle bir formül de olsaydı' dediğimiz de vakidir. Gazete tasarımı, haberi en doğru bir şekilde sunmak hatta haberi en anlaşılır ve akılda kalır bir şekilde okura vermek zorunda.
Sevgili Zaman sevdalıları! Yakında bir sürprizimiz olacak. Yeni yayın dönemine yeni mizanpajımızla gireceğiz. Mizanpajımızı değiştirmiyoruz; geliştiriyoruz. Gazete tasarımı hakkında dün ne düşünüyorsak bugün de aynı şeyleri düşünüyoruz. Gazeteniz yine ağırbaşlı, yine soğukkanlı, yine adil yayıncılığa devam edecek ve bu duruş tasarımına da yansıyacak. Kuşkunuz olmasın daha dikkat çeken, daha rahat okunan, daha akılda kalan bir gazete bulacaksınız karşınızda.
Görsel yönetmenimiz Fevzi Yazıcı ve ekibi aylardır yeni tasarımımız için gece gündüz çalışıyor. Bu çalışma sırasında hem gazete içinden hem dışarıdan onlarca uzmanla görüşüldü. En uç görüşler dile getirildi, en yapılamaz sanılan teklifler gündeme getirildi. Sonuçta karşımıza geliştirilmiş bir gazete tasarımı çıktı. Çeşitli birimlerden arkadaşlarımız bir araya geldi. Fevzi Bey, geniş bir sunum yaptı. Sizin gözünüzle yeni tasarımı inceleyen heyetin bazı eleştirileri, talepleri oldu. Hepsi de yeniden dikkate alındı ve heyetlere arz edildi. Ortak aklın olabildiğince devreye girmesi, istişarenin hakkının verilmesi için bütün imkânlar seferber edildi. Kampanyamız sürerken yeni tasarımıyla size merhaba diyecek gazetemizi daha çok seveceğinizden eminiz. Önümüzdeki günlerde geliştirilmiş tasarımın felsefesini müstakil bir yazı konusu yapmak isterim. Şimdilik bu kadar. Hayırlara vesile olması dilek ve temennisiyle...