HSYK 2. Dairesi'nin, İran’lı ajanlara ve darbecilere yönelik soruşturmalarda görev aldığı gerekçesiyle açığa aldığı 49 hakimden biri olan İstanbul eski Hakimi Nurullah Çınar, haklarındaki soruşturma ve Selam Tevhid Örgütü ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Çınar, hakkındaki savunma talep yazısında, Selam Tevhit Örgütü soruşturmasında teknik takip kararının tanınmış kişiler hakkında verilmiş olmasının suç sayıldığını açıkladı. Çınar, “Buradan soruyorum. Şüphelinin bürokrat, politikacı, gazeteci, akademisyen, sivil toplum yöneticisi ve iş adamı konumundaki kişilerden olması halinde, haklarında soruşturma ve delil toplama işlemlerinin yürütülemeyeceğine ve bu kapsamda iletişim tespiti yapılamayacağına ilişkin bir hüküm var mıdır?” diye HSYK’ya sordu.
Hukuksuz şekilde açığa alınan 49 hakimden biri olduğunu belirten İstanbul eski Hakimi Nurullah Çınar, haklarında soruşturma açılmasına neden olan İran ajanları, Selam Tevhid Örgütü ile ilgili hakim ve savcıların fikirlerini paylaştığı ve gündeme ilişkin konuların dile getirildiği ‘adalet.org’ isimli sitede çarpıcı açıklamalarda bulundu. Eski Hakim Çınar, “Büyük iftirada birinci perde, örgütün uydurma olduğu yalanı, Selam Tevhid Örgütü ve hakkımızdaki soruşturmanın dayanağı olan 2011/762 sayılı soruşturma nasıl başladı’ başlıklı yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı.
Çınar, HSYK tarafından haklarında başlatılan savunma talep yazısını açıkladı. Çınar, savunma talep yazısında; “Hedef şahıs olarak iletişimlerinin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlenmesi tedbirlerine başvurulanların (bir kısım şüpheli isimleri sayılarak.) bürokrat, politikacı, gazeteci, akademisyen, sivil toplum yöneticisi ve iş adamı konumundaki kamuoyunda tanınan kişilerden oluştuğu denilerek bir kısım teknik takip kararının “tanınmış kişiler hakkında verilmiş olması’ suç sayılmıştır.” dedi.
‘Buradan hareketle soruyorum’ diyen Çınar, “Şüphelinin bürokrat, politikacı, gazeteci, akademisyen, sivil toplum yöneticisi ve iş adamı konumundaki kişilerden olması halinde, haklarında soruşturma ve delil toplama işlemlerinin yürütülemeyeceğine ve bu kapsamda iletişim tespiti yapılamayacağına ilişkin bir hüküm var mıdır? Kişilerin mesleki ve sosyal durumları, tanınmış kişilerden olmaları, o kişilere suç işleme imtiyazı sağlar mı? Şüphelinin tanınmış kişilerden olması halinde verilen kararların hukuksuz olduğu ileri sürülebilir mi?” ifadesini kullandı.
Mahkemenin, “Teknik takip talebine konu şüphelinin tanınmış kişi olup olmadığını bilmek, bilmiyorsa araştırmak yükümü var mıdır? Varsa kime sorarak ve ne şekilde araştırması gerekir?” diyen Çınar, şöyle devam etti: “Kamuoyunda ‘tanınan kişi’den kasıt, bütün kamuoyu tarafından tanınmış olmak mıdır? Yoksa şüphelinin toplumun bir kısmı ‘örneğin bir vakıf, dernek, cemaat, STK, ulusal/yerel basın ve benzeri mensupları’ tarafından tanınıyor olması, genelleme yapılmasını, yani kamuoyunun bütünü tarafından veya mahkemeler ve yargı mensupları nezdinde tanınıyor olmalarını gerektirir mi?”
Tanınmışlığın, hangi kriterlere, kime göre belirlenmesi gerektiğini soran Çınar, “Konjonktüre göre, ideolojye göre değişiklik gösterir mi? (Örneğin A kesiminin tanıdığı bir kişiyi, B kesimi tanımıyor olabilir. Veya iktidardaki A partisine müzahir tanınmış kişiyi takip etmek hukuka aykırı da, muhalif B partisine yakın kişiyi takip etmede bir sakınca yok mudur? Veya tam tersi ve benzeri durumlar). ‘Tanınmış’ bir insan hakkında karar vermiş olmak hukuka aykırı ise, şu anda yürütülen güncel soruşturmalarda adları geçen pek çok tanınmış isim hakkında karar veriliyor olması da hukuka aykırı kabul edilecek midir? (Örneğin paralel devlet yapılanması iddiasıyla yürütülen soruşturmalarda şüpheli şahıs "tanınmış kişi" ise teknik takipten vaz mı geçiliyor?)” sözlerini kullandı.
Çınar şöyle devam etti: “Eyvah, şimdi hatırladım; geçtiğimiz Nisan ayında ACM olarak iki hafta süreli nöbetçi iken, bir soruşturma evrakında tanınmış bir isim hakkında iletişim tespit talebi gelmişti, ‘tanınmış’ deyip reddetmeli miydik acaba? Ondan dolayı da soruşturma açılır mı?.. Aranızda gelen taleplerde adı geçen şüpheli şahsın toplumca tanınmış kişilerden olup olmadığını araştıran bir hakim var mı? Mahkemenin önüne her gelen talepte bu yönde araştırma yapması mümkün müdür? Mahkemenin bu yönde araştırma yapacak olması halinde, şüpheli hakkında verilecek kararın deşifre olması tehlikesi doğar mı, doğmaz mı? Anayasa'nın 10.maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesi tanınmış kişiler için de geçerli midir? Bu ilkenin istisnası var mıdır?”