AYM eski raportörü Dr. Selami Er, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 427 hakim ve savcı ile ilgili verdiği hak ihlali kararını, on binlerce ihraç kamu personeli açısından değerlendirdi. Kararın mağdur kamu çalışanlarını da doğrudan ilgilendirdiğini belirten Er, AİHM'ye başvurulması gerektiğini, başvuru halinde benzer sonuçlar verileceğini söyledi.
Eski AYM raportörü Er, konuyla ilgili bir yazı kaleme aldı. Yazı şu şekilde:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Alparslan Altan hakkında verdiği ihlal kararından sonra 22 Eylül 2019 tarihinde Kronos’ta kaleme aldığım makalenin başlığı ‘AİHM’den binlerce yargı mensubu için hak ihlali kararı çıkabilir’ şeklindeydi. İşte beklenen karar bu hafta AİHM tarafından 23 Kasım 2021 tarihinde yayınlandı. Mahkeme, Turan ve Diğerleri kararı ile darbe girişiminden sonra tutuklanan 427 hakim ve savcının haksız tutuklama nedeni ile özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme tarihinin bir kararla en çok kişi hakkında verilen hak ihlali kararı da ‘hamdolsun’! AKP iktidarına nasip oldu. Hak ihlalleri liginde zaten kötü durumda olan ülke, ‘Yeni Türkiye’ye geçişle bu alandaki rekorları kimseye bırakmayacak gibi görünüyor.
HAKİM TEMİNATINA RAĞMEN HAKLARINDA TUTUKLAMA KARARI VERİLDİ
Kararın değerlendirmesini yapmadan önce karara sebep olayları kısaca hatırlayalım: Erdoğan’ın ‘Allah’ın lütfu’ olarak tanımladığı darbe girişiminin hemen ertesi günü iktidar sahipleri daha henüz darbecilerin ifadesi bile alınmadan her suçun ‘olağan şüphelisi’ ilan ettikleri Gülen cemaati/Hareketini fail ilan etti. Ardından Yedi Sekiz Hasan Paşanın sopası haline getirdikleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, darbe girişiminden 24 saat geçmeden 2745 hakim ve savcıyı açığa aldı ve haklarında soruşturma başlatıldığını ilan etti. Cumhuriyet başsavcılıkları hiçbir delile ihtiyaç duymadan ve çok iyi bildikleri hakim teminatına rağmen kendi meslektaşları hakkında arama/yakalama kararı çıkartarak çoğunun tutuklanmasını sağladı. Önce hakim ve savcıların görevden uzaklaştırılarak haklarında soruşturma açılmasının amacı, sonra yapılacak yüz binlerce haksız ve hukuksuz soruşturma ve yargılamanın önünde engel olabilecekleri bertaraf etmek olsa gerek.
Bir gecede bu kadar kişinin ismini bile yazmak mümkün değilken nasıl oldu da bu kişilerin suça bulaştığının (örgüt üyesi olduğu) tespit ettikleri sorusuna HSYK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz, bu çalışmanın yıllar öncesinden başladığı şeklinde cevap vererek, fişleme yapıldığını itiraf etmişti. Hakim ve savcılar dahil kamudaki ihraçlar ve akabinde gerçekleştirilen soruşturmaların tamamına yakını gerçek bir delile veya bir suça değil, önceden yapılmış fişlemelere dayanılarak gerçekleştirilmiş ve sonra bunlara delil (kılıf) aranmıştır.
ÖRNEĞİ YOK: YARGI MENSUPLARININ ÜÇTE BİRİNİN TERÖRİST İLAN EDİLDİ
Daha sonra yapılan ihraçlar ve tutuklamalar ile yaklaşık 4.500 hakim ve savcı meslekten ihraç edildi ve tamamına yakını yargılandı/yargılanmaya (birçoğu tutuklu olarak) devam ediyor. Dünya tarihinde ülkedeki hakim ve savcıların üçte birinin bir gecede terörist ilan edilerek tutuklandığı başka bir örnek bulunmuyor. Üstelik bu hakim ve savcıların belki de yarısından çoğu AKP’nin kendi iktidarı döneminde mesleğe kabul edildiği halde.
Bu şekilde tutuklanan hakim ve savcıların iç hukukta Anayasa Mahkemesi dahil şikayetlerini olumlu cevap veren olmadı ve nihayet AİHM, Alparsaln Altan, Hakan Baş ve Erdal Tercan kararları ile makul şüphe olmaksızın ve gerekli usule uyulmaksızın yapılan bu tutuklamaları haksız bularak ihlal kararı verdi. AYM’nin AİHM içtihadını takip etmeyeceğini, iç hukuku AİHM’nden daha iyi yorumladığı gerekçesi ile ilan etmesinden sonra ise AİHM önündeki yüzlerce hakim savcıya ait benzer iddiaları hükumete tebliğ ederek dosyaları birleştirdi ve bu yazının konusu olan kararı verdi.
AİHM bu kararla, darbe girişiminden sonra tutuklanan 427 hakim ve savcının gerekli usul takip edilmeden, kanuna aykırı şekilde tutuklandığını tespit ederek Sözleşmenin 5/1. Maddesinin ihlal edildiğine hükmederek her bir başvurucuya yargılama gideri içinde olmak üzere 5 bin Avro manevi tazminat ödenmesini öngörüyor. Ayrıca bir maddi tazminat tespiti yapılmıyor.
DELİL YETERSİZLİĞİNİ ÖRTBAS ETMEK İÇİN DOSYADA GİZLİLİK KARARI ALINDI
Anayasa’nın 139. Maddesine göre hakimlerin teminatı olduğu gibi, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu, 2797 sayılı Yargıtay ve 2575 sayılı Danıştay Kanunlarına göre hakim ve savcılar ağır cezalık suç üstü haricinde özel prosedürler takip edilmeden göz altına alınamaz ve tutuklanamazlar. Darbe girişiminin hemen ertesi günü hakim ve savcılar hakkında yapılan gözaltı ve tutuklamalar ise akıllara ziyan şekilde terör örgütü üyeliği yanında darbe girişimi, hükumeti devirmek gibi suçlar gerekçe gösterilerek ve hiçbir delil olmaksızın yapıldı. Buradaki delil yokluğunu örtbas edebilmek için de dosyalarda gizlilik kararı alınarak, tutuklanan kişiler ve avukatlarının dosyaya erişimi engellendi.
AİHM’nin 427 hakim ve savcı hakkında verdiği karar, sadece hakim ve savcılar hakkında özel usul takip edilmediğinden göz altına alma ve tutuklama kararlarının hukuksuz (kanuni değil) ve keyfi olduğu gerekçesine dayanıyor. Başvurucuların makul şüphe, uzun tutukluluk ve makul sürede tutukluluğun yasaya uygunluğunun (Sözleşme’nin 5/1-c, 5/3 ve 5/4 maddesi yönünden şikayetler) denetlenmesi gerektiği yönündeki şikayetleri ise komünike edildiği halde ilginç bir şekilde incelenmemiştir. Oysa bu karar için emsal niteliğinde olan Alparslan Altan, Hakan Baş ve Erdal Tercan kararlarında bu incelemeler de yapılmıştı.
Bunun nedeni Mahkemece, giderek artan iş yükü ve bu şikayetlerin her bir başvuru için ayrı ayrı incelenmesi gerektiği, bu şekilde kitlesel olarak gerçekleşen hak ihlallerinin altından kalkmaya kapasitesinin yeterli olmayacağı şeklinde ifade edilmiştir. Tabiri caiz ise AİHM, Türk hükumetine o kadar hak ihlali gerçekleştiriyorsunuz ki benim sınırlı bir kapasite ile hepsini teker teker incelemem mümkün değil, toplu bir karar ile ihlali tespit ediyorum demektedir. Bu durum herkesin trafik kurallarını ihlal ettiği bir yerde trafik polisinin ceza işlemi uygulayamamasına benziyor.
AİHM KARARI İNSANLIĞA KARŞI SUÇ DAVALARI İÇİN ZEMİN OLUŞTURACAK
Bir yandan AİHM kendi kuruluş gayesini (temel hak ve hürriyetleri koruma ve gerçekleşen ihlallerin giderimini sağlama görevi) Türkiye özelinde gerçekleştirememekle karşı karşıya kalırken, diğer yandan Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin kitlesel bir şekilde gerçekleştiğini kabul etmektedir. Bu da Birleşmiş Milletler Haksız Tutukluluk Çalışma Grubu’nun işaret ettiği Türkiye’de haksız tutuklamalar ve diğer hak ihlallerinin insanlığa karşı suç boyutuna vardığı görüşünü destekliyor. Dolayısı ile ileride bir gün insanlığa karşı suç işleyenlerin yargılanabilmesine de zemin hazırlıyor.
AİHM’nin diğer şikayetleri incelememe yönündeki kararı oy çoğunluğu ile alınmış olup, muhalif üyeler, özellikle (Türk) Yargıç Kuriş, Mahkeme’nin bu tutumunun üye devletleri kitlesel olarak hak ihlali gerçekleştirerek sorumluluktan kurtulmaya teşvik edeceği nedeni ile şiddetle eleştirmektedir.
Tazminat tutarını da Mahkeme emsal kararlardan daha düşük bir şekilde 5.000 Avro olarak belirlemiştir (Toplamda 2.135.000 Avro). Oysa Altan kararında 10 bin manevi tazminat, Baş kararında 6 bin manevi tazminat ve 4 bin yargılama giderine karar verilmişti.
Bu karara konu başvuru sayısı daha fazla olduğu halde 15 başvurucunun başvurucuları takip edilmeme nedeni ile düşürülmüştür. Son dönemlerde Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in usul kurallarını daha sıkı bir şekilde uyguladıklarını da hatırlatmak gerekiyor.
Kararla Mahkeme, darbe girişimi sonrasında gerçekleşen hakim ve savcılara yönelik tutuklamaların hukuksuz olduğunu tespit ederek iktidarın sopası haline dönüşmüş Türk yargısının, AYM dahil, bu konudaki tüm tezlerini adeta çöpe atmıştır.
KARAR ONBİNLERCE KAMU GÖREVLİSİNİ DE DOĞRUDAN İLGİLENDİRİYOR
Bu boyutu ile karar, benzer şekilde tutuklanan binlerce yargı mensubunu, hatta on binlerce kamu personelini doğrudan ilgilendirmektedir. Zira 15 Temmuz sonrası tutuklanan tüm yargı mensupları benzer şekilde ve haksız biçimde tutuklandıkları gibi, diğer kamu görevlileri de tutuklama anında haklarında tutuklanmayı gerektiren bir delil olmadan, dolayısı ile kanuna aykırı şekilde tutuklanmışlardır. Dolayısı ile başvurmaları halinde diğerleri hakkında da aynı/benzer kararların çıkacağı söylenebilir.
Bunun yanında bu kararın bir başlangıç olduğunu, zira sadece ilk tutuklama kararlarının incelendiğini/denetlendiğini, uzun tutukluluk, adil yargılanma, özel hayata saygı, ifade hürriyeti ve mülkiyet hakkı yönünden iç hukukta davalar kesinleştikçe AİHM’ne yapılacak başvurularda da ihlal kararları çıkacağını tahmin etmek zor olmayacaktır. Öyle ki hükmedilecek tazminat miktarlarını devletin ödemekte zorlanacağını söylemek, bu karar sonrasında boş bir hayal değil, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel olanı zikretmek olarak görülmelidir.
Son olarak, iktisat teorilerini tersine çevirerek yüksek enflasyonun nedenini faiz olarak açıklayan iktidara faiz, kur, enflasyon ve işsizlik, hepsinin ilk sebebinin hukuk dışına çıkılması olduğunu hatırlatalım.